Necmiye Alpay

04 Ocak 2024

Banksy'nin savaş dronları, Nurcan Gündoğan'ın tankları

Banksy'nin trafik levhası sanatçının yıkık duvarlarda anlam hamleleri yarattığı Ukrayna ile ne kadar iç içeyse, Nurcan Gündoğan’ın tankları da hem Putin'in Ukrayna'ya hem de Netanyahu'nun Gazze'ye saldırılarıyla o kadar doğrudan bağlantılı

'Rüya Gibi' / Ama Değil sergisi - Nurcan Gündoğan

24 Aralık 2023 günü her tür medya, ünlü sokak sanatçısı Banksy'nin güney Londra'daki bir caddede sergiye çıkardığı yapıtının aradan bir saat bile geçmeden iki adam tarafından çalındığını haber veriyordu. Yapıt, üzerinde "STOP" yazılı bir trafik levhasına çıkartma yöntemiyle resmedilmiş birbirine paralel uçuş halinde üç adet "savaş dronu"ndan oluşuyordu. Resmettiği yere bakılırsa Banksy, bu yeni tür savaş araçlarına DUR diyordu. Ve onun "stop" yazılı ilk yapıtı da değildi bu. 

Tabii, günümüzde hemen her yer gibi Londra'da da sürüsüne bereket olan güvenlik kameraları hırsızları bir güzel kaydetmişti, medya bu görüntüleri seve seve kullandı, böylece yapıttan haberi olmayan, belki de hiçbir zaman olmayacak milyonlarca insan hem yapıttan hem de hırsızlıktan haberdar oldu. Ve daha ilk andan itibaren, bu hırsızlığın bizzat Banksy tarafından düzenlenmiş olabileceği konuşuldu. Kendisi yapıtları kadar, sanat uğruna giriştiği kural ihlâlleriyle de ünlüdür ne de olsa!

Banksy'nin gözettiği etik ilke, devlet görevlilerini gereksiz yere meşgul etmek pahasına bile olsa dolaylı dolaysız savaş karşıtlığı gibi izleklerle gösterir kendini. Bu amaçla öteden beri, kabahat mı denir, ufak tefek suçlar mı, orasını hukukçuların bileceği aykırılıklara başvurmaktan çekinmemektedir. Sanatının özgün yanı da budur zaten: Yapıtını değişmez ve kalıcı olmak şartından kurtaran, alışılmamış yerlerde ve alışılmamış sürelerle gerçek kılması.

Banksy ele avuca gelmeyenlerden. Bizler ona gönlümüzü veriyoruz, vergiden düşebildikleri durumlarda prestij harcamalarına daima bir kota ayıran dünya zenginlerinin elinden ise yalnızca bu yapıtlara parasal paha biçmek geliyor.

Bu yazının başlığı, "Banksy'nin savaş dronları, Nurcan Gündoğan'ın tankları", meramımı biraz anlatıyor aslında: Banksy'yle ihlâl yordamları açısından değilse de izlekleri açısından ortaklaşan Nurcan Gündoğan'dan söz etmek istiyorum.

İki sanatçının birbirine yakın tarihlerde sergilenen yapıtları için "güncel sanat" denebilir mi, bilemiyorum. İlkinin "sokak sanatı"na, ikincisinin "kavramsal sanat"a mensup oldukları söylenegeldi. Her durumda, mevcut güncelliğin sanatçısı oldukları ve tam da bu yönleriyle başka zamanlar nezdinde bir temsilcilikleri olduğu açık. Banksy'nin trafik levhası sanatçının yıkık duvarlarda anlam hamleleri yarattığı Ukrayna ile ne kadar iç içeyse, Nurcan Gündoğan'ın tankları da hem Putin'in Ukrayna'ya hem de Netanyahu'nun Gazze'ye saldırılarıyla o kadar doğrudan bağlantılı.

Sokak sanatçısının mekâna aynı anda hem çok bağımlı hem de alışılmamış ölçülerde hareketli olmayı seçmiş olan stratejisine karşılık, Nurcan Gündoğan'ın yapıtları bir avuç izleyiciye birkaç metrekarelik mütevazı sergi odalarında sunulmakla yetinmiş gibi görünüyor. Ancak teknolojinin güncel sanata sunduğu olanak da bu son andığım durumdaki yapıtların aslında her yerde olabilmeleri değil mi? Reklamlarda denildiği gibi, bir tık ötenizde? Bu yönleriyle sokak sanatıyla birleşme potansiyeli taşıyorlar.

Gündoğan'ın tanklarını ilk gördüğümde o çoğaltılmış eşbiçimli figürleri önce uzun duyargalı kalorifer böcekleri sandım. Oysa tanktı bunlar, çeşitli renkli malzemelerden kesilmiş ufak boy, sanki bir kâğıt oyununun kartlarıymış gibi hep aynı boylarda tanklar. Sunuldukları sergi salonunda bileşik bir pano halinde yer almaktan başka, bir video çekiminde de, yalnızca ellerini gördüğümüz iki kişi bu tankları parça parça sanki iskambil oynuyorlarmış gibi sırayla atıyorlardı, üst üste, üst üste...

Bu tür yapıtların bütünlük meselesinde "bağlam" kavramı devreye giriyor. Şöyle ki, Gündoğan'ın sergisinin açılış günlerinde Ukrayna yolundaki tankları artık az çok unutmuş olmalıyız ki bu sanat tanklarını "görmemiz" biraz zaman alıyordu: Birkaç saniye? Sorup öğrendiğimiz birkaç dakika belki. Ve onları gördükten birkaç gün sonra bir sürü –gerçek- tankın yan yana, art arda, çaprazlama vb. birbirine çok yakın, o hantal halleriyle neredeyse üst üste bir halde Gazze'yi kuşatmış olduğu görüntülerle karşılaşmaya başladık, televizyonlarda, internette, gazetelerde. Günlerce tartıştılar "savaş sanatı"nın sayın uzmanları: Kara harekâtları geldi mi, geliyor mu... tıpkı Rusya'nın Ukrayna saldırılarındaki Z işaretli tankları gibi, her haberde yeniden ruhumuza işledi tanklar.

Bütünlük kavramı açısından baktığımızda güncel/kavramsal sanat yapıtları, alışılmış resim heykel vb. yapıtlara oranla dış bağlama çok daha bağımlı oluyor gerçekten de sevgili Beral Madra. Banksy zaten "iş"lerinin çoğuna sokaklarda, duvarlarda, harabelerde yer buluyor, yapıtını o yerlerle bütünleştiriyor. Nurcan Gündoğan'ın işlerinde ise bağlamı sağlayan, işin sergilendiği mekândan çok, gösterdikleri kavramın zihnimizi götürdüğü, uyandırdığı, gerçeklikler oluyor.

Gündoğan'ın bende yazıya dökme arzusunu uyandıran ilk yapıtı, Neriman Polat'la birlikte yarattıkları 2019 tarihli "Çiçek Yarası" adlı sergide yer alan "Kuyu" olmuştu. O yapıt için bir tür heykel denebileceğini sanıyorum. Bende o zamana kadar "kuyu" imgesiyle yer etmiş son yapıt, Nuri Bilge Ceylan'ın en sevdiğim filmlerinden 2018 tarihli "Ahlat Ağacı"ydı. Gündoğan'ın "Kuyu"su ise görüntü olarak daha doğrudandı. Çağrıştırdıklarıyla zenginleşiyordu, içine atılmışlar, araya sıkışmışlar, ne varsa bir arada...

Banksy'nin vızır vızır SİHA'ları ile Nurcan Gündoğan'ın tankları arasında zihnimizde kurulan geçişmeler kimbilir hangi üçüncü biçimleri doğuracak.

İkisinin yapıtlarında da çizgi, malzeme ya da bakışta doğrudan ya da dolaylı bir biçimde çocukluk ve çocuksulukla ilgili çağrışımlar ağırlıkta. Tanklarının oyuncaksılığı, oyunsuluğu bu yüzden hem topluyor hem de dağıtıyor insanın duygusunu.

Necmiye Alpay kimdir?

Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.

1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.

2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi. 

Kitapları

Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)

- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)

Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)

Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)

- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)

Çevirileri

Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay.

- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)

- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)


- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)


- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)


- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)
- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)


- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)


- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)


- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)