Nataşa Mektupları

25 Nisan 2011

Berlusconi’nin hareminde bir Rus

Biliyorsun, genellikle kadınlar dedikoduyu severler. Erkekler ise bayılırlar...


Sevgili Hakan,
Biliyorsun, genellikle kadınlar dedikoduyu severler. Erkekler ise bayılırlar. Bu hafta biraz dedikodu yapmaya niyetliyim. Eğer ciddi okurlarımız arasında dedikodudan hoşlanmayanlar varsa, özür dileyerek bu mektubu okumamalarını tavsiye etmek istiyorum.
Dedikodumuzun kahramanı Raisa Skorkina sıradan bir genç kadın aslında. Uzun boyu (1.78 cm) ve “bazı özellikleri” dışında fazla güzel de sayılmaz. En azından Rusya standartlarına göre. Pek eğitimli ve kültürlü de değil. Rusça’sında aksayan yanlar var. Kendini ifade ederken kullandığı kelimeler ve yöntemler oldukça sınırlı. Zaten o da çok okumakla falan övünmüyor. Ama kendisinin biçimlendirdiğini söylediği kaderinden bahsederken daha bir gururlu konuşuyor.
Bu kadere bir göz atalım şimdi. Raisa, Rusya’nın Avrupa’daki kentlerinden Voronej’de doğup büyümüş. Ailesi Sovyet döneminde standartların üzerinde yaşarmış. Ama Gorbaçov “perestroyka” politikasına başladıktan sonra olup bitenlerle giderek zorlanmaya, hatta yoksullaşmaya başlamışlar.

Bugün 30 yaşında olan Raisa, 17-18 yaşına geldiğinde hem aileye yük olmamak, hem de “kendini bulmak” için yurtdışına çıkma kararı almış. Ve çıkmış. Çıkış o çıkış…
İtalya’daki ilk yıllarından bahsetmeyi fazla sevmiyor. Ama cesaretinin ve girişkenliğinin yanı sıra fiziksel özellikleri de ona yardımcı olmuş. Fotomodellik ve mankenlik yapmış. Bir süre Milan’da bir gece kulübünde dans ederek hayatını kazanmış. Televizyona ve reklamlara çıktığı olmuş. Sonra bir İtalyan’la evlenmiş. Dediğine göre, kocası, lider Silvio Berlusconi’ye hayranmış.
2004’te üst düzey bir eğlence partisine davet edilmiş. Oradaki adamların milyarder olduklarını duymuş bir yerlerden. Partinin en güzel kadınlarından biri olmaya çalışmış. Ve galiba olmuş da. Bir ara kendinden epeyce kısa boylu ve epeyce yaşlı bir adam yanına yaklaşmış. Şakalar yapmış, iltifatlar yağdırmış. Raisa’nın deyişiyle söylersek, kız “yakışıklı ve adaleli” dediği bu ihtiyardan “öylesine hoşlanmış ki, bir an bütün vücudu ürpermiş”.
Adam ona telefonunu vermiş ve “mutlaka ara” demiş. Kız da fazla naz yapmamış. Ertesi gün aramış. İşte o günden itibaren kaderi değişmiş.
*      *      *
“Bana telefonunu veren adamın kim olduğunu o zaman kesinlikle bilmiyordum” diyor. Buna bir şey diyemeyiz tabii; herkesin siyasi liderleri tanımasını zorunlu kılan bir yasa yok ki. 
Sonra onun sadece sıradan bir milyarder değil, ülkenin bir numaralı, dünyanın ise ilk 20-30 zengininden biri olduğu ortaya çıkmış. Aynı  zamanda İtalya Başbakanı imiş bu adam. 
Ama Berlusconi’nin en önemli özelliği kesinlikle bu değilmiş. O, yakışıklı, kendine çok güvenen, karizmatik, şakacı, kibar ve centilmenmiş. Eh, zaten bir kadın başka ne istermiş ki…
 
Raisa bu tanışmadan bir yıl kadar sonra, gazetecilere açıklamak istemediği bir nedenle eşinden boşanmış. “Ve Berlusconi ile evlenmiş” dememi beklemiyorsunuz herhalde. Ama onunla çok iyi arkadaş olmuşlar. Zaten yaşlı adamın başka bir sürü güzel kadınla da ilişkisi varmış.
Raisa, İtalya Başbakanı ile ilk tanıştıkları sırada onu “çok seksi bir adam” olarak gördüğünü defalarca vurguluyor. İlişkilerinin ve dostluklarının türünü soran muhabirlere ustaca her anlama gelecek esnek sözler söyleyip haince gülümsüyor. Çok sıkıştırıldığında “bana elini bile sürmedi” dediği oluyor (bunu ifade ederken Rusça’da “bana fiske bile atmadı” gibi de anlaşılabilecek yanlış bir ifade seçiyor). Bazen de “son yıllarda sadece arkadaşız” cümlesini tercih ediyor.
*      *      *
Berlusconi, Raisa’ya bir ev almış. Rus televizyonu gösterdi. Hem evi, hem de arabası gayet şık. Bir de papağanı var, Silvio adında. İtalyan lider, genç kadına yıllardır “hem maddi, hem de manevi” yardım ediyormuş. Aslında yüzbinlerce euro bir yana, manevi yardımın önemi bambaşkaymış. Ona gerçek bir arkadaş, bazen de baba gibiymiş Berlusconi. 
(Ünlü Rus showman Andrey Malahov’un “Bırakın Konuşsunlar” adlı programında münasebetsiz bir Rus, “Madem baba gibi görüyorsun, o halde sizin bu yaptığınız ensest değil mi?” dedi; ama Allahtan kısa sürede onu susturarak skandalın büyümesini önlediler. Bir başka eleştirmenin “Nasıl, yaşlı bir adamla birlikte olmak iyi bir şey mi?” sorusunun ardından Raisa “Sakın ona dokunmayın! Ona laf söyletmem!” diyerek ağladı ve bir süreliğine programı terk etti. Doğrusu yaşlı adamla arasında gerçekten bir duygusal bağ var gibiydi; en azından tek taraflı olarak.)
Berlusconi’nin skandalları arttıkça özel hayatı pek kalmamış. Yolsuzluk davalarının da artmasıyla birlikte, bütün telefon konuşmaları haberalma tarafından dinlenir olmuş. Bu durumu birlikte değerlendirerek “bazı şeyleri telefonda şifreli konuşalım” diye karar almışlar. Çok da “yaratıcı” (!) bir buluşları var: Kız telefon açıp “Benzimin bitti” dediği zaman, Berlusconi onun parasız kaldığını anlayıp derhal para gönderiyormuş. Zekice değil mi? Hiçbir istihbaratçı bu şifreyi çözemez!..
Ama tekrar edelim, asıl mesele para değilmiş. Raisa onu beğenmeseymiş,  paranın bir önemi kalmazmış. Üstelik ihtiyar, yalnızca ona değil, pek çok kişiye de yardım eden gönlü zengin bir adammış. (Raisa, programda bir ara bu soruların bitip tükenmemesi üzerine, “Neden buna taktınız? Örneğin, neden Berlusconi’nin Panama’da hastane açmasını konuşmuyorsunuz?” diye çıkışırken çok etkileyiciydi.)
*      *      *
Berlusconi 75 yaşında. Birçok şirketi, televizyonları, spor kulübü var. Üçüncü defadır iktidarda. Hakkında birçok yolsuzluk davası açılmış durumda. Özel hayatı ise her zaman skandallarla dolu. O bundan kaçmıyor, sanki tersine, böyle istiyor. “Medyaya yakalanmaktan” fazla çekinmiyor. 
İlginç, ama Berlusconi’nin politikaya bakışı pek bir umursamaz. Parlamento oturumlarında kadın milletvekilleriyle dalga geçiyor. Bakanları seçerken “mutlaka karşı cinsten güzel ve seksi birileri bulunmalı” prensibiyle hareket ediyor. Resmî toplantılarda yerli yersiz cinsellikten bahsediyor…
 
Doğrusu birçok durumda bu yaşlı ve ölçüsüz adamı kınamak en kolay ve en uygun tercih gibi görünüyor. Ama politikanın çoğu kez yalanları gizlemek için kullandığı bir sürü unsuru – kendi garip yöntemleriyle de olsa – böylesine umursamaz havalarda alaya almasının da farklı bir cazibesi var galiba.
Bu vurdumduymaz İtalyan lider, ara sıra kameralar karşısında “en güzel kadınlar sağcı olanlardır” veya “solcu erkekler kadından ne anlar” gibi sözler edip kahkahalar atıyor.
 
*      *      *
Raisa da bazen böyle genellemeler yapıyor: “Solculardan doğru dürüst erkek çıkmaz” diyor (en çok da Berlusconi aleyhine davalar açan İtalyan komünistlerine kızıyor). “İtalyan erkekleri öylesine kibar ve şefkatli ki, Ruslar’la karşılaştırılamaz bile” diyor. Bu son dediğine benzer cümleler telaffuz eden birçok Rus kadını var aslında. 
Rus televizyonundaki programda birkaç ilginç fikir daha dile getirildi. Biri, İtalyan liderin bütün imajının “halkın isteklerine göre biçimlendirildiği” iddiasıydı. Yani skandallar ve hatta “rezillikler” de oyunun bir parçası ve bir “reyting unsuru” idi. Bir Rus polikacı, “Berlusconi’nin her şeyi var. Tek sorunu yaşlılık. Bunu da kapatmak için hep genç kızlarla birlikte görünüyor” dedi.
Bir Rus yazar, “Dünyada bütün zamanlarda metresler vardı; ama günümüz medyası bunlara korkunç bir tutkuyla bağlı. İşimiz gücümüz birilerin kirli çamaşırları” diyerek düzeysiz bulduğu programı terk etti.
Raisa’yı destekleyen bazı Rus ve İtalyanlar da vardı. Onlar, Ruslar’ın her zaman hoşgörüsüz, kıskanç ve kızgın olduklarını belirttiler. Avrupalılar’ın birçok konuya çok daha demokratik ve hoşgörülü baktıklarını vurguladılar.
Berlusconi gibi bir adama ait “bir haremde Rus cariye” durumundaki Raisa’yı savunmak gerçekten çok zor. O ne bir kadın tipi, ne de ulusunun temsilcisi olarak örnek alınabilecek biri. Ne var ki, hoşgörü konusundaki görüşün de büsbütün haksız olmadığını düşünüyorum. Sonuçta herkes kendi hayatını yaşıyor.
Sen ne dersin?
Sağlıcakla kal.
Nataşa