Mustafa Kavgacı

01 Aralık 2019

Olimpiyatlarda bir sokak çocuğu: Bill Schuffenhauer

Yarış başladığında, Bill, tüm gücüyle kızağı itmeye başladı. Müthiş bir sürate ulaştılar. Bill öyle bir hızla koşuyordu ki, sanki bir hayattan kaçıp diğerine yetişmeye çalışıyordu

Dell Archuleta'nın eyalet hapishanesindeki günleri belirli bir rutin içinde geçiyordu. Yatma saatinde yatılıyor, kalkma saatinde kalkılıyordu. Ne zaman yemek yiyecekleri ne zaman bahçeye çıkacakları ve spor yapacakları yönetim tarafından kararlaştırılmıştı.

Bunların yanında, makul süreyle sınırlı olmak üzere televizyon da izleyebiliyorlardı. Ancak bugün biraz farklıydı çünkü ne izleneceğine bu seferlik Dell karar vermişti. Büyük bir heyecanla televizyonun karşısına geçti. Diğer mahkumlar da onun bu heyecanına ortak olmuşlardı. 2002 Salt Lake City Kış Olimpiyatları'nın logosu ekranda belirdi. Birazdan ABD'nin bobsled takımı piste çıkacaktı. Aralarında Dell'in kardeşi de vardı:

Bill Schuffenhauer…

Hatıralar

Bill Schuffenhauer, sokağa her çıkışında çocukluk anıları zihnine hücum ediyor. Seksenli yıllarda, Salt Lake City sokaklarında uyuyan bir çocuk için gayet doğal bir refleks bu. Biraz eşeleyince ise trajedi daha da derinleşiyor.

Bill, tel örgülerin dibinde kullanılmış şırıngalar görüyor. Anne ve babasının damarlarına uyuşturucu enjekte edişi tekrar canlanıyor gözünün önünde. Annesini hatırlıyor. Ondan kalan tek fotoğrafı cüzdanından çıkarıp bir süre bakıyor ve özlemle iç çekiyor. Sonra onun uyuşturucu parasını denkleştirmek için hayat kadınlığı yaptığı günler geliyor aklına. Annesinin müşterilerini beklediği köşeden hızlıca geçiyor Bill. Çünkü müşterilerin annesini öldüresiye dövdüğü anlar bölük pörçük bir vaziyette hatıralarının derinliklerinden fırlıyor. Annesinin feryatları yeniden kulaklarına doluyor.

Daha sonra bir restoranın önünden geçiyor. Gözleri kendiliğinden çöp kutusunu arıyor. Çünkü çocukken karnı acıktığında ziyaret ettiği ilk mutfak orası. Biraz ileride üç beş parça eşya çalmak için girdiği bisikletçi dükkânı var. Yakalandığı o günü biraz utanarak hatırlıyor ama sonra hemen silkiniyor. “Başka bir şansım mı vardı sanki?”, diyor. Haklı da… Uyuşturucu müptelası anne baba, sokaklarda yatıp kalkılan bir hayat, sayısız koruyucu aile ve bin bir türlü bela… Bir yerlerde büyük bir şanssızlık olduğu kesin.

Ancak hepsi bir gün sona erecek. Anneannesi duman çıkan sokaklarda belirecek ve onu himayesi altına alacak.

Kurtuluş

Ortaokula başlaması gereken sene anneannesinin himayesine giren Bill, Salt Lake City'nin biraz uzağında yer alan Roy isimli kasabadaki yeni hayatına alışmaya çalışıyordu. Sokaktan gelip yerleşik hayata geçmek pek de kolay değildi. Beyazların ağırlıklı olarak yaşadığı bu bölgede, melez ve afro saçlı bir çocuk dikkat de çekiyordu. Sokakta hayatta kalmak için kendi içinde geliştirdiği kötücül yanı da uyum sağlamasını zorlaştırıyordu. İnsanlarla iletişim kurmanın başka bir yolunu bulmalıydı.

O yol, kısa bir zaman içinde bir piste evrilecekti. Bill, genetik özellikleri itibarıyla hayli kuvvetli bir çocuktu ve gerçekten de çok hızlı koşabiliyordu. Okulun atletizm takımında kendine yer bulduğunda hayatında belki de ilk kez bir güven duygusu hissetti. Nihayet ait olduğu bir alana bulmuştu artık. Pistler…

Lisede atletizm ve Amerikan futboluyla meşgul olurken, üniversitede yönünü biraz farklılaştıracaktı. Weber Üniversitesi'nden dekatlet olarak burs alan Bill, tüm dikkatini bu alana yönlendirecekti. 2000 yılında, performansını çok üst düzeye taşımıştı ve dekatlon dalında Sydney Olimpiyatları'na katılarak ülkesini temsil edeceğine kesin gözüyle bakılıyordu. En sonunda beklediği gün gelmiş ve olimpiyat elemeleri için piste çıkmıştı. Ancak bazen bir an, pek çok şeye neden olur. Bir anda dünyanın zirvesine çıkabilirsiniz ya da Bill gibi hayallerinizi derin bir mezara gömebilirsiniz.

Müsabaka esnasında ciddi şekilde bileği burkulan Bill'in uzun bir süre yarışamayacağı ortaya çıkmıştı. Son raddeye kadar gelip sıra dışı bir başarıya adım atmak üzereyken yaşanan bu sakatlık, Bill'in psikolojisini alt üst etmişti. Yıllardır onu rahat bırakmış olan hayat, tekrar yakasından tutmuştu ve diziyle karın boşluğuna vuruyordu. Kalıcı bir sakatlığı yoktu ancak yüreğinde kalıcı yaraları vardı Bill'in. Onları taşımak da hiç kolay değildi. Ancak, bu karanlık hava beklenmedik bir anda edilen, beklenmedik bir kelimeyle son bulacaktı: Bobsled.

Bobsled

Bobsled sporuna kış olimpiyatlarında denk gelmiş olabilirsiniz. Eğer izlediyseniz 1993 yapımı “Cool Runnings (Üşütük Popolar) filminden de hatırlayabilirsiniz. Buzdan bir parkur üzerinde iki ya da dört kişilik özel bir kızağı iterek başlayan ve sonra yüksek hızlara ulaşan kızağın içinde olağan üstü bir denge ve ortak hareket gerektiren bir kış sporu bu. Bill, yeni bir meydan okumanın eşiğindeydi. Konsantrasyonunu tekrar toparladı ve hedefi doğrultusunda çalışmaya başladı.

Bill hayalini kurduğu olimpiyatlara belki yaz aylarında katılamamıştı ama kış aylarının da tadı başkaydı. Onun için yeni olan bu spor için spor salonunda çok vakit geçirmesi ve bir kas yığınına dönüşmesi gerekecekti. Tam olarak da bunu yaptı. Çünkü önünde 2002 kış olimpiyatları vardı ve bu olimpiyatlar çocukluğu boyunca sokaklarını arşınladığı şehir olan Salt Lake City'de düzenlenecekti.

Şubat, 2002… ABD bobsled takımı son hazırlıklarını tamamlamış vaziyette yarışı bekliyordu. Bu dört sporcunun arasında elbette Bill de vardı. Çalışmalarının karşılığını almış ve olimpiyat takımına kadar yükselmişti. Şimdi ise sıra daha büyük bir şey başarmaktaydı. Yarış başladığında, Bill, tüm gücüyle kızağı itmeye başladı. Müthiş bir sürate ulaştılar. Bill öyle bir hızla koşuyordu ki, sanki bir hayattan kaçıp diğerine yetişmeye çalışıyordu. Daha sonra kızağın içine atladı ve takım arkadaşlarıyla tek bir vücutmuş gibi hareket etmeye başladı. Bitiş çizgisini geçtiklerinde, birinci sıraya yerleştikleri ekrana yansıdı. Bu esnada eyalet hapishanesindeki mahkumların bir kısmı televizyon başında sevinçten çığlıklar atıyorlardı. Onlardan biri olan Dell ise kardeşinin başarısı karşısında göz yaşlarını tutamıyordu.

Madalyayı garantilemişlerdi. Onlardan sonra parkura çıkacak olan Almanlar birinciliği elde etse de Bill evine boynunda gümüş bir madalyayla dönecekti.

Bill Schuffenhauer, adil bir dünyada doğmadı. Ancak su aktı yolunu buldu. Belki biraz yardımla ama aynı zamanda çok fazla çaba ve çalışmayla imkânsız bir rüyayı kovaladı. Kariyeri sona erdikten sonra yine sorunlar yaşadı ama hiçbir zaman o kasvetli, yağmurlu sokaklara geri dönmedi. Şimdi önünde sadece mavi bulutlar var….