S. Peker videoları ülkede yaygın yolsuzluklar ve rüşvetin olduğu gerçeğinin ortaya çıkmasına yardımcı oldu. Aslında bu durum yeni de, şaşırtıcı da değil. Kapitalizm öyle bir üretim ve bölüşüm ilişkilerine sahip ki bu düzenin kendi koyduğu yasalar çerçevesinde yasa dışı olarak nitelediği yolsuzlukların ve rüşvetin önüne geçilemiyor. Bu tespit en gelişkin kapitalist ülkeden en az gelişmişine kadar geçerli. Aradaki fark esasta ton farkından ibaret, birinde daha az, diğerinde daha fazla.
Yolsuzluklar yeni değil, şaşırtıcı da değil
Yolsuzluklar son 20 yılın ürünü de değil. Ancak kapitalizmin "ahbap-çavuş-akraba kapitalizmi", "rantçı kapitalizm" gibi biçimleri ve kapitalist devletin de oligarşik-otoriter-mafyatik biçimlerinin hâkim olduğu günümüzde yolsuzluklar, rüşvet, zora dayalı olarak başkasının ya da toplumun malına el koymalar ve çökmeler artık çok daha yaygın bir hal aldı.
Hele bu rejimler olağanüstü hal altında sürdürülen bir tür "tek adam rejimi" iseler, rejim değişmeden bunlara son verilmesi mümkün değil. Ortada nakit olarak dönen milyarlarca dolar, el değiştirmeye hazır onlarca milyon lira değerindeki mülk, otel, fabrika, maden ve adrese teslim milyar dolarlık kamu ihaleleri varsa bu durumun beraberinde yolsuzlukları ve rüşveti getirmesi kaçınılmaz oluyor. Bunlar istisnai olaylar olmaktan çıkıyor, mevcut kapitalist işleyişin bir parçası haline geliyor.
Türkiye'de de bugün bu konular, sınırlı da olsa, bazı muhalif TV kanallarında ve özellikle de sosyal medyada konuşuluyor, tartışılıyor. Ancak bu tartışmalar çoğu kez bir polisiye roman çizgisini aşamıyor, nitelikli analizler yapılamıyor. Muhalefet partileri ise, çoğu zaman yaptıkları gibi bu iddiaların üzerine daha kararlı bir biçimde gitmek yerine, "bekleyelim görelim" davranışı içindeler. Bu da "bir zaman sonra yeni bir iktidar gerçekleşse bile bu yolsuzlukların hesabının gerçekten sorulamayacağı" algısının güçlenmesine neden oluyor.
Yolsuzluklara "ticari sır" koruması
Ortaya atılan iddialar, son 15-20 yılda türeyen bazı servet zenginleri, bu süreçte servet dağılımının görülmemiş ölçüde kötüleşmiş olması, çok büyük kamu ihalelerinin sadece belli yandaş sermaye gruplarına verilmesi, Küresel Yolsuzluk Algısı Endeksi'nde Türkiye'nin puanının giderek kötüleşmesi gibi olgular, ülkede yolsuzluk ve rüşvetin yaygın bir biçimde varlığını gösterme konusunda yeterli midir?
Belki. Ama bu iddiaların başka verilerle ve bulgularla da desteklenmesi gerekiyor. Bu noktada ciddi bazı engeller söz konusu. Bunların başında "gizlilik" gerekçesi geliyor. Ülkede neredeyse hiçbir konuda açıklık ve şeffaflıktan söz edilemeyeceğinden, en sıradan bir bilgi için başvurulduğunda dahi "ticari sır olduğu" ya da "devletin güvenliği" gerekçesiyle bu başvuru kolayca geri çevrilebiliyor. Bu konularla ilgili Meclis araştırması yapılmasına dönük önergeler reddediliyor.
'Finansal Gizlilik Endeksi'nde Türkiye'nin yeri
Bu yüzden de uluslararası bazı göstergelere bakmak durumunda kalıyoruz. Bu açıdan bize kısmen de olsa yol gösterebilecek uluslararası bir gösterge mevcut: Finansal Gizlilik Endeksi (Financial Secrecy Index). Bu endeks vergi kaçıranlar için nispeten daha güvenli limanlar sağlayan dünya çapındaki ülke ve bölgeleri belirlemek amacıyla Vergi Adalet Ağı (Tax Justice Network) tarafından hazırlanan endeks. Endeks, kısaca, ülkesine ait finansal bilgileri kamuoyu ile paylaşmayan (gizli tutan) ülkeleri sıralayarak teşhir ediyor.
İlk sıralarında en az finansal bilgi paylaşan ülkelerin yer aldığı bu endekste Türkiye 2020 yılında toplam 133 ülke arasında 55'nci sırada bulunuyor. Gizlilik puanı 100 üzerinden 60. Gizlilik puanlarının sıralandığı ve renklendirildiği endekste Türkiye en gizli üçüncü bölgede (turuncu) yer alıyor. (1)
Türkiye'nin endekste (Venezuela ve Kolombiya'nın üzerinde olmak üzere) üst sıralara çıkmasına neden olarak sırasıyla; Reza Zarrab'ın bir tarafını oluşturduğu ve dört Bakanın istifasıyla sonuçlanan kara para aklama ve rüşvet suçlaması, ABD'deki Halk Bank soruşturması, 2017 yılındaki Man Adaları, Malta Belgeleri ve Türkiye'nin vergi cennetlerinin listesini hala yayınlamamış olması gibi olgular gösteriliyor.
Ancak bu raporun bu yıl yayınlanan videolarda yer alan iddiaları içermediğinin de altını çizelim. Böylece 2021 yılı endeksinde Türkiye'nin yerinin daha da yukarılarda olacağını kestirmek zor olmayacak. Çünkü bir ülkede yolsuzluklar (dolayısıyla da rüşvet) arttığında ülkenin endeksteki yeri de yukarı doğru çıkıyor.
Paranın izini sür!
Yolsuzluklar ve rüşvet yaygın bir hal aldığında bazılarının servetlerinde ciddi artışların da ortaya çıkması kaçınılmaz. Bu servetlerin bir kısmının ülke içinde para piyasaları ve borsalarda değerlendirildiği, bir kısmının ise yine ülkedeki temel servet büyütme aracı olan inşaat-emlak sektörüne aktarıldığı açık.
Nitekim bu ülkede binlerce konutu, alış veriş merkezlerinde onlarca hatta yüzlerce dükkanı olan türedi zenginler var. Ayrıca İstanbul'da bir ilçenin adıyla anılan bir vakıf üniversitesinde olduğu gibi, eğitim sektörüne yatırım yapılarak üniversite kurulduğunu ya da sağlık sektöründe büyük çaptaki özel hastanelerle bunların sermayeye dönüştürüldüğünü biliyoruz.
Ancak böyle servetler asıl olarak yurt dışına çıkartılarak korunmak ve uygun yollarla (en azından önemli bir kısmı) ülkeye geri getirilerek aklanmak zorunda. Öbür türlü bu servetleri koruyabilmek ve büyütebilmek güç. Çünkü yurt dışına çeşitli yollarla çıkartılabilen servetler hem orada güvenli olarak saklanıp, nemalandırılıyor, hem de çıkartılan varlık aflarıyla ya da uluslararası ticaret mekanizmasıyla bir süre sonra ülkeye getirilerek meşrulaştırılıyor, yani aklanıyor.
Varlık aflarıyla ilgili olarak daha önce bir kaç kez ayrıntılı biçimde yazdık. Sadece son 19 yılda yedi kez varlık affı çıkartılmasının ekonominin ihtiyaçlarıyla açıklanamayacağının altını çizdik. Bu yüzden bu yazıda bu konuya girmeyeceğiz.
İllegal fon çıkışları / illegal finansal akımlar
Bu noktada dış ticaret yoluyla ülkeden yurt dışına illegal fon çıkışları (ve girişleri) büyük önem kazanıyor. IMF, Dünya Bankası ve BM gibi kuruluşlarca da tanınan, dünya çapında kabul görmüş Washington temelli Global Financial Integrity (GFI) adlı bir kuruluş bu işi üzerine aldı. Kuruluş yıllardır 135 azgelişmiş ekonominin 36 gelişkin ekonomi ve tüm dünya ile yaptığı ticaret sırasındaki fatura usulsüzlükleriyle ya da sahtekarlıklarıyla nasıl bir illegal fon akışının oluştuğunu gözler önüne seriyor. Başka bir deyimle kuruluş dış ticaret sırasındaki faturaların değerleri arasındaki farklılıklardan hareketle ne kadar illegal para ya da servetin kaçırıldığını ortaya koymaya çalışıyor.
GFI'nın geçen yıl Mart ayında yayımladığı son rapor (2) Türkiye'den kaynaklanan illegal sermaye çıkışlarının (ve girişlerinin) ne denli büyük olduğunu verilerle ortaya koyuyor. Böylece rapor bir yandan dolaylı bir biçimde ülkedeki yolsuzlukların yaygınlığına dikkat çekerken, oluşan bu fonların sistemin varlığını sürdürebilmesi için nasıl işlevsel olarak kullanıldığını da bize anlatıyor.
Bu konuda sadece bir örnek vermek bile yeterli olabilir. 2018 yılında ülkedeki yaklaşık 28 milyar dolarlık cari açığın üçte ikisi (21 milyar dolar) "Net Hata ve Noksan Kaleminde" gösterilen dövizle kapatılmıştı. Paralel bir biçimde ülkenin bazı zenginlerinin ülkenin milli gelirinin yaklaşık beşte birine denk düşen tutarda bir serveti (150-170 milyar dolar) dışarıda (ağırlıklı olarak vergi cennetlerinde) tuttukları da bilimsel bir çalışma ile (3) ortaya konulmuştu.
Dış ticaret bağlantılı illegal fon çıkışları nedir?
İllegal fon çıkışları ya da finans akımları (IIF) özetle (4); "büyük miktarda para ya da servetin bir ülkeden başka ülkelere illegal olarak gönderilmesi" olarak tanımlanıyor. Böyle servetler illegal olarak kazanılıyor, illegal olarak sınır ötesine transfer ediliyor ve ulusal sınırların ötesinde kullanılıyorlar.
Bir başka anlatımla illegal fon akımlarını iki biçimde tanımlamak mümkün. İlkinde bu terimden hem yasa dışı, hem de toplum tarafından etik olarak kabul edilmeyen servet akımları kastediliyor. İkincisinde ise (Dünya Bankası ve GFI'nın benimsediği gibi); "illegal biçimde elde edilmiş, illegal biçimde transfer edilmiş ve sınır ötesine (aynı zamanda ülke içerisinde) çıkartılmış parasal fonlar" kastediliyor.
Bu tanımlara göre bu finansal akımlar ya da fonlar illegaldir zira para ya da servet suç oluşturan faaliyetlerden (yolsuzluk ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi) elde edilmektedirler. Kaynakları legal olsa da, bu paraların transferi illegal ise (vergi kaçırma amaçlı olarak) ya da terörizmin fonlanmasında kullanılıyorsa bu akımlar yine illegaldir. (5)
İllegal fonların / illegal finansal akımların kaynakları
Bu fonların ana kaynaklarının büyük çaptaki yolsuzluklar (rüşvet), vergi kaçakçılığı ve uluslararası suçlar olduğu belirtiliyor. Örneğin (6); bir uyuşturucu karteli uyuşturucudan elde ettiği parayı ikincil otomobiller satın alıp uyuşturucu merkezi olan bir ülkeye sattığında, bir ithalatçı vergi kaçırmak için faturada usulsüzlükler yaptığında, rüşvet alan bir politikacı ya da bürokrat bir tabela şirketini kullanarak rüşvet yoluyla elde ettiği parayı bir ülkedeki bir banka hesabına gönderdiğinde, bir zengin şahıs ya da şirket "Gizlilik Bölgeleri" olarak da adlandırılan bölgelerde vergiye tabi gelirlerini ya da servetlerini sakladığında, sınırlardan nakit para kaçırdığında ve dünyadaki terörist faaliyetleri desteklemek amacıyla parasını yurt dışındaki bir bankaya gönderdiğinde ortaya çıkan finansal akımlar ya da aktarılan fonlar "illegal" olarak nitelendiriliyor.
İllegal fonların bir kısmı rüşvet gelirleri
İllegal fon akışları ile yolsuzluklar arasında ciddi bir bağ var. GFI illegal fon akımlarının en az yüzde 5'inin ticari faaliyet ve suç teşkil eden eylemler sırasında ortaya çıkan rüşvetlerden elde edildiğini ileri sürüyor. (7) Yani rüşvet bu akımların kaynaklarından biri ve kara para aklama operasyonlarının yapılmasına neden oluyor. Kara para aklama ise rüşvetin nemasının gizlenmesine yardımcı oluyor.
Bir ülkedeki sermaye giriş ve çıkışlarının bütünüyle serbest bırakılması yolsuzluk faaliyetlerini artırırken, bunların aklanmasını da kolaylaştırıyor. Bir başka yazımızda da vurguladığımız gibi (8), Türkiye'de son 19 yılda "nereden buldun" uygulamasına son verilmesi ve 2008 ve 2009 yıllarında sermaye hareketlerini tamamıyla kontrol dışında bırakan düzenlemelerin yapılması bu alanda işlenen ilk günahlardır.
Kısaca sistemik hale gelmiş bulunan yolsuzluklar rüşveti doğruyor, bu yolla elde edilen parasal servet yabancı bir ülkedeki bankalara transfer ediliyor ve bu ülkede aklanıyor. Vergi kaçırmaya göz yummak böyle illegal fonların daha da büyümesine neden oluyor. Yukarıda sözü edilen yazımızda son yıllarda Türkiye'nin vergi rejiminin nasıl liberalleştirilerek vergi kayıplarının önünün açıldığının altını da çizmiştik.
Özetle, doğru biçimde hayata geçirilen sermaye kontrolleri illegal fon akımlarının oluşumunu caydırabilir, bu da dolaylı olarak yolsuzlukları ve buradan elde edilen rüşveti azaltabilir. Ancak yolsuzlukların ve rüşvetin yaygınlığı göz önüne alındığında, böyle önlemlerin alınmasının, mevcut kap-kaç düzeni ile uyuşmamasından dolayı, çok zor olduğunu da belirtelim.
Dış ticaretteki faturalama usulsüzlükleriyle illegal servet transferi
İllegal fon ya da finans akımları hem dış ticaret sırasında fatura usulsüzlükleri ile hem de kaçakçılık ve vergi kaçakçılığı ile yapılıyor. Ancak bunların içinde en yaygın olanı dış ticarette yapılan faturalama usulsüzlükleri ya da sahtekârlığı.
Uluslararası ticaret sırasında yapılan fatura usulsüzlüğü, illegal finans hareketleriyle ihracatçı ve ithalatçıların yurt dışına para/servet aktarabilmek, vergi ödememek, suç faaliyetlerinden elde ettikleri gelirleri gizleyebilmek, kara para aklamak, döviz kontrollerini etkisiz kılabilmek ve büyük çaptaki kârlarını yurt dışındaki gizlilik bölgelerinde tutabilmek amacıyla başvurdukları bir yöntem. (9)
Esas olarak dış ticarete konu olan bir malın/hizmetin faturada yazılı olan değerinin, fiyat, miktar ve çıkış yeri bilgilerinin en az bir tarafça ve kasıtlı olarak değiştirilmesiyle yapılıyor. Bu yöntem uluslararası ticaret aracılığıyla illegal fonların gizlenebilmesinin en oturmuş yöntemi.
Örneğin para ya da servet ithalatçı ülkedeki aşırı yüksek ithalat faturasıyla ya da eksik ithalat faturalaması ile kaçırılıyor. Benzer bir işlem duruma göre ihracat faturaları aracılığıyla da yapılıyor. Aşağıdaki tablo bu işleyişi özetliyor.
2017 yılında dünya ticaretinin 18 trilyon dolarlık bir hacime sahip iken, taşınan ticari konteynerlerin sadece yüzde 2'sinin kontrol edilebiliyor olması (10) illegal fon çıkışlarının yapılırken neden dış ticaret yolunun seçildiğini de açıklıyor. Ayrıca bu akımlar kendiliğinden gerçekleşmiyor. Özellikle de gelişkin ekonomilerdeki başta bankacılık sektörü olmak üzere sermaye çevreleri ciddi kârlar ve komisyonlar elde ettiklerinden, hükümetleri de bu paraların bu ülkelere gelmesine göz yumuyor ya da almadıkları önlemlerle bu operasyonları kolaylaştırıyor.
Faturalardaki değişikliklerden doğan değer farkı
GFI tarafından illegal finansman akımlarının miktarı resmi ithalat-ihracat istatistiklerindeki uyumsuzluklara bakılarak hesaplanıyor. Usulsüz dış ticaret faturalaması; hükümetlerin Birleşmiş Milletler Comtrade Veri Tabanına gönderdikleri resmi dış ticaret verileri karşılıklı olarak kontrol edilerek belirleniyor. Örnek olarak bir ülke 50 milyon dolarlık bir meyve ihracatı yapmışsa, buna karşılık bu malın alıcısı olan diğer ülkede bu 40 milyon dolarlık bir ithalat biçiminde kendini gösteriyorsa aradaki kaçak ya da değer farkı açığı (value gap) 10 milyon dolar olarak ortaya çıkıyor.
Yılda 828 milyar dolarlık, 10 yılda 8,7 trilyon dolarlık bir illegal finansal akım
Bu çerçevede 135 azgelişmiş ekonomi ve 36 gelişkin ekonomi arasındaki toplam dış ticaretteki 2008-2017 dönemini kapsayan 10 yılda elde edilen değer farklılıkları toplandığında bunun 8,7 trilyon dolar olduğu görülüyor. Sadece 2017 yılında bu fark 827,6 milyar dolar (11). 2017 yılında en büyük değer açığı olan (ya da illegal finansal akışa sahip) ülkeler sırasıyla: Çin (323,8 milyar dolar), Meksika (62,9 milyar dolar), Rusya (56,8 milyar dolar), Polonya (40,9 milyar dolar) ve Malezya (36,7 milyar dolar). Bu akımların dış ticaret içindeki payları azgelişmiş ekonomilerde yüzde 27 ile yüzde 47 arasında değişirken, ortalama yüzde 20'yi buluyor.(12)
Türkiye yurt dışına en fazla illegal fon çıkartan ilk 10 ülke arasında
Rapora göre, azgelişmiş ekonomilerin 36 gelişkin ekonomi ile yaptıkları dış ticarette ortaya çıkan değer farklılıkları açısından en yüksek değer farkına, dolayısıyla da en yüksek illegal fon akımlarına sahip ülkeler sıralamasında Türkiye, 2017 yılında 8'nci sırada (24,8 milyar dolar) ve 10 yıllık periyotta 9'uncu sırada (ortalama 22,1 milyar dolar) yer alıyor. Bu ticaret tüm dünyayı kapsadığında ise 2017 yılında değer farkı 45 milyar dolar ve 10 yıllık periyotta 41 milyar dolar oluyor. Böylece Türkiye 10 yılın ortalaması olarak 9'uncu sırada yer alıyor. (13)
Kısaca ülkeden yılda ortalama 22 - 41 milyar dolarlık bir illegal fon ya da servet çıkışı gerçekleşiyor. 10 yıllık ortalama olarak, illegal fonların ülkenin 36 gelişkin ekonomi ile olan ticaretindeki payı yüzde 17.34 ve dünya ile olan ticaret içindeki payı ise yüzde 20.85.
Aşağıdaki tabloda hem 36 ülke, hem de dünya ile olan ticareti üzerinden 2008 yılından bu yana Türkiye'deki illegal fon akımları gösteriliyor.
Sonuç
İllegal finans akımları ya da fon çıkışları (ve girişleri) kalkınma çabası içinde olan ülkelerin önünde büyük bir engel oluşturuyor. Zira normalde kalkınmanın finansmanında ve kamu hizmetlerinin fonlanmasında kullanılabilecek onlarca milyarlarca dolarlık servet ya da kaynak bu şekilde yok ediliyor.
Sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesiyle, her yıl onlarca milyar dolarlık servet yasa dışı bir şekilde vergi cennetlerine ve finans merkezlerine aktarılıyor. Böyle illegal fon akımları sermaye birikimi yetersiz ülkelerdeki potansiyel sermayeyi ve vergi gelirlerini eritirken, ekonomik kriz dönemlerinde otoriter rejimlerin ayakta kalabilmesini sağlamak için bir can simidi olarak kullanılıyor ve böyle iktidarların ömrünün uzamasına yardımcı oluyor. Bu bağlamda sık sık çıkartılan 'Varlık Afları' ülke ekonomisinin bırakın her hangi bir sorununu çözmeyi, kara paranın aklanmasıyla sonuçlanıyor.
Bu tür akımların serbest bırakılması, denetlenmemesi yolsuzlukları daha da artırıyor, kolaylaştırıyor. Çünkü bu yola başvuranlar kolayca servetlerini yurt dışına çıkartabileceklerini ve orada koruyabileceklerini bildiklerinden yolsuzlukları sistemik bir biçimde sürdürmekten kaçınmıyorlar. Bu durum büyük servetlerin sahiplerinin siyasal iktidar üzerinde daha fazla söz sahibi olmasını sağlarken, toplumun çok büyük bir kesiminin daha da yoksullaşmasına neden oluyor.
Bu da ülkedeki ekonomik eşitsizlikleri artırdığı gibi, iyice erozyona uğratılmış olan demokrasiyi, demokratik kurumları ve hukukun üstünlüğü gibi temel demokratik değerleri ortadan kaldırıyor. Müesses nizamın giderek daha da otoriterleşmesiyle sonuçlanıyor.
Dipnotlar
- Financial Secrecy Index 2020 -Narrative Report on Turkey, https://fsi.taxjustice.net/PDF/Turkey.pdf (17 July 2021).
- Global Financial Integrity, Trade-Related Illicit Financial Flows in 135 Developing Countries: 2008-2017 (March 2020).
- Annette Alstadsæter, Niels Johannesen and Gabriel Zucman, Who Owns the Wealth in Tax Havens?, Macro Evidence and Implications for Global Inequality (27 December 2017), s. 28.
- Global Financial Integrity, agr.
- Reuter, P., Illicit financial flows and governance: The importance of disaggregation. World Bank. World Development Report: Background Paper (2017).
- Global Financial Integrity, agr, s. 5.
- Global Financial Integrity, Illicit financial flows to and from developing countries: 2005–2014 (2017), s.2.
- Mustafa Durmuş, "Rüşvetin vergisi", http://mustafadurmusblog.blogspot.com (5 Temmuz 2021).
- Global Financial Integrity, agr, s. 6.
- Bu farkın bir kısmı Fob, Cif biçimindeki fiyatlama farkından oluşsa da, böyle büyük çaptaki farklılığı açıklama konusunda yeterli değil.
- Global Financial Integrity, agr, s. 2-3.
- Agr., s. 18, 24.