Mustafa Durmuş

08 Temmuz 2024

Futbolcu Merih ile açığa çıkan gerçek: Tırmanan faşizm!

Sol, sosyalist, halkçı,  özgürlükçü muhalefet partileri ve emek ve meslek örgütleri ciddi adımlar atmadığı sürece bu ülkede faşizmin yükselişi devam edecektir

Hollanda maçı yenilgisiyle Türkiye kupaya veda etti. Futbolcularımız ellerinden geleni yaptılar ama ancak çeyrek finale kadar gidebildiler. Gençlerin emeklerine, yüreklerine sağlık.

Futbol bir spor, yenmek de var yenilmek de. Buna çok büyük anlamlar yüklemenin manası yok. Ayrıca, bu sporu ipliği pazara çıkmış düzenin egemenlerinin, kirli siyasetçilerin kendi bekaları için kullanmalarına da izin vermemek, buna alet olmamak gerekiyor.

Merih’in ortaya çıkardığı bir gerçek

Bu kupaya Türkiye açısından damgasını vuran şey, kuşkusuz, Avusturya maçının ardından “iki eliyle kurt başı işareti yaparak galibiyeti kutlayan milli futbolcu Merih Demiral’in bu davranışı oldu.

Merih böylece bir yandan ciddi tartışmalara yol açarken, diğer yandan da ülkedeki tehlikeli kutuplaştırma ve faşistleşme sürecinin (o bunun bilincinde olmayabilir) gün ışığına çıkmasını sağladı.

Başta MHP, kendilerini “ülkücü” olarak tanımlayan bir kesim, AKP lideri Erdoğan ve aşırı sağdan merkeze kadar dizilmiş birçok siyasetçi,  Merih’in bu davranışını destekleyip sahip çıktı.

Hatta Bolu’nun sığınmacılara olan düşmanlığı ile bilinen CHP’li belediye başkanı ırkçı Tanju Özcan daha da ileri giderek, UEFA'nın Merih Demiral'a 2 maç ceza vermesine tepki gösterdi ve “Merih'in heykelini kente dikeceğini” açıkladı.

Kuşkusuz, toplumun bir diğer kesimi de futbolun ve özellikle de milli maçların bu tür tehlikeli çıkışlarla kötü siyasete ve kutuplaştırmaya alet edilmesini eleştirerek, Merih’in bu davranışını kınadı.

UEFA da bu futbolcuya iki maç oynamama cezası verirken, bazı ülkelerden Merih’in bu hareketine karşı sert resmi açıklamalar yapıldı. İktidar cenahı UEFA’nın verdiği cezaya karşı çıkarken, ana muhalefet partisi CHP’nin lideri de bu cezayı yerinde bulmadığını açıklayarak kendilerine ülkücü/ milliyetçi diyen ve bu işareti sahiplenenleri karşısına almamayı tercih etti.

Kurt başı sadece bir simge mi, kitleleri terörize etme eyleminin bir aracı mı?

Ali Duran Topuz’un Artı Gerçek’te yayınlanan makalesinde yazdığı gibi: “Kurt Türklerin sembol kabul ettiği bir hayvan evet ama “kurt başı” kendisine biat etmeyenleri yok etmeyi hedefleyen faşist kafanın bir uydurması. Tarihi zaten yok. Hareket bir “sembol” değil saldırı eylemidir, saldırı sonrası kutlama değilse”.  ¹

Kısaca “kurt başı” bu ülkedeki faşist hareketlerin, milislerin kitleleri kışkırtmak, korkutmak, manipüle etmek için kullandıkları bir işaret.

Bu işaretin anlamını ve neden olduğu travmaları bu ülkede yaşı belli bir yaşın üstünde olanlar çok iyi bilirler. Zira 1980 öncesinde öldürülen binlerce devrimci gencin,  sendikacının, gazetecinin ve aydının katledilmelerinin ardında hep bugün bu işareti alamet-i farika olarak kullanan ve bugün hala varlığını sürdüren bazı faşist örgütler ve onların kullandığı tetikçiler vardı.

Tecavüzcüler, gaspçılar, hırsızlar, katiller, uyuşturucu tacirleri de neden bu işareti kullanıyorlar?

Ayrıca bu işaret, son yıllardaki pek çok kadın cinayetinin, tecavüz olayının, uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığının, organ ticaretinin, mülke çökme ve büyük küçük gaspların, Alevilere, Kürtlere, sosyalistlere ve sığınmacılara yönelik saldırıların ardından, bu saldırıları gerçekleştirenlerin yaptıkları bir işarettir. Özgecan’ın katili de bu işareti kullanmadı mı?

Kısacası bu işaret Türkiye’deki faşist hareketlerin alamet-i farikasıdır ve bugün artık kontrolden çıkmış olan ve kitlelere çok ağır bedeller ödettirilen mevcut ekonomik kriz ortamında kitleleri manipüle etmek ve korkutmak için egemenler tarafından bir süredir yeniden devreye sokulmuştur.

 Masum bir simge değil!

Bu ve benzeri işaretlerin, özellikle de bazı sosyal demokrat, hatta ulusalcı sol çevrelerce, “Türklerin atalarıyla, vatanseverlikle, milletseverlikle” bir tutularak masum ya da önemsiz şeylermiş gibi gösterilmesi, meşrulaştırılması ise çok büyük bir aymazlıktır. Çünkü güvenlik güçlerinin bir kısmı (özel harekâtçılar) tarafından da bu işaretin yaygın bir biçimde kullanıldığı bilinmektedir.

Merih’in yaptığı şey (muhtemelen benzer çıkışları başkaları da devam ettirecektir), ülkedeki, özellikle de bu işareti benimsemiş olan faşist hareketlerin gerçek içyüzünü bilmeyen kitleler arasındaki ırkçı-faşist, damarın hala güçlü biçimde varlığının da bir göstergesidir.

Kuşkusuz faşizm bir “eksik zeka” ve eğitimsizlik sorununa indirgenemez ama faşist ideoloji ve söylemlerin daha çok da eğitimsiz, lümpen, ezik kişilikler içinde daha fazla benimsendiğini de unutmamak gerekiyor.

Faşizmin tırmanışı nasıl önlenecek?

Sol, sosyalist, halkçı,  özgürlükçü muhalefet partileri ve emek ve meslek örgütleri ciddi adımlar atmadığı sürece bu ülkede faşizmin yükselişi devam edecektir. Hiç kimse 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarına bakarak 2028’te yapılacak genel seçimlerin çantada keklik olduğunu düşünmemelidir (özellikle de CHP üst yönetimi).

Nitekim sığınmacı, mülteci karşıtlığı üzerinden şekillenen ve aynı gelenekten gelen ve kurt başı işaretini sahiplenenlerin kurduğu bir parti olan ırkçı-faşist Zafer Partisi’nin yükselişi de, bir bütün olarak sağın geriye kalanlarının da neredeyse kesin olarak aşırı sağcı bir yönde ilerleyeceğini gösteriyor.

Faşizm mücadeleyle yenilir!

Ancak, faşizmi sadece onun üzerine konuşarak yenmek mümkün değildir. Zira faşist ideolojiye bağlılık, sadece “güçlü devlet/ güçlü millet/ güçlü lider”, “ötekileştirilmiş düşmanlar/vatan hainleri/sığınmacılar” mitleri ile değil, sözde geleneksel değerler ve kurt başı gibi işaretlerin etrafında birleşmeye yapılan çağrılardan oluşan siyasi retorikle de yaratılıyor.

Esas olarak faşizm onunla mücadele ederek ve ideolojik olarak farklı bir şeyle, yani şu anda pek çok kişinin bir şekilde hissettiği toplum içindeki “yabancılaşmanın” nedenlerini ortadan kaldırarak yenilgiye uğratılır. Bu da son tahlilde, böyle bir yabancılaşmaya yol açan kapitalizmin ve özellikle de neo-liberalizmin ortadan kaldırılmasıyla mümkündür.

 Bugünün faşizmi neo-liberalizm üzerinde yükseliyor

12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında uygulamaya sokulan neo-liberalizm (özellikle de AKP’nin son 10 yılında), ülke insanının büyük bir bölümünü ana akım siyasete yabancılaştırdı. Bunun kaynağında da giderek adaletsiz bir hal alan gelir ve servet bölüşümü var. Öyle bir noktaya geldik ki bugün en zengin yüzde 1’lik nüfus milli gelirin neredeyse yüzde 15’ine el koyuyor.  ²

Gelir eşitsizliği yabancılaşma ilişkisi bir tesadüf değil, aslında bir tasarımdır. Çünkü neo-liberalizm, zenginliği her zaman çok sayıda insanı geride bırakacak şekilde yeniden dağıtmayı amaçlar. Bu bağlamda faşizme olan talebi körükleyen eşitsizliğin varlığı bir tesadüf değil, neo-liberal politikanın bir tasarım özelliğidir.

Sol bir alternatif gerekiyor

Özetle, ancak sol ile güçlendirilmiş emekten yana demokratik bir iktidar altında topyekûn bir demokratikleşme bu sorunu çözebilir. Öyle ki böyle bir iktidar ekonomiyi sağlıklı bir biçimde büyütmek için kamunun sahip olduğu gücü kullanabilir. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere kamu hizmetlerindeki mevcut çöküşün üstesinden gelebilir. Gelir ve serveti daha adil dağıtabilir. Sonuç olarak eşitsizlikle mücadele edebilir, sosyal adaleti sağlayabilir. Yabancılaşmış kitlelerin faşizme yönelmelerini önleyebilir.

Merih’e bir tavsiye, tarihe baksın

Son olarak, Merih’e de bir tavsiyemiz var. Biraz tarihe baksın. Aralarında F. Terim’in de bulunduğu bazı eski futbolcuların nasıl tefeci faizi kazanmak ve vergi vermemek için bankacılık oyunları yaptığına tanık olduk. Bunların hepsi, sağcı, milliyetçi hatta bazıları da ülkücüydü. Ama bugün toplum onlara imrenerek değil, iğrenerek bakıyor.

Diğer taraftan “futbol borsada değil, arsada güzeldir” diyen Türk Metin Kurt, Fransız Eric Cantona ve Arjantinli Diego Maradona gibi ünlü futbolcuların ortak özelliği mazlum halkların, emekçilerin ve ezilenlerin yanında yer almış olmalarıdır.  

Bu futbolcular insan emeğini ve doğayı sömürenlerin, kadınları öldürenlerin, çocuk tecavüzcülerinin, masum kitleleri katledenlerin yanında asla olmadılar, onlara şirin de gözükmeye çalışmadılar, onlara alet de olmadılar.

Bugün örneğin Metin Kurt senin yerinde olsaydı, attığın o son derece şık iki golün ardından gelen zaferle senin yaptığın gibi “kurt başı” işareti yapmazdı. Tersine ülkeyi kâr ve rant için parsel parsel satanlara değil, açlık sınırının altında yaşamak zorunda bırakılan, demokrasiye ve barışa hasret on milyonlarca işçiye, emekliye, kadına gence selam gönderirdi.

Dip notlar:

https://artigercek.com/makale/kurtlar-aslanlar-ceylanlar-ve-fasistler (5 Temmuz 2024).

https://x.com/AhmetBeyefendi/status/1809235537984729295/photo/1 (5 July 2024).

Mustafa Durmuş kimdir?

Akademisyen, yazar, ekonomi politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, 1956 yılı Kelkit'te doğdu. 1977 yılından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

'Güney Kore'de İhracata Dönük Kalkınma Modeli' üzerine doktora tezi yazdı (1989).

TÜRK-İŞ'e bağlı YOL-İŞ Federasyonu'nda eğitim uzmanı, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde asistan, Birleşik Krallık York Üniversitesi'nde misafir araştırmacı, Gazi Üniversitesi İİBF'de öğretim üyeliği ve özel sektörde üst düzey yöneticilik yaptı.

Halen Hacı Bayram Veli Üniversitesi İİBF Maliye bölümü öğretim üyesi ve T24 yazarı. Makalelerini yayımladığı 'Alternatif Akademi' adlı bir bloğu ve Kapitalizmin Krizi (2009), Kriz Darbe Savaş Kıskacında Türkiye Ekonomisi (2018), Büyük Değişim-Popülist Otoriterlik (2019) adlı kitapları var.

Yaşamın Temel Ekonomisi (2021), Dünya Ekonomisini Anlamak I (2021) ve Siyasi Ekoloji (2022) editörlü kitapların da yazarları arasında.