Çok değil sadece iki hafta önce TÜİK Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi’ni (Tarım-ÜFE) açıkladı. (1) Buna göre bu Temmuz’da Endeks yıllık yüzde 157,9 ve aylık yüzde 5,0 arttı. Aralık’tan bu yana olan artış ise yüzde 108,8 oldu. Kısaca yılbaşından bu yana tarım ürünleri üretici fiyatları resmi olarak yüzde 110’a yakın artış gösterdi.
Aşağıdaki tabloya göre, çeltikteki artış yüzde 177,5; sebze, kavun-karpuz, kök ve yumrulardaki artış yüzde 192,7; tahıl, baklagiller ve yağlı tohumlardaki artış yüzde 192,7 ve lifli bitkilerde artış yüzde 256,1 oldu.
Bu kış emekçiler için çok zor geçecek
Bu rakamlar, açıklayan kurumun güvenilirliğinin tartışmalı olmasından ötürü, tartışmaya açık resmi veriler. Resmi olmayan kaynaklarsa bu rakamların çok daha yüksek olduğunu ileri sürüyor.
Tarım ürünleri üretici maliyetlerindeki yükselmeyi yansıtan bu fiyatlar bize, bu kışın özellikle de yoksul emekçiler, dar gelirliler açısından çok zor geçeceğini zira gıdada tüketici fiyatlarının yükselmeye devam edeceğini söylüyor. Yani sebze, meyve, bakliyat, ekmek fiyatları artmaya, bu da halkın sefaletini büyütmeye devam edecek.
Nitekim daha bu veriler paylaşılmadan evvel, TÜİK Temmuz ayındaki genel yıllık enflasyonun yüzde 79,6; ancak gıda enflasyonunun yüzde 94,7 olduğunu açıklamıştı. DİSK-AR ise dar gelirlilerin gıda enflasyonunu yüzde 120-140 arasında, emeklilerin enflasyonunu ise yüzde 121 olarak hesaplıyor. (2)
Tarımsal girdi fiyatlarındaki yıllık artış ortalama yüzde 135 ancak…
Gıda enflasyonundaki bu hızlı artışın nedenini TÜİK bir başka bülteninde açıkladı: Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi. (3) Buna göre tarımsal ürünlerin temel girdilerinden oluşan fiyat endeksi bu yılın Haziran ayında yıllıkta yüzde 134,9 ve aylıkta yüzde 7,9 arttı.
“Şeytan ayrıntıda gizlidir” hesabı, Endeksi oluşturan kalemlere baktığımızda şunu görüyoruz: Hayvan yemi yüzde 145,7; enerji ve yağlar yüzde 228,9;gübre ve toprak geliştiriciler yüzde 233,9 artmış. Yani bu kalemlerdeki artışlar Endeks ortalama artışının çok üstünde olmuş. Örneğin gübre fiyatı Endeks ortalama artışının 1,7 katı daha fazla artmış.
Böylece TÜİK’in bu iki verisi birbirini tamamlıyor. Tarımsal üretimdeki girdi (özellikle de enerji/mazot, yem, gübre gibi) maliyetlerindeki artışa paralel bir biçimde, tarımsal ürünlerin üretim maliyetleri, dolayısıyla da fiyatları artıyor. Bu da gıda maddelerinin soframıza çok yüksek fiyatlarla gelebildiğini (bazılarımız içinse hiç gelemediğini) gösteriyor.
Sonuçlar sürpriz değil!
Peki, tarımsal ürün girdi maliyetleri neden artıyor? İktidar ve iktidar medyasının buna vereceği yanıt şu olurdu:
“Rusya- Ukrayna savaşından bu yana üretimdeki kesintiler, petrol fiyatlarındaki küresel artışlar, tedarikteki zorluklar nedeniyle tüm dünyada enerji ve gıda fiyatlarında, buna bağlı olarak da tüketici enflasyonunda artışlar yaşanıyor. Bizde olan da budur”.
Dünya gıda fiyat endeksleri düşüyor
Acaba böyle bir açıklama gerçeği anlatan bir açıklama olur muydu? Dünya Gıda Örgütü’nün (FAO) yayımladığı son gıda endeksleri iktidarın bu savunmasını çürütüyor. Zira endeksler, Şubat ayında başlayan savaş yüzünden artan küresel gıda fiyatlarının birkaç aydan bu yana keskin bir biçimde düştüğünü gösteriyor. (4)
Örneğin, FAO Gıda Fiyat Endeks (FFPI) Temmuz 2022’de (Haziran ayına göre), 13,3 puan (yüzde 8,6) düşüşle 140,9 puana geriledi. Bu art arda dördüncü aylık düşüş. Yani Nisan ayından bu yana Endeks geriliyor. Temmuz ayındaki düşüş, bitkisel yağ ve tahıl endekslerindeki önemli düşüşten kaynaklansa da, şeker, süt ürünleri ve et endekslerinde de (daha düşük oranlarda da olsa da) düşüşler yaşanıyor.
FAO Hububat Fiyat Endeksi Haziran ayına göre 19,1 puan (yüzde 11,5) düşüşün ardından Temmuz ayında ortalama 147,3 puana geriledi. Endekste temsil edilen tüm tahılların uluslararası fiyatları düştü.
Rusya’nın tahıl üretimi düşmedi, arttı
Bu noktada Hububat Fiyat Endeksindeki gerilemeye öncülük eden dünya buğday fiyatlarındaki düşüşte, Ukrayna ile Rusya Federasyonu arasında Ukrayna’nın ana Karadeniz limanlarının blokajının açılması konusunda varılan anlaşmanın sonucunda blokajın ortadan kalkmasının, yani tedarikin önünün açılmasının kısmen etkili olduğu ileri sürülebilir.
Ancak fiyat düşüşlerinin Temmuz ayı sonunda imzalanan bu anlaşmadan aylarca önce başlaması, bize bu etkinin sınırlı kaldığını gösteriyor. Nitekim The Economist asıl etkinin “Rus buğday ihracatının azalmak bir yana artmasından kaynaklandığını” ileri sürüyor. Buna göre, Rusya’daki çiftlikler kesintiye uğramak şöyle dursun, 2022-2023’te 38 milyon tonluk rekor ihracat yapmaya (geçen yıla göre 2 milyon ton daha fazla) hazırlanıyor. Ülkede kısmen yılın başlarındaki iyi hava nedeniyle yoğun bir hasat yapılıyor ve Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Asya'daki geleneksel ithalatçılardan kaynaklanan çok güçlü bir talep söz konusu. (5)
Gazete ayrıca, savaşla birlikte kıtlıklarla ilgili endişelerin aşırı abartılmış olabileceğini ve vadeli işlem piyasalarındaki (futures) yüksek spekülasyonun da işin başında fiyatların çok artmasında rol oynamış olabileceğini ileri sürüyor.
Bitkisel yağ, süt ürünleri, et ve şeker fiyatları da düşüyor
FAO Bitkisel Yağ Fiyat Endeksi, Temmuz ayında 40,7 puan (yüzde 19,2) düşüşle 171,1 puanla ortalama 10 ayın en düşük seviyesini kaydetti. Keskin düşüş, hurma, soya, kolza tohumu ve ayçiçek yağlarında düşen dünya fiyatlarından kaynaklandı. Uluslararası hurma yağı fiyatları, dünyanın önde gelen hurma yağı ihracatçısı Endonezya'dan bol miktarda ihracat imkânı beklentisi nedeniyle Temmuz ayında üst üste dördüncü ay düştü.
Dünya soya ve kolza tohumu yağı fiyatları sırasıyla uzun süreli durgun talep ve bol miktarda yeni mahsul arzı beklentileri üzerine düştü. Ayçiçek yağında, Karadeniz bölgesinde devam eden lojistik belirsizliklere rağmen, küresel ithalat talebinin azalması nedeniyle uluslararası fiyatlar önemli ölçüde geriledi. Düşen ham petrol fiyatları da bitkisel yağ değerleri üzerinde aşağı yönlü baskı oluşturdu.
Son olarak, FAO Süt Ürünleri Fiyat Endeksi’nde Temmuz ayında, Haziran ayına göre 3,8 puan (yüzde 2,5) düşüş; FAO Et Fiyat Endeksinde, 0,6 puan (yüzde 0,5) düşüş ve FAO Şeker Fiyat Endeksi’nde 4,4 puan (yüzde 3,8) düşüş gerçekleşti. (6)
Düşük fiyatla gıda tüketebilecek miyiz?
Kısaca, birkaç aydır dünya gıda fiyatlarında bir düşüş eğilimi yaşanıyor. Peki, bu gelişme dünya için iyi bir haber midir?
Öncelikle bu fiyatların tekrar artışa geçmeyeceğinin hiç bir garantisi yok. Özellikle de, Ukrayna savaşının sürüyor olması, dünyanın başka bölgelerinde ortaya çıkan jeopolitik gerilimler, küresel ısınma ve kuraklıklar biçimindeki kendini gösteren ekolojik tahribatın sürdüğü dikkate alındığında, iyimser olmak için pek bir neden görülmüyor. Çünkü bunlar tarımsal üretimi ciddi olarak olumsuz etkileyecek gelişmeler.
İkinci olarak, gelir eşitsizlikleri ve artan küresel yoksulluk yüzünden, dünya gıda üretimi artmaya ve gıda fiyatları düşmeye başladığında dünyadaki aç ya da yetersiz beslenen sayısı azalmıyor, aksine yetersiz beslenen insanların sayısında artış gözlemleniyor. 2014’te küresel gıda fiyat endeksi 115 puanda kalırken, o zamana kadar hiç görülmemiş sayıda insan açlık çekiyordu. Benzer bir ilişki 2015-2021 arasında da yaşandı. 2015 yılında endeksin değeri 93’e ve 2021 yılında 100’ün altına düştü. Bu süreçte açlık çeken insan sayısı 2005’te 811 milyon iken bu sayı 2014’te 607 milyona geriledi. Ancak 2015’ten itibaren eğilim değişmeye başladı ve 2019’da 650 milyona ve 2020’de tekrar 811 milyona yükseldi. Covid-19 salgını ve Ukrayna savaşının da etkileriyle aç insan sayısı artmaya devam ediyor. (7)
Ayrıca bu sorunun yanıtı, ülkenin nasıl bir ulusal paraya (güçlü ya da zayıf) sahip olduğuna, ülkenin ulusal parasının dolar ve avro gibi güçlü paralar karşısındaki durumuna ve yönetenlerin yeterince sorumluluk ve duyarlılık sahibi olup olmadıklarına, demokratik bir toplumsal denetimin varlığına bağlı olarak değişir.
Örneğin dolar ve avronun ulusal para olarak işlev gördüğü ABD ve AB gibi ülkelerde ya da Japonya ve Çin gibi güçlü ekonomilere sahip ülkelerde dünya gıda fiyat endeksindeki bu düşüşlerin tüketici fiyatlarına indirim olarak yansıması beklenir.
Türkiye gıda fiyatlarında da dünyadan ayrışıyor
Öte yandan, dolar karşısında yılbaşından bu yana ulusal parasının değerinin yüzde 34 civarında değer kaybettiği Türkiye’de küresel gıda fiyatlarındaki son düşüşlerin hanelerin bütçesine, gıda faturasının azalması biçiminde, yansıması beklenmemeli.
Çünkü Türkiye’nin tahıl ithalat faturası çok kabarık. Öyle ki dünyadaki en fazla buğday ithal eden üç ülkeden biri ve aynı zamanda da enerjiye-petrole tam bağımlı. Son 21 yıldır gübre ve tohum gibi diğer tarımsal girdiler konusunda ithalata büyük ölçüde bağımlı bir ülke haline geldi.
Ülkeyi yönetenlerin mali kaynaklar ve ekonomi politikaları konusundaki tercihleri ise hep sermayedarlardan, zenginlerden yana oldu. Çiftçiyi, üretici köylüyü ve tüketiciyi gerçek anlamda rahatlatan tarımsal üretim ve destek politikaları uygulanmadı.
Gıda fiyatlarının yüksek olmasının nedenlerinin başında ayrıca ülkede gıda ve gıda girdisi üretimi yapan KİT’lerin özelleştirilmesi ya da fiziki olarak ortadan kaldırılmaları geliyor.
Tıpkı şeker fabrikaları gibi, devlete ait gübre fabrikalarının da özelleştirilerek satılması ve bu fabrikaların bir çoğunun yıkılarak bunların özellikle de kent merkezlerindeki son derece değerli arazilerinin, arsalarının kentsel rant elde etmek amacıyla inşaat, konut, plaza, alış veriş merkezi yapılması için kullanılması, yerli tarımsal üretimin azaltılması ve tarım sektörünün dışa bağımlı hale getirilmesinin esas nedeni.
Bu bağlamda Bingöl’de devlete ait Yem-Süt-Besicilik Fabrikasının ‘hurda’ olarak satışa çıkarılmış olması, ülke tarımının ve Bölge istihdamının ranta dayalı sermaye birikim modeline nasıl kurban edildiğinin en son örneklerinden biridir. (8)
Dolar avro paritesi ülke aleyhine gelişiyor
İthalat da malum döviz ile yapılıyor ve işin kötü tarafı son zamanlarda avro dolar karşısında değer kaybettiğinden ve ülkenin ithalatı ağırlıklı olarak dolar, ihracatı ise ağırlıklı olarak avro cinsinden para birimi ile yapıldığından, paritedeki dolar lehine olan bu gelişmeden ülkenin önemli bir kaybı söz konusu. Öyle ki Türkiye İhracatçılar Meclisi (9) bu zararın toplamda yıllık olarak 7 milyar doları bulabileceğini hesaplıyor.
Döviz kuru neden fırladı?
O halde dünyada gıda fiyatları düşerken, bizde TÜİK’in yukarıdaki verilerinin de gösterdiği gibi düşmemesinin aksine, artmaya devam etmesinin nedeni olan döviz kurundaki bu hızlı artışın sorumlusu kimler ya da hangi politikalar?
Bu sorunun yanıtı da belli artık: Zamansız faiz indirimlerinde ısrar edilmeye başlandığı günden bu yana hem enflasyon hem de döviz kuru fırladı. Örneğin geçen yılın Aralık ayında MB politika faizi faiz oranlarının yüzde 14’e düşürülmesinden bu yana, hem enflasyondaki hem de kurdaki hızlı artışın ilk elden nedeninin faiz oranlarını düşürerek reel faiz oranlarını enflasyonun çok altında belirlemek olduğunu görmek gerekiyor.
Aynı gemide değiliz!
Son faiz indiriminin de (likidite bollaşmasıyla birlikte), seçime gidilirken sanal bir canlanma yaratması, inşaat sektörünün içinde bulunduğu zorlukları aşmaya yardımcı olması bekleniyor.
Ancak bunun mevcut özel ve devlet borcu stoklarını artıracağı, enflasyonu ve kuru daha da yükselteceği, KKM ödemelerini artırarak Hazine’yi daha da zora sokacağı, yoksuldan zengine doğru haksız bir gelir transferine neden olması yüzünden gelir adaletsizliğini daha da artıracağı ve halkı daha da yoksullaştırıp borca sürükleyeceği de unutulmamalı.
Kısaca atılan her adımın farklı sınıfsal etkileri var. Sermaye sınıfını ve inşaatçıları rahatlatmaya dönük önlemler halkın durumunun daha da kötüleşmesiyle sonuçlanıyor. Bu yüzden de “aynı gemideyiz” sözleri gerçeği yansıtmıyor.
Pahalı gıda, inşaatı, ihracatı ve turizmi teşvikin bedeli mi?
Benzer bir durum ihracat ve turizm gibi döviz kazandırıcı sektörler için de geçerli. Kur düşük tutulunca ihracatın artması (esnekliklere bağlı olarak) söz konusu olabilir ama bu ‘fakirleştirici’ bir büyümedir. Yani ekonomi ihracat artışından ötürü büyürken, başta işçilerimiz olmak üzere, emekçi halklarımız reel olarak ücretleri ve gelirleri azaldığından ve daha yüksek enflasyonla karşılaştıklarından giderek daha da yoksullaşırlar.
Nitekim savaştan bu yana Rusya’ya olan ihracatın bu yılın Mayıs-Haziran aylarında yüzde 46 artarak 2 milyar doların üzerine çıktığı, sadece Temmuz ayındaki artışın yıllık yüzde 75 olduğu (730 milyon dolara yükseldiği) görülüyor. (10)
Rusya’nın Türkiye için hala çok küçük bir pazar, buna karşılık Türkiye’nin Rusya için önemli bir pazar olduğu, yani yapılan ticaretten asıl Rusya’nın kazanım elde ettiği gerçeği bir yana, ihracattaki bu artıştan bu ürünlerin üretimini ve dağıtımını yapan emekçilerin ihracatçı şirketler kadar gelir sağladığı ileri sürülebilir mi?
İşin aslı, bu işçiler açlık sınırındaki asgari ücretlerle (mülteci emekçilerin durumu çok daha vahim) ve ağır ve sıkı çalıştırılarak ihracata dönük üretimi gerçekleştiriyorlar.
Tatil yapamayacak kadar yoksullaştık
Turizme gelince, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na göre, ülkeye bu yılın 7 ayında gelen turist sayısı 26,2 milyon oldu. Sadece Temmuz’daki sayı 6,7 milyonu buluyor. Bu ay gelen yabancı turist sayısında yüzde 53 oranında bir artış var.(11)
TCMB Ödemeler Dengesi verilerine göre, bu yılın ilk 6 ayında ülkeye giren turistten elde edilen döviz geliri 11,9 milyar dolar, buna karşılık yurt dışına giden yerlilerin dışarıda harcadıkları döviz 2,7 milyar dolar oldu. Yani net dış turizm geliri bu ilk 6 ayda 9,2 milyar dolar olarak gerçekleşti. Böylece gelen turist gelirinde geçen yılın aynı dönemine göre 1,6 kat ve giden dövizde yüzde 4,7 kat bir artış söz konusu. Buna karşılık, ilk 6 aydaki dış ticaret açığının 56,8 milyar dolar olduğu hesaba katılırsa, turizm gelirlerinin bu açığın sadece yüzde 16’sını karşılayabilecek bir durumda olduğu da ortaya çıkıyor. (12)
Ucuz TL’nin, Türkiye’nin alışveriş turizminde de öne çıkmasına yol açtığı açık. Nitekim Covid-19 salgını öncesi yıl olan 2019’da 1,6 milyon turist sadece alışveriş için Türkiye’yi tercih ederken, 2022 yılının yalnızca ilk yarısında bu rakam 1,2 milyona çıkarak tüm zamanların ilk yarı rekorunu kırdı. (13)
Nitekim TV’lerde neredeyse her akşam Bulgaristan’dan ülkeye giriş yapan Bulgar vatandaşlarının nasıl ucuz alışveriş yaptıkları ve marketlerden elleri neredeyse eli boş dönen ülke vatandaşlarının bu durumdan nasıl üzüntü duyduklarına ilişkin haberler ilk sıralarda yer alıyor.
Sonuç olarak
Belli sermaye gruplarının sınıfsal tercihlerini yansıtırken, ekonomiyi doğru yönetememenin de bir sonucu olarak; kontrolden çıkan faiz politikaları başta olmak üzere, izlenen ekonomi politikalarıyla dövizi fırlatıp TL’yi ucuzlatarak ihracatı, turizmi ve inşaatı desteklemenin, seçim sürecinde sahte bir ekonomik canlılık yaratmanın ekonomik ve toplumsal maliyeti çok büyük.
Tarımsal üretim ciddi krize girdi, artan maliyetler yüzünden köylüler üretemez duruma düştüler ve bankalara ağır borçlu konumundalar. Gıda fiyatlarının küresel olarak azalma eğilimine girdiği bir dönemde dahi, halklarımız oldukça pahalı gıda temin etmeye, eksik beslenmeye zorlanıyorlar ve açlıkla sınanmaya başladılar. Ucuz ihracat için işçilerimiz açlık ücretlerinde çalıştırılıyor ve artan maliyetler ve düşen gelirlerimiz yüzünden kendi insanımız artık tatil yapamaz, seyahat edemez duruma düştü.
Tarımda da dışa bağımlılığa son vermemiz ve küresel olanın karşısına ulusal ve yerel olanı koymamız, gıda üretimini hem coğrafi olarak hem de ürün ve tarım teknikleri açısından çeşitlendirmemiz gerekiyor.
Büyük sermaye şirketlerinin ve küresel finansal spekülatörlerin pençesinden kurtulmamız, tamamen farklı yöntemlerle gıda üreten yedekleme sistemleri oluşturmamız ve tarımsal alanda yeni kolektif üretim ve mülkiyet biçimlerini hayat geçirmemiz gerekiyor.
Kısaca köklü değişikliklere gitmemiz lazım. Bunun yolu da, öncelikli olarak, demokratik, özgürlükçü laik ve sosyal bir cumhuriyeti kurmaktan geçiyor.
Dipnotlar:
- TÜİK, Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi, Temmuz 2022, https://www.tuik.gov.tr (15 Ağustos 2022).
- TÜİK, Tüketici Fiyat Endeksi, Temmuz 2022, https://www.tuik.gov.tr (3 Ağustos 2022); DİSK-AR, Dar gelirlinin gıda enflasyonu %140’a yaklaştı!, http://arastirma.disk.org.tr (3 Ağustos 2022).
- TÜİK, Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi, Haziran 2022, https://www.tuik.gov.tr (22 Ağustos 2022).
- https://www.fao.org/worldfoodsituation/foodpricesindex/en (25 Ağustos 2022).
- https://www.economist.com/finance-and-economics/against-expectations-global-food-prices-have-tumbled (22 August 2022).
- https://www.fao.org/worldfoodsituation/foodpricesindex/en (25 Ağustos 2022).
- https://www.monbiot.com/contagious-collapse (20 May 2022).
- https://artigercek.com/haberler/yaklasik-100-kisinin-calistigi-devlete-ait-fabrika-hurda-olarak-satilip-yikilacak (25 Ağustos 2022).
- https://www.dunya.com/ekonomi/paritenin-ihracatciya-negatif-etkisi-7-milyar-dolari-buldu-haberi (25 Ağustos 2022).
- Surge in Turkish exports to Russia raises western fears of closer ties, https://www.ft.com 16 August 2022).
- Ocak-Temmuz 2022 Turizm İstatistikleri, https://www.ktb.gov.tr (25 Ağustos 2022).
- TCMB, Ödemeler Dengesi İstatistikleri, Haziran 2022, Tablo 8 ve 9, https://www.tcmb.gov.tr (25 Ağustos 2022).
- https://www.dunya.com/ekonomi/ucuz-tl-12-milyon-turisti-alisverise-cekti-haberi (24 Ağustos 2022).
Mustafa Durmuş kimdir? akademisyen, yazar, ekonomi politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, 1956 yılı Kelkit’te doğdu. 1977 yılından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. ‘Güney Kore’de İhracata Dönük Kalkınma Modeli’ üzerine doktora tezi yazdı (1989). TÜRK-İŞ’e bağlı YOL-İŞ Federasyonu’nda eğitim uzmanı, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde asistan, Birleşik Krallık York Üniversitesi’nde misafir araştırmacı, Gazi Üniversitesi İİBF’de öğretim üyeliği ve özel sektörde üst düzey yöneticilik yaptı. Halen Hacı Bayram Veli Üniversitesi İİBF Maliye bölümü öğretim üyesi ve T24 yazarı. Makalelerini yayımladığı ‘Alternatif Akademi’ adlı bir bloğu ve Kapitalizmin Krizi (2009), Kriz Darbe Savaş Kıskacında Türkiye Ekonomisi (2018), Büyük Değişim-Popülist Otoriterlik (2019) adlı kitapları var. Yaşamın Temel Ekonomisi (2021), Dünya Ekonomisini Anlamak I (2021) ve Siyasi Ekoloji (2022) editörlü kitapların da yazarları arasında |