Mustafa Alp Dağıstanlı

03 Eylül 2012

Suriye’de silahların çizdiği tablo

Suriye’de Beşar Esad ve Baas rejimi, galiba çok er olmasa da, gidecek. Yerine ne geleceği merak ediliyor...

Suriye’de Beşar Esad ve Baas rejimi, galiba çok er olmasa da, gidecek. Yerine ne geleceği merak ediliyor. Neyin geleceği konusunda bazı genel şeyler söyleyebiliriz ve çok da yanılmış olmayız. En azından şunu biliyoruz: eski rejimin nasıl gideceği ve dolayısıyla yenisinin nasıl geleceği, o gelecek olanı belirleyecek. Afganistan’da ve Irak’ta eski rejimlerin “gidiş” şekli, yenisinin karakterini belirledi; yaşayıp gördük. Suriye’ye müdahale şekli de – şimdilik – farklı, özel şartları da; ama yine de bazı benzerlikler var. En azından nasıl bir zemin üzerinde hareket edileceği belli. Silahlı mücadele, “kısıtlı” müdahaleye rağmen büyük bir yıkım yaratmış durumda ve daha büyük tahribata yol açacağı da kesin. Tabii, Katar, Suudi Arabistan, Amerika Birleşik Devletleri’yle birlikte Türkiye de bu yıkımın baş sorumlularından.

Ertesi Gün (The Day After), Esad’dan sonra “demokrasiye” geçişi sağlamak üzere oluşturulmuş bir proje. Bu proje çerçevesinde Suriye Ulusal Konseyi’nden Müslüman kardeşlere kadar her etni ve inanç grubundan 45 Suriyeli, bu geçiş sürecini müzakere ediyor ve Esad rejiminin düşmesinin ertesi için somut öneriler öneriyor. Bu müzakereler için grup Ocak-Haziran arasında ayda bir Berlin’de gizlice toplanmış. Projeyi German Institute for International and Security Affairs ve United States Institute for Peace destekliyor, finansmanı da Amerikan ve İsviçre hükümeti sağlıyor. Grup, üzerinde tam bir mutabakat olmasa da, bir tavsiyeler manzumesini geçen hafta açıkladı: Suriye’de Demokratik Bir Dönüşümü Desteklemek.

Ertesi Gün grubunun önerileri, aslında, bu “kısıtlı” silahlı müdahalenin Suriye’ye ne yaptığını ve yapacağını itiraf ediyor “istemeden”. Emekli ve muvazzaf subay ve polislerden liderlik rolünü üstlenebilecekler seçilecekmiş, zaten Esad’ın ordusundan kaçan 30 kadar general varmış. Yeni güvenlik kuvvetleri böyle oluşturulacakmış; tabii, yeni silahlılar da (El Kaide, Hür Suriye Ordusu, vs) dahil edilerek.

Salim kafalı, dimağı zehirlenmemiş birinin anlayacağı şey şu: Eli kanlı eski suçlular -- Suriye halkını baskı altında tutanlar, duruma göre katliam yapanlar – ile yeni eli kanlılar demokrasiye geçilmesini güvence altına alacak! Üstelik, şu anda yürütülen silahlı mücadelenin sonucu olarak, “çatışmadan yeni çıkmış öbür ülkelerdeki gibi, geçiş sürecinde ciddi bir suç artışı tehlikesi var”ken.

Ertesi Gün ekibi, geçiş hükümetinin acilen üstesinden gelmesi gerekecek sorunları da bir güzel sıralıyor zaten: “Sivil kargaşalık, yağma, intikam saldırıları; eski rejim artıklarının, Şebiha’nın ve Esad yanlısı öbür milis gruplarının misilleme, istikrarsızlık yaratma girişimleri; dönüşecek silahlı grupların denetim altına girmeyi ve geçiş hükümetinin otoritesini tanımayı reddeden silahlı grupların başıboş milislere haline gelmesi.”

Şu son sözü edilen gruplar, şu anda Türkiye’nin de teşviki ve kışkırtmasıyla Esad’ı devirmek için savaşanlar; ve bir kısmı muhtemelen sonra da kafirlerin ve sapkın mezhep mensuplarının kafalarını kesmek için falan uğraşacak. Yani önce suçları arttıracak bir hareket tarzı seçiliyor, sonra da bu suçları bertaraf edecek bir güvenlik ağı oluşturuluyor. Ne güzel!

Ama durun, endişeye mahal yok; “sivil-asker ilişkileri demokratik prensipler uyarınca kurulmalı;yani, silahlı kuvvetler, polis ve istihbarat örgütleri sivil otorite tarafından yönetilecek ve onun altında görev yapacak”...“Güvenlik sektörünün ana görevi, kamu düzenini ve ülkenin egemenliği ile toprak bütünlüğünü korurken, Suriye halkının siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel özgürlüklerine imkan verecek güvenli ortamı sağlamak olacak.” Tüm “güvenlik sektörü politikadan tamamen uzak olacak”.

Peki, bu nasıl sağlanacak? Ne becerdiyseniz silahla becermiş olacaksınız ve hem bu yüzden, hem de yukarıda söylediklerinizden de anlaşıldığına göre ancak silahla orada durabileceksiniz ve toplumu da silahla tutabileceksiniz. Bu durumda güvenlik aygıtı politikadan tamamen uzak ve sivillerin emrinde olamaz. Olsa olsa, o sivillerle güvenlik aygıtı aynı şey haline gelir ve bir güvenlikgücü devleti oluşur. Benzer süreçlerden geçmiş öbür ülkelerde olan budur.

Başka türlü olmasına imkan yok, çünkü zaten öyle ye de böyle bir dış müdahaleye maruz kalmış ve rejimi, ordusu çökertilmiş bir ülkenin sınırlarını, egemenliğini korumaya gerek yoktur, çünkü bunlar yoktur. Demek ki, ordu kendi halkını dizginlemek, baskılamak, yola getirmek, silahla bozulmuş asayişi yine silahla sağlamak için kurulacak.

Böyle bir toplumun adalet ihtiyacı eskisinden daha yakıcı olacak, ama Ertesi Gün ekibine göre, orada da pek parlak bir durum beklemiyor Suriyelileri: “Makul bir rejim değişikliği senaryosunda, geçiş dönemi adaleti müthiş zorluklarla karşılaşacak. Belli başlıları şunlar: Silahlı mücadeleyle azan dinsel ve bölgesel gerilimlerle bölünmüş bir toplum; yeni hükümetin karşılamayı beceremeyebileceği yaygın bir adalet ve hesap sorma talebi; yargınınkiler de dahil olmak üzere, kapasitesi sınırlı ve meşruiyeti zedelikamu kurumları.”

Ertesi Gün projesi, yeni anayasa yapma sürecinin “milli kimliği geliştirmek, pekiştirmek,  desteklemek ve birliği teşvik etmek, güven oluşturmak, ulusal uzlaşmaya katkı yapmak ve bir demokrasi kültürünü desteklemek bakımından bir fırsat olarak görülmesi gerektiğini” söylüyor. Yukarıda kendi çizdiği şartlar altında pek iddialı, hatta imkansız bir şey değil mi bu?“Bu zor hedeflere ulaşmak için de anayasa yapma süreci kapsayıcılığı, şeffaflığı, katılımcılığı, konsensüsü, istişareyi ve milli aidiyeti barındırmalı” diyor. Bunun ne kadar zor olduğunu kendi ülkemizden biliyoruz; Türkiye’nin anayasa yapma süreci bu ilkelerin en azından büyük kısmını barındırmıyor.

Ve Ertesi Gün ekibi, “bu ilkelere aykırı davranılması halinde, toplumdaki mevcut fay hatlarının keskinleşebileceğini, ülkenin bölünebileceğini ve şiddet ve istikrarsızlığın daha uzun döneme yayılabileceğini” de söylüyor.

Fakat silahla iş görmeye giriştiğiniz anda, söz, diyalog, istişare, müzakere, katılım bir kenara itilmiş olur. Suriye’de şu anda olan da bu. Agos’un 31 Ağustos tarihli nüshasında yer alan Rober Koptaş’ın Halep izlenimleri, Ermenilerin bu bakımlardan nasıl katılımın dışında kaldıklarını göstermesi bakımından çok iyi bir örnek. Ermeniler silah tutmamaya kararlılar ve Rober Koptaş doğrudan söylemese de, anlaşılıyor ki, bu cemaat fırsatı bulduğunda ülkeyi terkedecek. Terketmeyenler, oluşumuna neredeyse hiçbir katkıları olmayacak yeni yönetimin kendileri hakkında vereceği hükmü ve yeni ortamın tutumunu bekleyecek.

Rober Koptaş, Halep ve özellikle de Ermeniler örneğinde bir şeyi daha iyi gösteriyor: ekonomik çöküntüyü. Aynı konu Ertesi Gün projesinin önerilerinde de var tabii: “Esad sonrası dönemin en acil önceliği, silahlı mücadelenin altyapıda, konutlarda, ticarette yol açtığı ekonomik hasarı onarmak ve mümkün olan en kısa zamanda, ekonomiyi tekrar işler hale getirmek, temel sosyal hizmetleri tekrar devreye sokmak olacak.”

Suriye’nin demokratise geçiş sürecini planlamakla uğraşan ekibin çizdiği tabloda şöyle ferah bir köşe de var:

“Mevcut rejim çökünce Suriye’nin ekonomik ve sosyal sorunları dehşetli olacak: güven ortamının olmaması tedaviye köstek olacak, insani ihtiyaçlarını, kentleri yeniden planlama ve kurma maliyeti devasa boyutlara çıkacak; ekonomi ambargolar altında tamamen çökmüş durumda ve kamu kaynakları da tamamen boşalmış olacak; ... kalifiye personel yokluğu ve yaygın bir yolsuzluk mirası olacak; ve halkın kamu politikalarına güvensizliği sürecek.”

Alın size Esad sonrası demokratik Suriye. Fakat bunlara bir şey daha ekliyor Ertesi Gün ekibi: “Yabancı aktörler kendi çıkarlarını tatmin etmeye çalışacak.” Kendi çıkarı peşinde koşan yabancı aktörler arasında Türkiye de var.

Silahlı mücadelenin, silahlı mücadeleyi kışkırtıp büyütmenin ve böylece ölümleri arttırıp, yıkımı yaygınlaştırmanın sonuçları bunlar. Ve ne yazık ki, Suriye’yi demokrasiye çıkarma önerilerinde resmediliyor bu felaket tablosu. (Silahlı mücadelelerin demokrasiye geçişte neden etkisiz olduğunu gösteren iki araştırma için T24’teki Kürt sorununa çözüm sorunu yazısına bakınız.)

Esad’dan kurtulmak içir her hal-i karda eziyet çekilecekti, fakat Suriye halkına yardım edilebilirdi, şimdiki gibi çaresiz kalınmayabilirdi. Ve böyle bir yıkım olmayabilirdi. Bunun imkanları aranmadı.

Şu yabancı aktörlerin çıkarları yok mu...!