İçine girdiğimiz yeni çözüm süreci veya Kürt açılımı başarılı olabilir mi?
İlk bakışta olabilir. Çünkü, bu konudaki ilk yazımda belirttiğim gibi, bu girişim özellikle dış konjonktür açısından mantıklı gerekçelere ve elverişli koşullara dayanmaktadır. İyi niyetli, yani sadece barışı hedefleyen bir siyasi irade olursa ve yapılması gereken reformlar üzerinde asgari geniş tabanlı uzlaşıya da varılabilirse, muhalefete ve adalete saygılı olursa, kanaatimce başarılı olabilir.
Ama bu soruya olumlu yanıt vermek gittikçe zorlaşmaktadır çünkü iktidar açıkça çözüm sürecini aynı zamanda muhalefete ve demokrasiye karşı gücü kendi ellerinde toplamak ve rejim değişikliği için kullanmaktadır.
Milada Dönüş kitabımda rejim meselesi ve “elit iş birliği” ikilemi dediğim ve cumhuriyet boyunca birçok dönemde Kürt meselesinin çözümünü engelleyen mücadele, mevcut (henüz içeriği hakkında hiçbir şey bilmediğimiz) açılımın da altını daha en baştan oymaktadır.
Bir süreç yok demiyorum, var olduğu belli. Ama rejim hedefi birincil, çözüm süreci ikincil ve araçsal gözükmektedir. Çünkü ilkinin ikincisi temelinde hiçbir mantıksal açıklaması yoktur.
Rejim değişikliğinden kastım mevcut cumhurbaşkanının ve Cumhur İttifakı iktidarının gücünü bugünkünden de çok daha mutlaklaştıracak ve ifade özgürlüğü ve muhalefet hakkını daha da kısıtlayacak fiili, yasal ve anayasal değişikliklerdir. Rusya’daki otoriter rejime benzer yönde Türk usulü reformlardır. Sermaye, rant ve yolsuz siyaset erbabı lehine olmak üzere çalışanların haklarını ve refahını daha da kısıtlayacak değişikliklerdir. Mevcut iktidar içinde cumhuriyete ve samimi dini özgürlüklere karşı, dini özel çıkarlara alet etmekten büyük fayda sağlayan gruplar ve tarikat yapıları çok etkili olduğu için, bu otoriterleşme mutlaka laikliğin ve gerçek inanç özgürlüğünün de altını daha da oyacaktır.
Onlarca insanımız boşu boşuna yansa da, on binlerce insanımız enkaz altında sönse de, milyonlar yoksullaşsa da, sorumlu devlet görevlisi ve iktidar mensuplarının hiçbir şekilde hesap vermeyip olsa olsa sadece muhalefetin ve vatandaşların suçlandığı düzeni daha da perçinleyecektir.
Çözüm süreci açıklandığından beri başta CHP olmak üzere muhalefetin önünü kesecek baskılar, yargıyı sopa olarak kullanan tutuklama, yargılamalar ve siyasal yasak tehditleri ile kayyım uygulamaları büyük hız kazanmıştır. Bir yandan da Dem Partili belediyeli başkanlarına müdahaleler olmaktadır. Dem Partililere yönelik baskıların meşru ve yeni olup olmaması bir yana, bunların mevcut çözüm sürecinin içeriğini bilmediğimiz pazarlıklarının bir parçası olduğunu tahmin etmek mümkündür. Ama CHP, Ekrem İmamoğlu veya Ümit Özdağ gibi muhalif siyasilere yönelik antidemokratik baskıların rejim değişikliği amacı dışında çözüm süreciyle bağlantılı hiçbir mantıklı ve mümkün açıklaması yoktur. Çünkü mevcut ağır baskılar altında bile CHP çözüm sürecini baltalamak şöyle dursun, sorumlu siyaset gütmekte ve koşullu/temkinli destek vermektedir. En fazla "Yanındayız ya da karşısındayız diye bir şey söyleyemeyiz” demektedir.
O zaman bu baskı ve müdahaleler neden artmıştır? Bir yandan da Cumhur İttifakı’na olası Dem Parti desteğiyle beraber bir anayasa değişikliği ve erken seçim kararı için yeterli çoğunluğu sağlayacak sağ siyasetten “transferler” hız kazanmıştır. Söz konusu anayasa değişiklikleriyle Cumhurbaşkanı’nın ve iktidarın parçası çevresinin dördüncü kez adaylık niyeti herkes tarafından görülmektedir. Ama bu değişlikler hem rejimin temel niteliklerinde hem de Kürt meselesi konusunda toplumun çoğunluğunun onay vermeyeceği düzenlemeleri de pekâlâ içerebilir.
Bu ülkeyi biraz sevip de barışı istememek, yıllardır dökülen kandan ve erken sönen yaşamlardan, savaşın bedeli yoksulluk ve yolsuzluklardan dolayı yüreği yanmamak, şehit ve gazilerin onore edilmesini istememek, Türkiye’nin, dış ilişkilerinin ve ekonomisinin önünün açılmasını istememek mümkün mü?
Ancak barış karşılığında zaten avucumuzda can çekişen, her şeye rağmen muhalefetli bir demokrasiye ve hakimiyetin bir kişi, aile veya sınıfa değil (bu sınıf ulema, tarikatlar veya sermayedarlar da olabilir) laik ve anayasal cumhuriyet umuduna iyice hoşça kal demek gerekiyorsa o zaman iş değişir.
Kimse önce bu barış meselesini halledelim sonra demokrasi ve hukuku da hallederiz demesin. 22 yıldır bu tezler sonucunda demokrasinin ve hukukun askıda olduğu, yolsuzluk, ekonomik eşitsizlik, hukuk ve demokraside Afrika ülkelerinin de gerisinde olduğumuz bir ülke haline geldik.
Ortadoğu ve bölgedeki Kürtlerin tarihi açısından da bakarsak, otoriter bir rejimle yapılan bir pazarlık sonucu gelmiş olan hiçbir barış süreci ve hak kazanımı yoktur. Otoriter liderlerle yapılan pazarlıklar ve ABD gibi dış güçlere dayalı süreçler başta Kürtler için olmak üzere hep hüsranla sonuçlanmıştır. Kürtler bölgedeki en önemli kazanımlarını demokrasi skorları şu anda Türkiye’den daha yüksek olan Irak’ta, (sadece Kürtlerin hakları değil bütünü) demokratik bir anayasa sonucunda elde etmişlerdir. Irak örnek bir ülke veya Irak’taki uygulamalar Türkiye’de de olabilir kesinlikle demiyorum, yanlış anlaşılmasın, Irak’ın ve KBY’nin sorunları belli, ama Irak bir tek adam ve tek parti rejimi değildir, ana çerçevesiyle anayasaya göre yönetildiğini söylüyorum.
Kıssadan hisse Kürt açılımı üzerinden Cumhur İttifakı’nın siyaset sahasını yeniden şekillendirme ve bu yeni sahada daha uzun süre iktidarda kalarak aklındaki rejimi konsolide etme siyaseti açıkça görülmektedir.
Bu yüzden yeni Kürt açılımıyla ilgili Milada Dönüş kitabım üzerinden yazmaya başladığım yazılarıma burada ara veriyorum. İnşallah koşullar değişir ve son vermiş olmam.
Çözüm sürecinin 2023-2015 döneminde de aynen mevcut olan başka temel eksikleri de olduğu görülüyor. Bu konudaki yazılarıma devam etseydim bunlara değinecek ve bir bilim insanı olarak katkı sunmaya çalışacaktım. Ama bu koşullarda anlamı yok.
Kendi adıma, bu koşullar altında, insanlar daha doğrusu demokrasi tutuklanırken bu sürece bir bilim insanı olarak fikirsel destek vermeye çalışmanın hem cumhuriyete, demokrasiye ve gelecek kuşaklara haksızlık, hem de etik dışı olacağını düşünüyorum. Kullanılmak olacağını düşünüyorum.
Son bir söz:
Önümüzdeki dönemde barışın da rejimin de geleceği aynı zamanda CHP’nin atacağı adımlara bağlıdır.
CHP cumhurbaşkanı adayını en kısa zamanda açıklamalıdır. Bu yapılamıyorsa adayı belirleme yöntemi hemen açıklanmalı ve önümüzdeki seçimi kazanacak ve tüm Türkiye’yi hareketlendirecek doğru adayı seçerek hayata geçirilmelidir. Sonuç tüm CHP önde gelenleri tarafından yurtseverlik ve tarih bilinci adına kabul edilmeli ve desteklenmelidir.
Bunun dışında CHP Kürt açılımıyla ilgili pozisyonunu en net ve açık şekilde kamuoyuna duyurmalıdır. 'Muhalefete yönelik baskılar durur ve aynı zamanda somut adımlarla listelenen demokratikleşme adımları atılır güvenceler verilirse bu süreci barış ve refah için destekliyoruz aksi halde biz yokuz, ama iktidara geldiğimizde tüm Türkiye’yi güvence altına alacak çok daha şeffaf, adil ve demokratik bir süreci hayata geçirmek istiyoruz' demelidir. Bu da bu pozisyonu en net ve etkin şekilde ifade edebilecek siyasetçinin ağzından, ki bu kişi de CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olabilir, halka iletmelidir.
Aksi tutumun tarihe ve halka karşı vebali büyük olur.
Murat Somer kimdir? Prof. Dr. Murat Somer Özyeğin Üniversitesi’nde Siyaset Bilimleri ve Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi ve Central European University Budapeşte’de Demokrasi ve Kalkınma alanında kıdemli akademisyendir. Uzmanlık ve araştırma alanları karşılaştırmalı siyaset, kutuplaşma ve kutuplaşmayla mücadele, demokratik erozyon, demokratikleşme ve muhalefet stratejileri, dindar ve laik siyaset ve etnik çatışmalardır. Yakın dönem yayınları arasında, dünyada kutuplaşma ve demokrasi ilişkisi üzerine eş-editörlüğünü yaptığı iki özel dergi sayısı (American Behavioral Scientist, 2018, ve the ANNALS of the AAPSS, 2019), ve Return to Point Zero: The Turkish-Kurdish Question and How Politics and Ideas (Re-) Make Empires, Nations and States (Milada Dönüş: Türk-Kürt Sorunu ve Siyaset ve Fikirler İmparatorlukları, Ulusları ve Devletleri Nasıl Yeniden İnşa Eder) adlı kitabı (State University of New York Press, 2022) vardır. Somer’in verdiği lisans ve lisansüstü dersler, karşılaştırmalı siyaset, uluslararası politik ekonomi, 21. yüzyılda otoriterlik ve demokrasi, dünyada din ve laiklik, ve modern Türkiye’nin tarihi ve siyaseti gibi konularda yoğunlaşıyor. Milada Dönüş: Ulus-Devletten Devlet-Ulusa Türk ve Kürt Meselesinin Üç İkilemi adlı kitabı, sosyal bilimlerde 2015 Sedat Simavi Ödülüne layık bulundu. Türkiye basınının kapsamlı içerik analizi temelinde “dindar ve laik elit değerleri” üzerine araştırmasıyla 2009’da bir Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma ödülü kazandı. Özyeğin Üniversitesi’ne katılmadan önce yardımcı docent, doçent ve professor olarak Koç Üniversitesi’nde çalıştı. Demokrasi ve Kalkınma bursiyeri olarak Princeton Üniversitesi‘nde (2010-2011), kıdemli araştırmacı olarak Stockholm Üniversitesi‘ nde (2013), ziyaretçi akademisyen olarak Harvard Üniversitesi’ndeki Weatherhead Center for International Affairs’te (2016-2017), ve ziyaretçi öğretim üyesi olarak Stanford Üniversitesi’ndeki Abbasi İslam Çalışmaları Programı’nda (2019) geçici görevler üstlendi, araştırmalar yaptı ve dersler verdi. Üyesi olduğu uluslararası işbirlikleri arasında, çağımızın demokrasi sorunları üzerine üniversiteler-arası araştırma ve öğretim işbirliği yapan Brown Üniversitesi’ndeki (ABD) Demokratik Erozyon konsorsiyumu, ve Central European University’deki (Budapeşte) Demokratikleşme ve Demokratikleşme Kaybı (DRD) Araştırma Grubu var. Dünyanın birçok üniversitesinde, düşünce kuruluşlarında, siyasal partilerde ve sivil toplum örgütlerinde konuşmalar ve dersler verdi. Foreign Policy, Washington Post, New York Times, Frankfurter Allgemeine, Al Jazeera Turk, Politikyol, Radikal 2 ve T24'te fikir yazıları ve yorumları yayınlandı. CNN Türk, Habertürk, Medyacope, Halk TV, Euronews, Deutsche Welle, BBC, ve Al Jazeera International gibi medya kuruluşlarında tartışma programlarına katıldı ve röportajlar verdi. Istanbul Erkek Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi (ekonomi) mezunu olan Somer, master (ekonomi) ve doktora (politik ekonomi ve kamu politikaları) derecelerini Los Angeles’da Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden (USC) aldı. Doktora sonrası Kaliforniya Devlet Üniversitesi’nde çalıştı, Washington Üniversitesi Seattle‘da ise “modern dünyada etnik çatışmalar” konusunda bir Mellon doktora-sonrası bursiyeri olarak ders verip doktora-sonrası araştırmalar yaptı. |