Tutuklanıp cezaevine ilk girerken…
Yapılan detaylı aramalardan sonra…
Koğuşa ya da hücreye gitmeden önce…
Bir de fotoğrafınızı çekerler…
Uykusuzsunuzdur, gerginsinizdir, aklınız karışıktır…
Karşınıza geçerler, makineye bakmanızı isterler, gözünü kırpma derler…
Sanırsın eve konulacak hatıra fotosu…
Hatıradır ama acı hatıra…
Sonra fotoğrafınızı hücre kapınızın üstünde görürsünüz…
Bir de ‘kimliğinizi ezmek için’ her çabayı gösterdikleri hapiste bir hapishane ‘kimliğiniz’ olur…
O fotoğraf orada da ‘yapışmıştır’ o kağıdın üstüne…
Ad, soyadın yanında son dönemde pek çok siyasi davada gazetecilerden politikacılara ‘yapıştırmak’ istedikleri iddia da yazılır orada…
Mesela Cumhuriyetçilere…
İktidarın talebi…
İşbirlikçi iftiracıların katkısıyla…
Ülkede adı terörle anılan tüm örgütlere yardım etti demeye kalktılar…
Trolleri, medya görünümlü propaganda aygıtları, gazeteci kimlikli psikolojik harpçileriyle…
Kontrol altına aldıkları-alabildikleri yargı mensuplarıyla…
Kitleleri ikna etmeye çalıştılar…
Tutturamadılar…
İlk günden itibaren Cumhuriyet Davası’nda yargılananlar…
Bu davanın kendileri üzerinden tüm medyaya bir gözdağı olduğunu biliyordu…
Savunmalarını ona göre yaptılar…
Her cümlelerinde kendimiz için değil düşüncesinden dolayı tutuklanan herkes için özgürlük istiyoruz dediler…
Kısa bir süre önce Yargıtay Başssavcılığı tebliğnamesi Cumhuriyet Davası’ndaki komployu deşifre etti. Ancak meslektaşım, arkadaşım Ahmet Şık ve arkadaşım Emre İper açısından haksızlığı devam ettirdi. (Bu konuda Kemal Göktaş’ın Diken’deki yazısı ve ‘tebliğnamenin basın özgürlüğü konusunda ‘ilkesel’değil, ‘konjonktürel’ bir adım olduğuna’ yaptığı atıf çok önemli.)
Tebliğnamenin son kısmında vurgulandığı gibi Savcılık makamının Cumhuriyetçiler için istediği beraat talebinin şu an tutuklu olan arkadaşlarımız açısından da hızlı bir tahliyeyi gerektirdiği ortada…
Yargıtay 16. Ceza Dairesi adli tatil öncesi avukatların verdiği ‘tahliye dilekçesini’ nöbetçi mahkemeye sevketti. Şu anda tetkik hakimi incelemesini sürdürüyor…
Daha fazla mağduriyet yaratılmadan özgürlüklerine kavuşmaları gerekiyor…
Kandıra Cezaevi’nde ziyaret ettiğim Mustafa Kemal Güngör, Musa Kart ve Önder Çelik’i her zamanki gibi dik ve moralli buldum.
Onlardan Güray Öz, Hakan Kara ve Emre İper’in de iyi haberlerini aldım.
Ziyaretimin bir gün sonrasının ‘24 Temmuz Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü’ olduğunu hatırlayıp bunun üzerine konuştuk…
Aramızdaki kalın camlar, demir parmaklıklar arasından şu an cezaevlerinde bulunan onlarca meslektaşımızı da andık.
En zoru ayrılık anlarıdır cezaevi ziyaretlerinde…
Ne çok zor ‘anım’ var hafızamda…
Ve son görüşten iki an canımı yakan…
Birincisi bir görüntü…
Kapalı ziyaret yerine giden koridordaki havalandırma boruları Cumhuriyet Gazetesi’nin sayfalarıyla kaplanmış…
İkincisi bir bilgi…
Türkiye’nin ilerki yıllarında utanarak hatırlayacağı bir bilgi…
Musa Kart’ın, Güray Öz’ün, Mustafa Kemal Güngör’ün, Hakan Kara’nın, Önder Çelik’in, Emre İper’in kaldığı hücrelerin kapısında ‘sağ terör’ yazısı var…
Cumhuriyetçiler ve terör…
Cumhuriyetçiler ve ‘sağ terör’…
Bu iftirayı atan, yayan, küçük menfaatler uğruna işbirliği yapan herkesin utanacağı ve adaletle yüzleşeceği günler gelecek.
Cezaevindeki ve dışarıdaki tüm ‘gerçek meslektaşlar’ için özgürlüğün sınırsızca yaşandığı 24 Temmuz’lar olsun…