Murat Sabuncu

12 Kasım 2018

Sessizce ağlayanların ülkesinde 'bedelsiz askerler'...

Herkes cennette doğar kimileri cehennemde büyür...

Kalabalık bir salon...
Her yaştan insan...
Giyimlerine göre söylüyorum; farklı dünya görüşlerine sahipler...
Birazdan etraf kararıyor...
Dev ekranda bir film...
Kimi sahneler...
Üzerinde dondurması olmayan boş bir külahı üzerinde çikolatalı bir top olduğu hayaliyle iştahla yiyen iki küçük çocuk...
Baba sevgisinden değil şiddetinden nasiplenmiş bir aile...
Şarkılarıyla gönüllere ses veren bir adamın bir kulağını kazada kaybedip kendi sesini zor duyması...
Milyonlar ona "baba" derken çok istemesine rağmen evlat sahibi olamaması....
Ve delice yaşanan 'tesadüfleri' seven bir aşk...
En sevdiklerinin ölümüne şahitlik etmiş erken bitmiş bir yaşam...
Gerçek bir hayat hikayesi...

Film kareleri akıp giderken...
Görmesem de bir şeyi biliyorum, hissediyorum...
Salondaki değişik yaş, cinsiyet, görüşteki insanlar sessizce ağlıyorlar...
Ne ilginç...
Kısa arada hemen herkes yanındakine  aslında kendisinin ağlamadığını anlatmaya, ikna etmeye çalışıyor.
Sonra film yeniden başlıyor ve hepimiz yeniden gizli gizli ağlıyoruz.
Kendi kendime düşünüyorum...
Neden utanıyoruz gözyaşlarımızdan?
Neden en çok karanlıkta ya da yatağımızda ağlıyoruz?
Güçsüz müdür ağlayan?
Yoksa yalnız kendi acılarımıza ya da kendimizin yaşadığı acılara benzeyenlere karşı mı yüreğimiz kabarıyor?
Sinemadan çıkıyorum....
Yazımı yazmak üzere bilgisayarın başına geçiyorum.
Günlerdir bir sayı var önümde...
633.844...
En son çıkarılan bedelli askerliğe başvuranların sayısı...
Bu sayı şu anda Silahlı Kuvvetler'de bulunan toplam er sayısının (zorunlu askerlik yapan) neredeyse 2 katı... (Er sayısı 360.869) 
Bu sayı bugüne kadar bedelli askerlik yapanların toplamından 250 bin kişi daha fazla.  (Bedelli askerlik ilk kez 1987'de başladı, 18.483 kişi katıldı. Sonraki yıllar 1992: 35.111, 1999: 72.290, AKP dönemi 2011: 70.179, 2014 :203.905, 2018: 633.844)...
Bu sayının toplumda yarattığı adaletsizlikten, askerliğin sadece 'parası olmayanların' üstüne bırakılmasından bahsetmeyeceğim.
Çoğunluk 6 ay ile 1 yıl arasında askerlik yaparken 20  günlük askerlik yapıp "günler geçmedi" diyen şımarıkları da yazmayacağım.
Afrin'e savaşa diye ayağa kalkıp soluğu bedellide alan 'milliyetçilere' hiç değinmeyeceğim.
Bu ülkeyi yönetenlerden bu sayıyı önlerine alıp düşünmesini isteyeceğim.
633.844...


Herkesin 'asker doğduğu' söylenen bir ülkede 'bedelli'yi tercih ediyor.
Onların anne-babaları satıp-savıp evlatlarını 'bedelli'ye göndermek istiyor.
Korkuyorlar evlatlarının başına bir şey gelecek diye...
'Savaş' ve 'ölüm' kelimelerinin bu kadar çok tekrarlandığı bir ülkede milyonlar kendi yakınlarının savaştan ve ölümden uzak kalması için çabalıyorlar.
Evlatlar...
Seninki, benimki, onunki...
Hepsi çok değerli...
Hepsi iyi koşullarda umutla yaşamayı hak ediyor.
Gözyaşlarımız...
Sadece kendimiz, kendi hikayemiz, bize benzeyenler için akmamalı...
Bu memleket  yeniden sessiz ve yalnız ağlayanların değil...
Hepimizin acıda ve sevinçte birleştiği günlere dönmeli.
Memleket için dünya için herkes için barışı istemeliyiz, bunun için çaba sarfetmeliyiz.
Yazıyı filmden bir cümleyle bitireyim: Herkes cennette doğar kimileri cehennemde büyür. 


NOT: Beyoğlu'nda gecikmeli olarak izlediğim Müslüm filminin ardından yazdım bu yazıyı. Demokrasinin rafa kaldırıldığı dönemlerde bir dönem TRT'nin yasaklıları arasında sayılan Müslüm Gürses'in halktan koparılamamasının da gerçek hikayesi film. Zaten herkes bilir. İktidarlara dayanarak değil halkla beraber 'baba' olunur, 'baba' kalınır.
İyi ki vardın Müslüm Baba...