Murat Sabuncu

04 Eylül 2023

"Selçuk Bayraktar idolü" ve Teknofest: Siyasette yeni militer-milliyetçi inşa süreci, ekonomide inşaattan savunmaya geçiş

Bayraktar, sadece başlattığı ve özellikle gençlerde karşılık bulan Teknofest ile değil, yaptığı kimi buluşmalarla da dikkat çekiyor. Tayyip Erdoğan, Bayraktar ve Teknofest yoluyla ulaşamadığı, hatta kaybettiği genç kesime ulaşabileceğinin farkında. Muhalefet kendi içinde kavgasını büyütürken, Selçuk Bayraktar ‘potansiyel bir idol olarak’ popüleritesini arttırıyor

Ağustos ayının son günü. Günlerden perşembe, saat 14.00. Ankara Etimesgut’tayım. Gittiğim yöne doğru trafik kilitli. Araçtan inip yürümeye başlıyorum. Hafta içi, öğle saati, üstelik inanılmaz sıcak. Gölge olmadığından gömlek üzerime yapışmış durumda. Elimdeki suyla arada başımı ıslatıyorum, beş dakikada kupkuru oluyor. 

Ne sıcak ne trafik kimseyi yıldırmış. Önümde, arkamda, yanımda her yaştan kadın, erkek, çocuk… Ama en çok gençler… Teknofest’e doğru gidiyorlar. Onlarca trafik polisi, Bala’dan Pursaklar’a, çoğu AKP’li belediyelerin ilin değişik yerlerinden gelenleri taşıyan otobüs-midibüslerini hızlandırmaya çalışıyor. Özel araçları ile gelenler için de büyük iki otopark yapılmış.

Fotoğraflar: AA

Burada bir not düşmek istiyorum. Teknofest’e sadece AKP’liler ya da kendini muhafazakâr olarak tarif edenler gidiyor, demek haksızlık olur. Çoğunluk diyebiliriz ama hem gördüklerim hem orada konuştuklarım,  geliş amaçları ile ilgili farklı görüşlerini ifade eden yanıtlar veriyor. Zaten "dinsel" motiflerden çok, milliyetçi motiflerin öne çıktığı bir yer.

Bir gün önceden internetten ücretsiz giriş biletimi aldığımdan doğrudan cep telefonumu okutarak giriş yapacağım yere geliyorum. Yürüdüğüm yol boyu sonradan "Teknofest marşı" olduğunu öğrendiğim bir müzik çalıyor. Sözleri şöyle:

"Tam bağımsız Türkiye, vazgeçer miyiz hiç senden? Dillere destan aşkımızdan, yitik sevdamızdan, Teknofest’ler göreceğiz, milyon milyon geleceğiz, gençlerle omuz omuza, zaferlere ereceğiz, göklerde Kızılelma, Anadolu sularda, TOGG çıktı yollara, şimdi de sende sıra, Biz Teknofest'le büyüdük, göklere yürüdük, heyecanın gördük, en zirvesini de, şimdi sıra sende, hayal et birlikte, geliyor işte, tam bağımsız Türkiye."

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ziyaretinde söylediği,2017’de bir kucağıma torunum Aybüke’yi, diğer kucağıma Teknofest’i alma şansı yakaladım, bu güzel festivalin büyümesine bizzat şahitlik ettim” cümlesi buraya verdiği önemi göstermesi açısından önemli. Dindar-kindar” nesil tarifi karşılık bulmadı ama belli ki “görünür merkezinde teknoloji olan bir hayal” karşılık bulmaya başladı. Sadece "algı"ya değil, sayılara da bakarak bunu söylüyorum. 27 Nisan-1 Mayıs arasında İstanbul’da yapılan etkinliğe 2 milyon 547 bin kişi katılmış, burada da sayının 2 milyona yaklaştığı söyleniyor.

Marşın sözleri, AKP döneminde yapılan ve merkezi teknoloji olan üç yapıya işaret ediyor. Biri Göklerde Kızıl Elma… Bayraktar Grubu’nun geliştirdiği “muharip insansız uçak sistemi.” Diğeri Anadolu sularda… Yani TGC Anadolu, yüzde 70’i yerli savaş gemisi. Özelliklerinden biri ‘insansız hava araçlarının iniş kalkışlarına olanak sağlaması." Sivil olarak kabul edilecek tek çalışma TOGG.

Tüm bu çalışmalar “tam bağımsız Türkiye” ile birleşerek siyasi bir propaganda ama daha çok yeni bir inşa özelliği de taşıyor. “Militer-milliyetçi” bir inşa bu. Yeni inşayı biraz açmak gerekiyor. Bunu yine alandaki gözlemlerimle birleştirerek aktarmak istiyorum. 

Alanın yüzde 75’i askeri birliklerin ve savunma sanayii şirketlerinin tanıtım alanlarına ayrılmış. Tüm kuvvet komutanlıklarının stantları var. Her birinin önünde de uzun kuyruklar. Ellerinde silahları, kamuflajları, genç astsubay-subaylar kendileriyle fotoğraf çektirmeye çalışanlara yetişmeye çalışıyor. Masaların üstünde "hafif silahlar…" Bakmak, dokunmak serbest. Kimi masalarda Milli Savunma Üniversitesi’ne davet eden kartpostallar. Her birini isme özel "Harbiyeli" diye imzalayan genç öğrenciler dağıtıyor. Dışarıda da hem sergilenen uçak-helikopterler hem yapılan gösterilerin çoğu "askeri…"

Burada teorik-tarihsel anlamda yaptığım okumalardan kendi yorumlarımı da katarak bazı hatırlatmalar yapmak istiyorum. Türkiye’de ordu; Atatürk döneminden itibaren yalnızca vatanın değil, aynı zamanda rejimin koruyucusu olarak özel bir konuma yükseltildi.(1) Ancak Türkiye’de bu konum yüzünden asker uzun süre sivil siyasetin üstünde kendini görerek, bazen sözel baskı bazen darbelerle toplumun değişik kesimlerinde travmalara yol açtı, acılar yaşattı. AKP uzun süre "sivilleşme" konusunu gündemde tutarken, Fethullahçılar'ın öncülüğünde gerçekleştirilmek istenen, halkın direnişiyle püskürtülen 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle yeni bir sayfa açıldı. Bu sayfada-dönemde Erdoğan zihni,  kadro olarak yeni bir ordu oluşturdu. Bu durum; olması gerektiği gibi yalnızca sivil siyasete bağlı değil, daha çok AKP iktidarına bağlı ordu görünümü verdiği düşüncesinin de tartışıldığı bir süreci başlattı. Yeniden ancak farklı şekilde yükselen, ana teması yine rejimi ama yeni olanı savunan militarizm.

Burada İsmet Parlak-Erdem Kaftan’ın Bir iktidar pratiği olarak militarizm makalesinden bir bölüm aktarmak istiyorum:

Öne çıkan-çıkarılan militarist zihniyet-görünüm, şekillendirdiği sivil yaşamı ‘ikincil bir konuma’ gerilettiği gibi, yurttaşlar arasında da ‘hiyerarşik bir ilişki’ geliştirir. Ayrıca militarizmin ‘şiddete dayalı imgeler, düşünceler, duygular, kavrayış ve tahayyül şekilleri’ yurttaşları etkisi altına aldığında, ‘herhangi bir çatışmanın silah zoruna başvurmaksızın çözüme kavuşturulması’ düşünülemeyecektir. Şiddetin hâkim olduğu toplumsal ve politik bir düzende düşünme ve ifade biçimlerini ‘savaş, mücadele, zafer, dövüş, kan, şehitlik, mağlubiyet, kahraman, hain, ihanet, düşman’ türü kavram seti belirleyecek, medya başta olmak üzere sivil kurumlar askeri terminolojiyi (harekât planı, hedef, imha, operasyon vb.) içselleştirecek, fakat bu ilişki biçiminin beraberinde getirdiği ‘zararlar, acılar, trajik sonuçlar, yıkımlar, nefret söylemi’ görünmez kılınacaktır.”(2)

Bayraktar ve siyaset

Selçuk Bayraktar, iyi bir eğitimi olan, giderek popülerliği artan bir isim. Yaptığı iş nedeniyle askerlerle yakın ilişkide bulunması normal. Ancak ana etki alanı militarizm olan bir bakış, ileride hedeflediğini düşündüğüm politik kimlik için yeterli olmayabilir. Bütün hikâyesini savunma sanayii üzerinde kurmuş ve bu konuda ciddi bir mesafe kaydetmiş bir girişimci olarak, Bayraktar'ın doğrudan siyasete atılması durumunda, neredeyse tek alıcısı "devlet" olan savunma sanayii sektöründeki konumu ne olur, sorusu önemli olmakla birlikte; ben uzun süredir Bayraktar’ın politikaya girebileceğini düşünenlerdenim. Geçtiğimiz günlerde verdiği bir söyleşi bu görüşümü pekiştirdi:

Benim böyle bir hayalim yok ama mücadele politikaya girmeyi gerektiriyorsa korkup da geri dönecek değiliz. Verdiğimiz mücadelede her türlü riski almıyor muyuz? Uçaklarımız dünyanın en fazla ülkesine ihraç edilen uçaklar.(3)

Burada bir hakkı da teslim etmek gerekiyor. Teknofest’te yüz binlerce gencin katıldığı sivil teknoloji yarışları da var. Akıllı ulaşımdan çevre ve enerji teknolojilerine, sağlıkta yapay zekâdan uçan arabaya…

Türkiye, bir yandan on binlerce genç parlak beynin baskı, siyasi huzursuzluk, gelecek kaygısı nedeniyle yurtdışına gidişlerini adeta teşvik ederken, üniversiteleri -başta rektör atamaları- adeta felç ederken öte yandan yeni bir teknoloji hamlesi yapmaya çalışıyor. Görüşlerine önem verdiğim bir akademisyen 2. Dünya Savaşı sonrası ABD’nin savunma ve uzay sanayi merkezli büyümesini hatırlatıyor. Şu an Türkiye’de ana ekonomik büyüme alanının inşaattan savunma sanayiine kaydığını da belirtiyor. Bunun da Türkiye’nin bölgesel lider olma isteği-hayaline uyumlu olduğunu anlatıyor.

Selçuk Bayraktar, sadece başlattığı ve özellikle gençlerde karşılık bulan Teknofest ile değil, yaptığı kimi buluşmalarla da dikkat çekiyor. Bir süre önce ABD’ye ait uçak gemisi USS Gerald R. Ford’u ziyaret etti. Kendi sosyal medya hesaplarından bunu paylaştı. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Jeff Blake ve Altıncı Filo'nun Komutanı Amiral Thomas Ishee ile fotoğrafları yayınlandı. Büyükelçi Flake sosyal medya hesabından NATO müttefikleri birlikte daha güçlü” diye yazdı.

Bayraktar bu buluşmayı şöyle anlattı:

Teknolojiyi geliştirmişler, davet ettiler. Bizi en iyi şekilde ağırladılar. Türk subayları da vardı. Ziyaret, ev sahipleri açısından ‘böyle teknolojilere sahibiz’ diye bir güç gösterisiydi. İnsanı etkileyen, çok hassas bir şekilde işleyen bir teknoloji üssü orası. (3-4-5)

İstanbul’da iş insanlarının-bankacıların konuştuğu başka bir bilgi. Mehmet Şimşek’in Türkiye’ye dönüşünde, ekonomi politikalarında değişim sürecinde Bayraktar’ın da rolü var.

Bitirirken…

Teknofest, İstanbul ve Ankara’dan sonra 27 Eylül’de İzmir’de Çiğli’de de yapılacak. Tayyip Erdoğan, Bayraktar ve Teknofest yoluyla ulaşamadığı, hatta kaybettiği genç kesime ulaşabileceğinin farkında. Selçuk Bayraktar "potansiyel bir idol olarak" popüleritesini arttırıyor. Bayraktar "yeni militer-milliyetçi" bir kimliğe de işaret ediyor. Muhalefet kendi içinde kavgasını büyütürken, AKP içinde yeni bir isim adım adım politikaya yürüyor.


Yazı yazılırken yararlanılan kaynaklar:

1-Ayşegül Altınay-Tanıl Bora, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce/Milliyetçilik

2- İsmet Parlak-Erdem Kaftan, ‘Bir iktidar pratiği olarak militarizm’

3- Toygun Atilla, Patronlar Dünyası 

4- Sedat Ergin (Hürriyet) köşe yazısı

5- Murat Yetkin YouTube yorumu

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.