Sanki seçimler bitti de sonrasını yazıyorsun, diyenlere 'haksızsınız' diyemem. Ancak ‘sonra’yı şimdiden konuşmazsak ‘şimdi’ geldiğinde donup kalınmasından korkuyorum. Şimdiye kadar defalarca yazıldı-konuşuldu; 'tarihi bir seçime gidiliyor' diye. 'Tarihi'nin yanına 'çok fazla risk barındıran' diye eklemek istiyorum.
21 yıllık iktidar, ismi fiilen 5 yıl önce koyulmuş 11 yıllık tek adam rejimi. Partileşmiş devlet, devletleşmiş parti. Mafyadan paramiliter güçlere, parti genel merkezlerinden sokaklara her yerde, siyasetçiden jandarma komutanına birlikte fotoğraf vermekten çekinilmeyen düzen. Bir yanda ekonomik yıkımın altında ezilen derin yoksullar - çalışan yoksullar, emekliler, işsizler… Öbür yanda yarışmasız - şeffaf olmayan şekilde neredeyse her büyük ihaleyi alan iş grupları. Her geçen gün büyüyen gelir adaletsizliği… Ne koşullarda satıldığı belli olmayan Merkez Bankası rezervleri, ne koşullarda alındığı belli olmayan ve eskiden kavgalı olunan ülkelerden gelen paralar, Rusya’nın ertelediği doğalgaz borçları…
Medya adı altında propaganda aygıtları, gazeteci adı altında para - güç ilişkilerinin ortasında yaşayanlar… Yargının özellikle ‘tepeleri’nde kendini iktidara adamış ‘bağımlı yargıçlar - savcılar...'
Bir kısmını burada özetlediğim durumun yarattığı risklerle bakarak seçim gecesi ve sonrasına dair birkaç nokta ile ilgili olası durumları tartışmak istiyorum.
Seçim gecesi kazanan - kaybeden
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ilk turda, yani 14 Mayıs’ta biter ise… Eğer fark az ise iki taraf Milet ve Cumhur ittifakları, özellikle destekleyenleri açısından sıkıntılar yaşanabilir. Eldeki ilk verilerle 2017 referandumunda olduğu gibi Tayyip Erdoğan’ın "Atı alan Üsküdar’ı geçti" tarzı ya da İstanbul yerel seçimlerinde yaşandığı gibi oy sayımı sürerken Binali Yıldırım’ın "Biz kazandık" açıklaması gibi çıkışlar…
O gece özellikle iktidar tarafından yapılacak, sonuçlar belli olmadan ‘kazandık’ konuşmaları birkaç anlamda risk yaratır. İlerleyen saatlerdeki potansiyel değişimlere karşı iktidar taraftarlarının (bir kısmının belki de teşvik edilerek) taşkınlıkları olabilir. Muhalefet 2019 seçimlerinde sandıkların nasıl korunacağı konusunda iyi tecrübe yaşadı ama sandık ve kurullar önünde bir gevşeme olabilir. Aynı risk muhalefet seçmeni için de geçerli. Kazanırlarsa da kaybederlerse de zafer sarhoşluğu ya da büyük hayal kırıklığı sonucunda hareketlilik görülebilir.
Bu memleketin insanlarının genelini 'makul çoğunluk' olarak tarif edebiliriz. Ve hemen hepimizin ne bu ülkeden gitmeye ne başka bir yerde yaşamaya niyeti var. O yüzden iktidar da muhalefet de o gecenin en iyi, sakin, makul şekilde geçmesi için şimdiden önlem almalı.
Kimileri YSK’nın mühürsüz zarflardaki oyları, oylar sayılmaktayken geçerli saymasında İstanbul seçimlerinin yenilenmesi kararına uzanan örneklerden hareketle, "İktidarın yaptıkları yapacaklarının belirtisi değil mi" diyebilirler. Elbette saf olmaya gerek yok. Ama şu bir gerçek. Kamuoyu baskısı diye bir konu var. Şimdiden bu konuda farkındalık yaratılabilir. Bu memleket hepimizin. AKP’lilerin de CHP’lilerin de MHP’lilerin de İYİ Partililerin de, DEVA’lıların, Saadetlilerin, TİP’lilerin, Yeşil Sol'cuların da…
İkinci tura kalırsa aradaki 15 gün yaşanabilecekler…
Herkesin aklında doğal olarak 2015 seçimleri, 7 Haziran - 1 Kasım arası. Bu olmaz demiyorum. Ancak iktidarın kaybetme riskini gördüğü için bugün yaptığı ittifaklara, yeni ortaklara verilen sözlere bakıldığında o 15 gün içinde kimlerle hangi pazarlıkların yapılabileceğini bilemeyiz. Üstelik Meclis seçimlerindeki aritmetiğe göre de şekillenmeler olacaktır. İkinci tura giden süreç demokrasi anlamında ülkenin daha da karanlık bir yönetim anlayışına geçişin hazırlık noktaları olabilir.
Uzun süre susup arayı kapatmak için çok bağıranlar - kutuplaşmanın yeni aktörleri
Toplumun geniş kesimleri iktidarın zulmüne çok uzun süre sessiz kaldı. Şimdi iktidarın değişme potansiyelini görüyor ve konuşuyorlar. Konuşmak her zaman ve koşulda çok önemli. Konuşmalı, daha çok konuşmalı. Ama şimdi sustukları dönemdeki arayı kapatmak için özellikle sosyal medyada yeni bir kutuplaşma dalgası yaratan isimler var. Bir yandan kendilerince muhalefete sahip çıkıyorlar, içinde eleştiri barındıran tüm fikirleri itibarsızlaştırıyorlar. Diğer yandan iktidara oy vermiş tabanı hedef alıyorlar. Yani iktidarın yolunu izliyor, kutuplaştırıyorlar.
Bürokraside değişim: Toptancı davranmak ile 'zombi iktidar' arası
Eğer muhalefet seçimleri kazanırsa… Doğal olarak bürokrasinin kilit noktalarında bir değişim yapacak. Bu değişimlerle ilgili iki uçlu riskler yaşanabilir. Birincisi bir direnç olabilir. Bu direncin yakın örneği var mı, elbet var. 2019’da Ekrem İmamoğlu seçimleri kazandığında ilk günlerde belediyenin kimi üst düzey bürokratları ulaşmaya çalıştığı kimi belgeleri vermemişlerdi. İBB Teftiş Kurulu’nun 13,2 milyar TL’lik yolsuzluk soruşturması kapsamında hazırlanan dosyalarına İçişleri Bakanlığı "biz bakarız" diye el koymuş, sonra üstü örtülmüştü.
Şimdi devlet bürokrasinin her alanında bir değişiklik olabilir. Siyaset bilimiyle uğraşan kimi isimler; özellikle uzun süren tek adam rejimlerinin ardından yeni gelen iktidarlara direnç gösteren, bir şekilde varlığını sürdüren, eski iktidarla bağını koparmayan yapılardan bahsederken ‘zombi iktidar’ tanımını kullanıyorlar.
Bunun bir de farklı bakış açısı var tabii… Yani siyasetin baskısına rağmen dayanmış, taviz vermemiş bürokratlar dahil topyekûn değişim. "21 yılda kaldı mı öyle bürokrat" diyenler için "Olmaz mı vardır elbet" yanıtı verenler var.
Başta 418 milyar dolar, haksız kazanç elde edenlerle hukuk önünde hesaplaşmak
Kemal Kılıçdaroğlu’nun en önemli taahhütlerinden biri "beşli çete" olarak tarif ettiği isimlerin haksız kazançla elde ettiği 418 milyar dolarının peşine düşmek. Bunun gerçekleşmesi sadece dünün değil geleceğin şekillenmesi açısından da önemli. Bir daha kimse bu yolla zenginleşmeye kalkmasın diye. Hukuki anlamda süreci sulandırmak isteyenler ya da ‘devri sabık yaratılmasın’ gibi kalıplarla bunu engellemek isteyenler çıkacaktır. Kılıçdaroğlu’nun bu çalışmasını desteklemek, sürecin neresinde yer almışsa, bağlantıları nereye kadar gidiyorsa peşinden gitmek hayati. Ekonomik yapıların dışında yargının -başta muhalif siyasetçiler, akademisyenler, gazetecilere olmak üzere- uyguladığı hukuksuzluklar serisi var. Elbet bunlarla ilgili de sıkı takip olmalı.
Ekonomik enkazın faturası
Yıkım büyük, hem de çok büyük. Seçimi kim kazanırsa kazansın ağır fatura ödenecek. Üstelik hepimiz biliyoruz, başta enflasyon oranları pek çok rakam makyajlı.
Peki faturayı kim ödeyecek? İktidar Mehmet Şimşek ile bile görüştüğüne göre, eğer kazanırsa, dünyada eşi olmayan, ülkeyi krize sokan modelden vazgeçecek. Ya yaratılan yıkım? Barınmadan gıdaya erişime en sıradan ihtiyaçların bile toplumun geniş kesimlerince karşılanamayacak hale gelmesi…
Muhalefet kazanırsa bu yıkımı kaldırmak için büyük çaba sarf etmesi gerekecek. Tabii önce bir hasar tespiti lazım…. Peki nasıl olacak bu? Mesela gerçek enflasyon rakamı ortaya koyulduğunda çalışan kesime ne kadar zam yapılacak? Başta politika faizi, faizler ne şekilde, nereye kadar artırılacak? Deprem bölgesindeki yıkılan evlerin tamamının faturasının devlet tarafından ödeneceğini söylüyor muhalefet. Tüm bunların finansmanı nasıl karşılanacak? Ve hangi politikalar uygulanacak? Şu an ittifakı oluşturan partilerin ekonomi ile ilgili yöneticilerinden birbirinden farklı, bir diğerinin anlattığını küçümseyen, beğenmeyen cümleler duyuluyor. Nasıl olacak?
Yerel seçimlere 10 ay kalmış olacak
Diyelim muhalefet kazandı. İki acil sorun. Deprem bölgesinin yaralarını sarmak, ekonomideki tahribatı en azından hafifletmek. Buralarda muhalefetin başarılı olması gerekiyor. Tabii önce ülke geleceği için, ama diğer yandan 10 ay sonra yerel seçimler var. Bu süreç özellikle büyükşehirleri korumak, oylarda en azından 2019’u yakalamak açısından önemli.
Seçimlere 46 gün kala; 14 Mayıs gecesi ile sonrası, potansiyel riskleri düşünmek, her bir senaryoya hazırlık, en az seçim süreci kadar kritik. Kılıçdaroğlu’nun samimi ve etkileyici son tanıtım filmindeki memleketin tamamının yaşayacağı bahar için bir arada, kimseyi ayırmadan, kutuplaştırmadan ama tüm senaryolara hazır olmak gerekiyor.
Murat Sabuncu kimdir?Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |