Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Meclis’in yeni yasama yılı ile ilgili yaptığı açılış konuşmasını dinledim. Ana vurgusu uzun süredir gündemde tuttuğu anayasa değişikliği idi. Erdoğan bu konuda şunları söyledi:
"Her anayasanın ayrı bir hikâyesi vardır. Türkiye; 1921, 1924, 1961 ve 1982 anayasalarıyla, dönemlerinin olağanüstü şartları içinde tanıştı. Bugün ülkemizin şartlarının, ilk defa demokratik sistemin kendi tabii işleyişi içinde bir anayasayı hazırlamaya ve milletin takdirine sunmaya uygun olduğuna inanıyoruz. Türk demokrasisinin ulaştığı olgunluk seviyesi, anayasa meselesinde, 27 Mayıs 1960 darbesiyle başlayan kötü geleneği tamamen sona erdirmeye fazlasıyla yeterlidir."
Elbette anayasanın başarısı, her siyasi partinin, her toplumsal kesimin, her bireyin kendini içinde bulacağı ve "benim" diyerek sahipleneceği kapsayıcı bir metin olmasıyla orantılıdır.
Erdoğan’ın bahsettiği "demokratik sistemin kendi tabii işleyişi’ gibi bir durumun olmadığını da kendi görüşünden başkasına kulak vererek bir anayasa taslağı hazırlamaya niyeti olmadığını da herkes biliyor. Ama belli ki önümüzdeki günlerde memleketin önüne bir taslak gelecek ve pek muhtemel bir referandum yapılacak. Esas konu, bu anayasa çalışması ile toplumun nasıl bir kalıba sokulmaya çalışılacağı. Özellikle son on yılda başta hukuk alanında yaşananlar ve farklı yaşam/düşünce gruplarının üzerindeki baskıların artırılması kimi tahminleri yapmayı kolaylaştırıyor. Öte yandan mevcut anayasanın da maddelerinin uygulanmadığı bir süreçten geçiliyor. Anayasa değişikliği ile ilgili bilgiler geldikçe elbette yazmaya konuşmaya devam edeceğiz.
Benim dünkü konuşmada dikkatimi çeken başka bir cümle vardı. Şöyle dedi Erdoğan:
"Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk dönemindeki tecrübelerin ışığında ortaya çıkan iyileştirme ihtiyacını da, yeni anayasa çalışmaları kapsamında değerlendirebileceğimizi ifade etmek istiyorum. Böylece, yeni anayasayla birlikte yönetim sistemi tartışmalarını ilanihaye sona erdirme imkânı bulacağız."
Burada beş yıldır içinde yaşadığımız "sistem" ile ilgili birkaç analizi paylaşmak istiyorum. Saygın hukukçu Prof. Dr. Kemal Gözler, 2017 referandumu öncesi 22 Aralık 2016’da "Elveda Anayasa, Elveda Kuvvetler Ayrılığı" makalesinde, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne isim verilmek istense ‘kuvvetlerin Cumhurbaşkanının elinde topladığı bir kuvvetler birliği sistemi’ ismi verilebilir" diye yazmıştı. Ardından, "Hangi ülke sistemine benziyor getirilmek istenen sistem’ sorusuna da ironik bir yanıt vermişti:
"Türkiye’de Anayasa Değişikliği Teklifinin TBMM’de görüşüldüğü günlerde önerilen sistemin hangi ülkenin hükümet sistemine benzediği tartışılmıştır. Bazı muhalefet partisi milletvekilleri önerilen sistemin Suriye hükûmet sisteminden örnek alındığını iddia etmişlerdir. Bu doğru değildir. Önerilen sistem, dünyada eşi benzeri olmayan bir sistemdir. Oylayacağımız sistem, şimdiye kadar görülmemiş, bilinmemiş, duyulmamış bir sistemdir. Bu hükûmet sistemine isim vermek gerekirse olsa olsa 'Neverland hükûmet sistemi' ismi verilebilir."
Sisteme geçildikten sonra hem Gözler’in hem pek çok hukukçu, akademisyenin bu konudaki uyarı ve eleştirilerinin ne kadar haklı olduğu yaşanarak görüldü, görülüyor.
2019 yılında AKP içinden kimi milletvekillerinin de özellikle parlamentonun işlevsiz kaldığı ile ilgili eleştirileriyle, dönemin cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay başkanlığında ‘sistemin eksikleri-çözüm önerileri’ üzerine çalışılmıştı. Ancak bir sonuç çıkmamıştı.
Cumhurbaşkanın dünkü konuşmasından sonra soru yönelttiğim iktidara yakın bir kaynak, bana tam dört sene evvel; 1 Ekim 2019 günü Meclis’in 27. Dönem açılış konuşmasının ardından Erdoğan’ın sorulara verdiği yanıtı hatırlattı. O günlerde eski bakanlardan Faruk Çelik, "Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 50 artı 1 yerine yüzde 40 artı 1" önerisini getirmiş; Erdoğan bu konuda şunları söylemişti:
"Bu durum bir anayasa değişikliği gerektiriyor. Dolayısıyla konuşma yeri Meclis'tir. Ön hazırlığımızı buraya getirebiliriz. Onun için iktidarıyla, muhalefetiyle el ele vererek bunu gerçekleştirebiliriz."
Erdoğan ilerleyen günlerde bu çalışmadan vazgeçtiklerini de söylemişti. Kaynak, "Bugün gündemde olan anayasa konusu bu konuya indirgenemez" dese de özellikle son seçimlerde yüzde 50’yi geçmek için MHP desteğinin de Erdoğan’a yetmemesi ile bu konunun da özellikle ‘sistem ile ilgili çalışmanın da gündeme getirilebileceğini belirtti.
Muhalefetin kendi içinde ve birbiriyle kavgalı durumu, başta anayasa kritik süreçlerden geçilirken etkili olamama halini de gündeme getirebilir. "Anayasa için iktidar ile masaya oturulamaz"dan, "Hele bir gelsin, bakalım"a çok parçalı bir tavır ile tarif edilebilir muhalefet. Ancak iktidarın anayasa çalışmasının Meclis’te kendini "sağ"da tanımlayan partilerin katkısını alması şaşırtıcı olmaz. Tabii gerçek ihtiyaç "sağ"ın ya da "sol"un değil tüm farklılıklarıyla toplumun tamamının kendini ifade ettiği bir anayasa yapımı. Düşüncenin, ifade özgürlüğünün bu denli baskı altında olduğu bir süreçte böyle bir anayasa yapımı mümkün mü? Yanıtı belli…
Not: Neverland, var olmayan ülke anlamına gelir. Yazar James Matthew Barrie’nin Peter Pan’in maceralarını da anlattığı kurgusal yer.
Murat Sabuncu kimdir?Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |