Murat Sabuncu

02 Nisan 2023

Kılıçdaroğlu 'seccade helalleşmesini' Milli Görüş'ün kalbinde yaptı, samimiyeti alkış aldı

"Ben, ailem, eşim, çocuklarımız, asla ve asla hiçbir kutsala saygısızlık etmez, bunu da bilmenizi isterim. Hem bu benim hayat tarzıma, hayat görüşüme ve var oluşuma aykırı. Böyle iftiralardan, operasyonlardan, siz samimi Müslümanlara sığınıyorum"

Saadet Partisi'nin ev sahipliğinde düzenlenen iftar yemeğine gidiyorum. Yolda sosyal medyada "Kemal Kılıçdaroğlu seccadeye bastı" kampanyası düzenleyen iktidar yandaşlarının 'derin analizlerini' okuyorum. Trollerin, bindirilmiş kıtaların değil; samimi muhafazakârların görüşlerini merak ediyorum. O yüzden Milli Görüş'ün kalbi bu partinin tabanının da katılacağı bu iftardaki nabzı önemsiyorum. Buradaki izlenimlerimi aktarmadan önce kısa bir giriş.

Kılıçdaroğlu'nun 'bilmeden' bastığı seccade bir yanda… Bu iktidar döneminde 'bile bile' göz yumulan adaletsizlikler, yolsuzluklar, adam kayırmalar, yalanı, iftirayı içselleştirmeler öte yanda. Kılıçdaroğlu özür de diledi üstelik: "Üzgünüm seccadeyi görmediğim için, kimseyi incitmek istemem…"

Özür demişken… Erdoğan da diler aslında. Ama onun özürleri gerçek anlamda kendinin de sebebi, pay sahibi olduğu felaketlerin ardından gelir. Kendini ve yakınındakileri sıyırır helallik ister. Mesela Fetullahçılarla yaptığı işbirliğinin darbe girişimine kadar giden felaketinden sonra "Rabbim de milletim de beni affetsin" der çıkar işin içinden. Depremde üç gün devlet alanda olmaz, insanlar enkazın altında kalır yardım gelmez, kurtulanlar enkazın başında soğukta bekler, önce eleştirenleri 'not ettiğini' söyler, sonra bağımsız medya gerçekleri su yüzüne çıkarır "Depremin ilk gününde yaşananlar için helallik istiyorum" deyiverir. Ne iktidarı döneminde çıkardığı imar aflarının sorumluluğu ne devletin kurumlarının ilk anlardaki acizliğinin 'önemi yoktur' artık…

Büyük felaketlerin ardından konuşmayanlar, karnından konuşanlar, yanlışlıkla yapıldığı belli olan üstelik özür de dilenen bir konunun üzerinde iki gündür adeta 'tepiniyorlar'.

Tekrar Saadet Partisi'nin iftarına dönüyorum. Tıklım tıklım dolmuş salon. Tanıyanlarla girişten itibaren selamlaşmaya, konuşmaya başlıyorum. Necmettin Erbakan'ı siyasi hayatı boyunca takip ettiğini söyleyen bir partili "Oğlu Cumhur'da ama fikirlerini benimseyenler burada" diyor. 1974 CHP-MSP protokolünü, o protokolün 3. Maddesini hatırlatıyor:

"Kırgınlık ve acıları gidererek, bütün geçmişin bir yana bırakılmasını, karşılıklı bağışlama ve hoşgörüye dayanan kardeşlik ortamının kurulmasını ilk görev sayar."

Aradan geçen neredeyse 50 yılda yeniden kırgınlık ve acıları giderme zamanı. Kılıçdaroğlu bu konuda ne kadar büyük çaba harcıyorsa Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da aynı şekilde tüm eleştirilere de göğüs gererek 'kardeşliği' gerçekleştirmek için çalışıyor. Yaptığı konuşmada da bunun altını çiziyor:

"Siyasiler birbirlerine düşman gruplar değiller; düşmanlığı bırak, hasım bile değiller. Sadece ve sadece bir demokrasi ortamında yönetimi ele almak için bir yarışın içindeler... Biz hepimiz birbirimizi kucaklayacağız. Bir yerde anlamadığımız yanlış bir şey olduğunda ithama kalkmak, karşı tarafa saldırmak bizlerin görevi olmamalı."

Karamollaoğlu hem Kılıçdaroğlu'nu ağırlamaktan memnuniyetini ifade ediyor hem de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu da iftarı kendi il başkanlıkları düzenlese de ev sahibi olarak gördüklerini söylüyor. İmamoğlu da kürsüde konuşuyor o da kardeşliğin altını çiziyor:

"Bu yolun sonunda bütün farklılıklarımız ile birlikte, hep beraber kardeşçe yaşamaktan başka bir gaye yoktur. Millet İttifakı bu ülkede yeni bir siyaset anlayışını hakim kılmak için yoğun bir uğraş veriyor. Bizler milletin sandıktan çıkan iradesini, bir zafer ya da yenilgi gibi görmeyen, böyle görülmesine izin vermeyen bir siyasi anlayışa sahibiz. Bu sebeple 15 Mayıs sabahına bu ülkede kimse kaybetmek duygusu ile uyanmayacak. Kimse seçim kazandığı için zafer yaşadığı hissine kapılmayacak. Hepimiz, milletin iradesinin tertemiz tecelli etmesinin huzuru ile yeni hayatlarımıza adım atacağız."

Ve Kemal Kılıçdaroğlu geliyor kürsüye. Bir daha seccade konusunda üzgün olduğunu söyleyip 'samimi Müslümanlara sığındığını' belirtiyor:

"Saldırı malzemesi ettikleri fotoğraf karesi ile ilgili sadece iki kelam edeceğim. İftar organizasyonuna katıldığımız restoranda oldu bu olay. Fotoğraf çektirmek isteyenler vardı. Ben kimseyi kırmam, öyle bir alışkanlığım da yoktur. Öyle de yetişmedim, herkesi kucaklarım, herkese saygı duyarım. Fotoğraf çektirmek isteyenler vardı, salon kalabalıktı. Yerdeki seccadeyi görmedim. Şimdi o kare üzerinden operasyon yapıyorlar. Açıkça söyleyeyim, ben onların operasyonunu umursamam. Ama ben samimi olarak üzgünüm.

Ben, ailem, eşim, çocuklarımız, asla ve asla hiçbir kutsala saygısızlık etmez, bunu da bilmenizi isterim. Hem bu benim hayat tarzıma, hayat görüşüme ve var oluşuma aykırı. Böyle iftiralardan, operasyonlardan, siz samimi Müslümanlara sığınıyorum."

Kılıçdaroğlu bu sözleri söylediğinde de, salona girerken de yoğun alkış aldı. Onun deyimiyle 'samimi Müslümanlar' farkında olanların. Bu iktidarın algı yaratmadaki gücünü bilenler haklı olarak seçimlere az bir süre kala ortaya çıkan kimi hatalardan endişe ediyor. Ancak seçmen saf değil. Görüyor, değerlendiriyor. Kendini muhafazakâr olarak tanımlayan seçmen de laik olarak tanımlayan da ya da başkaları da…

Salondan çıkarken bir partili çeviriyor yolumu:

"Evinde, iş yerinde seccadesi olan, namaz kılanlar bilir.

Namaz sonrası o seccade yerde bırakılmaz, katlanır bir yere konulur hele misafir gelecekse. Misafir ağırlanacak odada da olmaz. Üstelik o seccadenin üstünde ya da yakınında bir tespih de olur."

Bir başkası sözünü kesiyor:

"Zaten lokantaymış ya orası. Yapmaz Kılıçdaroğlu herkese saygı duyuyor adam…"

Liderlerin bir arada oturduğu masanın yakınındayım. Kılıçdaroğlu, Karamollaoğlu ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu uyum ve karşılıklı saygı içinde iftar boyunca kendi aralarında ve masada sohbet ediyorlar, iyi bir diyalog gözlemliyorum. Masada liderlerin dışında Ekrem İmamoğlu, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Ömer Faruk Yazıcı, Saadet Partisi Kadın Kolları Genel Başkanı Beytiye Ekinci, Saadet Partisi İstanbul Kadın Kolları Başkanı Şule Rıdvanoğlu, Gelecek Partisi İstanbul İl Başkanı İsa Mesih Şahin eski belediye başkanı Ali Müfit Gürtuna da var. 

Saadet Partisi salonda dağıtılan menünün aynısının deprem bölgesinde, Adıyaman ve Hatay'da da dağıtıldığını duyuruyor.

Salonda ailelerin yanında gelmiş küçük evlatlar da var. Onların koşuşturmaları ortama ayrı bir neşe katıyor. Seçimlere az bir süre kala ayrışmayı değil farklılıklarla bir arada olmayı önemseyen kitlelerin, memleketin makul çoğunluğunun sayısının hiç de az olmadığını görüyorum. Üstelik bu farklı dünya görüşüne sahip insanlar bir arada buluşup birbirlerini dinlemeyi de istiyorlar. Algorimatların ya da yankı odalarının esiri olmadan birbirimizi duyabilirsek her şey güzel olacak.

Milli Görüşçülerin sosyal demokrat Kılıçdaroğlu ile iftar yapması da Kılıçdaroğlu'nun bu iftarda bir zamanlar Erbakan'ın sık tekrar ettiği "Hak gelecek batıl zail olacak" cümlesini konuşmasında kullanması da siyaset tarihi açısından önemle not edilmeli. 

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.