Arabanın içinden biraz büyücek ütü masasını omzumun üstüne aldım, eve doğru yürüyordum. Karşıdan neşe içinde konuşarak, gülerek bir çift geliyordu. Yüzlerine dikkat etmedim. Ta ki "iş başa düştü demek ki" diye bana seslenilene kadar. Durup baktım Ekrem İmamoğlu ve eşi Dilek Hanım. Rumelihisarı’nda bir üst sokağımızda oturuyorlar. Siyah eşofmanları ile yürüyüşe çıkmışlardı.
‘Sabah Aşiyan’dan finikülere bindim. Güzel olmuş. Boğaziçi Üniversitesi’nde evladı olan arkadaşlarım Üsküdar-Aşiyan deniz yolu hattı, üstüne finikülerle beraber "iyi oldu" diyorlar. "Tabii şehrin değişik yerlerinden gelenler için de iyi çözüm" dedim. Dilek Hanım "biz de yürüyerek inip finikülerle yukarı çıkacağız" dedi.
Biraz daha sohbet edip ayrıldık. Arkalarında bir araç konvoyu ya da yanlarında bir koruma ordusu yoktu. Doğal olarak uzak mesafeden takip eden bir ekip vardı ama varlıkları ile yoklukları belli değildi. Koruma adı altında topluma yaşatılanlar aklıma gelince durum hoşuma gitti.
Bir gece evvel 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında İmamoğlu’nun konuşmasını dinlemiştim. YouTube’dan takip ettiğim konuşmada şu satırları not ettim:
- "Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken, hep birlikte, yeni ve büyük bir adım daha atmaya hazırlanıyoruz. Hedefimiz belli; Cumhuriyet'in ilke ve değerleri üzerinde yükselen, demokratik ve güçlü bir devlet olacağız. Hep birlikte olacağız. Huzurlu ve zengin bir toplum inşa edeceğiz. Ve bu topraklarda yaşayan herkes hem kanunlar önünde hem gerçek hayatta, eşit ve özgür yurttaşlar olacak. 99 yıl önce çıktığımız yolculuğun, yeni ve umut dolu bir safhasındayız. Hep birlikte yeni bir başlangıcın aşamasındayız. Türkiye'nin kaderini, Cumhuriyet’in bu ülke için değerini bilen milyonlar belirleyecek. Sizler belirleyeceksiniz.
- Buradaki hanımefendiler, beyefendiler, sevgili gençler, hatta siz çocuklar; sizler belirleyeceksiniz. Milli iradeyi hiçe saymak, adil rekabete dayalı ve çoğulcu bir siyaseti ortadan kaldırmak hevesi taşıyan bir avuç insan, haddini bilecek haddini. Cumhuriyet, yöneticilerin haddini bildiği bir rejimdir. Seçilmiş olsun ya da atanmış olsun, hiç fark etmez. Bu rejimde hiçbir yönetici, yani bizler, kendisini bu şehrin ya da bu ülkenin sahibi asla göremez. Görürse, Cumhuriyet’in eşit ve onurlu yurttaşları ne yapar biliyor musunuz? Gereğini yapar ve yollar. Milletin iradesi, en güzel ve en doğru dersi verir."
Siyasi içerik olarak etkili bir konuşma. Ancak seçmen aynı zamanda aldığı hizmete de bakıyor. Sosyal demokrat belediyelerin başarısızlıklarının uzun süre genel seçimlere nasıl olumsuz etki ettiğini hatırlayalım. İmamoğlu belediyeciliği ile ilgili önce gazeteci olarak şahsi gözlemim… Gerek mesleğim sebebiyle gerek ailemin, çalışma alanımın şehrin değişik yerlerinde olmasından metroyu, otobüsü, vapuru sık kullanıyorum. Belediyenin ulaşım hizmetlerinden memnunum. Temizlik hizmetinden de aynı şekilde. 17 milyonluk bu dev metropolde elbet yapılacak çok iş ve aksaklık da olur-olacaktır. Ancak Türkiye’nin içine sürüklendiği ekonomik kriz sebebiyle en az zorunlu hizmetler kadar sosyal belediyecilik de ön plana çıkmak zorunda. Burslardan evlere giden gıda yardımlarına her biri önem taşıyor. Bu noktada benim gözlemim yetmez. Alanda yoksulluk çalışan akademi bağlantılı bir ekiple konuşuyorum. Şöyle diyorlar:
- Başlangıçta konuyu sadece gıda kolisi yardımı olarak gören-yapan belediye son sekiz aydır ‘takip sistemine’ geçti. Yani yoksulun evine bırakıp gitmek değil ailenin güçlendirilmesi, mümkünse iş bulunması, tek seferlik değil düzenli bir etkileşimde bulunulması… Bu arada Sosyal Hizmetler Daire Başkanı Nazlı Enif Dipşar’ın mahallelerde de, yerinde de yoğun çalıştığını söylüyorlar. Tanışmak ve soru sormak için not alıyorum.
- Halen tam çözülemeyen sorun olarak kreşleri gösteriyorlar. Açılan yerler var ama bekleyenler de… Özellikle yoksulluğun yoğun yaşandığı yerlerde mesela Kuştepe’de…
- CHP’nin ‘aile destekleri sigortası’ projesinde kadına doğrudan desteğin ancak yerel yönetim işbirliği ile mümkün olabileceğini belirtip bu konunun önemine dikkat çekiyorlar.
Bir diğer nokta ekmek, halk ekmek. Satış noktası sayısının artması için çaba var. Dördüncü fabrika Hadımköy’de açılıyor. İhtiyaç fazla… Önünde kuyruklar hiç eksik olmuyor.
Gelelim bir başka noktaya. Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu’nun ilişkisine. Bir süre duran "İmamoğlu, Kılıçdaroğlu’na rakip, gerekirse yeniden aday konuşmaları" yeniden gündemde.
Hem CHP genel merkezi hem İmamoğlu cephesinden aldığım birkaç not:
- İmamoğlu, Kılıçdaroğlu’na karşı tezi büyük bir çarpıtma. Tam tersine ciddi bir işbirliği var.
- Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’nun İstanbul’da kurduğu politika merkezlerinden, orada üretilen projelerden, içeriklerden yararlanıyor. (Bunların başında direktörlüğünü Mehmet Ali Çalışkan’ın yaptığı Reform Enstitüsü geliyor.)
-Herhangi bir partinin ya da liderinin ikili arasını açma ihtimalinin olmadığını söylüyorlar. Hatta ‘o lider ile Kılıçdaroğlu arasında bir tutkal görevi’ yaptığını da…
Velhasıl İmamoğlu, partinin de desteklediği biçimde adaylık yoluna koyulan Kılıçdaroğlu'na ters düşebilir miydi, hayır...
Kılıçdaroğlu, "Belediye başkanlarımız bu görevlerindeki sürelerini tamamlamalı" vurgusu eşliğinde aday olma arzusunu, partide tartışma dışına çıkaracak bir netlikte ortaya koymasaydı İmamoğlu bu bu işe soyunur muydu, evet...
CHP şu anki durumda en azından kendi içinde, adı adaylıkta geçen diğer iki isimle (İmamoğlu-Mansur Yavaş) Kılıçdaroğlu arasında herhangi bir sıkıntı-risk görüntüsü vermiyor. Kemal Kılıçdaroğlu hâlâ partide adaylık için en öne çıkan isim. Yarın bu değişir mi? Hayır denemez. Ama şurası kesin: Kılıçdaroğlu aday olsa da olmasa da CHP aday konusunda tek ses olacak. İçeride bir denge sağlandı. Bakalım 6'lı Masa'da aynı denge sağlanabilecek mi?
Murat Sabuncu kimdir?Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. Çıktıktan sonra sekiz ay gazeteyi yönetti. T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |