Benim kuşağımın büyük bir kesiminin ‘pabuç’ ile yani ‘ayakkabı’ ile tuhaf, çoğu zaman acılı bir hikayesi olmuştur. Alınan bir pabucun uzun yıllar giyilmesi, altı delinince, burnu açılınca yaptırılması, küçükken uzun süre giyilebilsin diye büyük numara alınması… Bayramdı yeni pabucun alınması… O yüzden bayramlarda alındı, hatta yatağın baş ucunda saklandı… Milyonlarca evde hâlâ öyle…
Elbet tüm giysiler ama özellikle ayakkabı sınıfsal bir göstergedir aslında… Kimi zaman siyasetin simgesidir. Bu memleketin kurucularının ya da pek çok siyasetçinin çocukluk günlerinden bugüne gelen fotoğraflar… ’Cizlavet’ten eskimiş olduğu belli olana pek çoğu aklımda… Yazarken düşünüyorum ilk ayakkabılarına bakmışım…
Ayakkabı hâlâ çoğu yerde çoğu zaman kapının önünde çıkarılır. Bu doğaldır ama bazen bir fotoğraf olur gelir önünüze… Ülkenin en önemli bürokratının kapısının önüdür çünkü. Bunu yayınlayanlar kendilerince bir mesaj verdiklerini sanırlar. İlerleyen günlerde o bürokratın yarattığı düzen dünya çapında övgüye değer olur. Fotoğraflarıyla baş başa kalırlar..
Bazen bu memleketin en has, barışçı evlatlarından birine alçakça saldırı düzenlenir. Yiter gider. Kaldırımda pabucunun altının delik olması fotoğrafı da kazınır aklınıza… Ama yüzbinler onu öyle bir uğurlar ki en büyük zenginliğin, iyilik, merhamet, birlikte yaşamı inşa olduğunu hissettirir herkese.
Bu satırları yazmamın nedenine gelince… Çarşamba günü yapılan AKP grup toplantısında, partinin lideri Tayyip Erdoğan konuşurken partili gençler bir süre bir slogan attılar: "Kemal pabucu yarım, aday ol da oynayalım."
Milletvekillerinin ve bakanların olduğu kısımda buna tek tük alkış tutan, gülen de çıktı. Erdoğan bir yorum yapmadan devam etti sözlerine… Ama benim yüreğime saplandı kaldı bu slogan. Konu sadece Kemal Kılıçdaroğlu değil elbet.
Konu ‘pabucu yarımların’ desteğiyle iktidara gelen AKP’nin artık ‘pabucu tamların’ partisine dönüşmüş olmasının göstergesi haline gelişi. Bunu elbette sadece bir sloganla anlamıyoruz. İktidarın yaptığı ekonomi-politik tercihlerden de anlıyoruz. Vergi politikalarından Hazine’den zengine aktarılan başta Kur Korumalı Mevduat uygulaması, aflar, özel krediler, pek çok icraata bakarak yapıyoruz. Büyüme rakamları içinde ‘emek kesiminin aldığı payın’ her geçen yıl küçülmesine bakarak anlıyoruz. Derin yoksulluğa, emeklinin durumuna onlara bütçeden ayrılan rakamları dikkate alarak söylüyoruz. Enflasyonu yanlış politikalarla patlatıp, bedelini yoksulların ödeyeceğini bile bile inat edilmesinden fark ediyoruz.
Bugün 3 Kasım 2022. AKP’nin iktidara gelişinin 20. yılı. Yoksulluk, yolsuzluk, yasaklarla mücadele diye iktidara gelip bu üç konuda batağa saplanmış bir yapı ile karşı karşıyayız. Kendileri ve yakınlarındaki küçük çevrenin nasıl zenginleştiklerini sosyal medya hesapları üzerinden her gün gözümüze sokan elitleriyle… Sokakla, çarşıyla, pazarla her geçen gün kopan ilişkileriyle.. Kendi oy tabanlarını korumak için ‘dini, bayrağı, vatanı, beka’yı kullanmak ve kendileri gibi olmayanları tüm bunların düşmanı, hain, terörist gibi göstermek için uyguladıkları kutuplaşma siyasetiyle…
Bitirirken önemsediğim bir araştırma şirketinin PanoramaTR’nin ekim ayı sonuçlarından çok çarpıcı bir veriyi paylaşmak istiyorum. Gelir düzeyine göre Erdoğan’a oy verme tercihleri sorulmuş katılımcılara. Düşük gelirlilerin yüzde 65’i Erdoğan’a oy vermeyeceğini söylüyor. Rakamların tamamını araştırma şirketinin prensipleri sebebiyle yayınlayamıyorum. Ama şunu ekleyeyim. Alt orta gelir, üst orta gelirde rakamlar biraz düşse de benzer bir eğilim gösteriyor. Araştırmaya göre Erdoğan’a oy verme tercihlerinde yüzde 55 ile en çok ‘yüksek gelir’ öne çıkıyor.
Önümüzdeki günler, seçime kadar olan süreç, kimlikten çok, sınıfsal bir mücadelenin yürütüleceği siyasetin öne çıkacağını gösteriyor. Bu ‘pabucu yarımlara’ dayanarak gelip ‘pabucu tamlara’ yaslanan, kendini devlet olarak konumlayan bir iktidar ile tüm pabuçları adaletle-liyakatla tam yapmak isteyenlerin rekabeti şeklinde olacak.