Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinin 2021 yılının ocak ayı başında, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından üniversiteye rektör olarak atanan Melih Bulu'ya karşı başlattıkları, arkasından atanan Naci İnci'ye karşı devam ettirdikleri direniş 1100'üncü güne doğru gidiyor. Bu direnişin ana noktası bir yandan "kayyım rektör"e karşı durmak ama daha da önemlisi özgür ve özerk bilimi korumak, iktidarın-siyasetin telkininden-baskısından korumak. Atananlar; öğretim üyelerinden kendilerince "muhalif" gördüklerini okuldan uzaklaştırmaktan mezunlarını okula almamaya, öğrenci kulüplerinin çalışma alanlarını kısıtlamaya adeta pek çok "icraata" imza attılar. Onlar baskıdan vazgeçmedi ama öğretim üyeleri de baskıya karşı koymaktan vazgeçmedi.
Bir süre önce üniversitenin "Düşünen Şehir Konferansı" adı altındaki etkinliğinden davet aldığımda büyük bir keyifle kabul ettim. Başta üniversite içinde yapılacağı duyurulan konferans "kapı"da engel çıkması potansiyeli nedeniyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Taksim'deki Sevgi Soysal Kütüphanesi'ne alındı. Prof. Dr. Mine Eder açılış konuşmasında bu konu ve üniversitede yaşananlarla ilgili şunları söyledi:
"Üniversiteyi üniversitenin dışına çıkartıp, madem bizi burada yaşatmıyorsunuz biz de üniversitenin dışında yaşayalım, onu biz dışarıda da yaşatırız mantığıyla hareket ettik. Bu toplantı serilerinde biz 'üniversite nedir, bilim nedir, sağlıklı bilgi üretiminin koşulları nedir' sorularına farklı disiplinlerden, üniversitelerden akademisyen arkadaşlarımızın katılımıyla cevaplar da üreteceğiz. İstanbul dışında da düşünüyoruz aslında bu temaları yürütmeyi. Eskişehir, Bursa gibi illerden başlayacağız. Biz anlatmaya devam edeceğiz. Mücadelemizi başka platformlarda başka şekillerde anlatarak; bıkmadan, yılmadan anlatarak ve üniversitenin toplumsal ilişkilerinde olması gerektiği gibi tartışmaları beraber yürütmeye devam edeceğiz."
Ardından Türkiye'nin ve dünyanın önde gelen tarihçilerinden şu anda Harvard Üniversitesi'nde çalışan Prof. Dr. Cemal Kafadar konuştu. Orta Doğu ve Güneydoğu Avrupa'nın modern çağın başlarındaki toplumsal ve kültürel tarihi, Osmanlı tarih yazımı konularında önemli bir referans kaynağı olan Kafadar akademisyen arkadaşlarının yaşadıklarını "işkenceye" benzetti:
"Boğaziçi Üniversitesi'ndeki arkadaşlarım, meslektaşlarım, öğrencilerim dünya çapında ses getiren, dikkat çeken, dayanışma ruhu gibi izlenen direnişin üçüncü yıldönümüne yaklaşıyor. İçinde bulundukları şartlar, içinde bulunduğumuz, şartlar maalesef giderek ağırlaştı, bunu da biliyoruz. İşini kaybedenler var, haklarından mahrum olanlar, çalışma imkânları ellerinden alınanlar var. Sürekli bir baskı, intikam hissiyle dozu giderek artırılan bir eziyet hâli. Hani marangozda bir işkence aleti vardır ya sıkıştırmak için kullanılır. Her gün kanırtılan mekanizma, böyle bir durum."
Cemal Kafadar tanıdığını söylediği YÖK Başkanı Erol Özvar'a da seslendi:
"Ben burada ayrıca Erol Özvar'a da sesleniyorum. Kendisine ayrıca da bir metin yollayacağım. Boğaziçi Üniversiteli akademisyenler, kendi okullarında, direnişe rağmen asla aksatmadıkları eğitim-bilim faaliyetleri sebebiyle okullarında yapmayı istemişlerdi haklı olarak bu toplantıyı. Ama kabul edilmedi, kabul edilmedik. Umarım Erol Özvar bir şekilde bizi duyuyordur. Duymuyorsa da ben ona duyurmayı vazife addediyorum kendime. Çok iyi tanırım kendini. Şöyle hitap etmek istemişim ve öyle yazmışım: Erol sen neler yaptığının, YÖK başkanı olarak alet olduğun zulmün neler yapmakta olduğunun farkında mısın? Burada küçük düşen bu zulüm mekanizmalarına direnen Boğaziçi Üniversitesi mensupları değil küçük düşenin kim olduğunu senin düşünmen gerekiyor. Böyle ucuz manevralarla alt etmeye ve fethetmeye çalışılan gerçek Boğaziçi Üniversitesi'nin bir türlü ele geçiremediğiniz iki önemli noktası var: İtibarı ve haysiyeti. Bu iki vasfı kazandıran değerli öğretim üyeleri, Türkiye'nin dört bir yanından gelen pırlanta öğrencileri ve dünyanın dört bir yanında okullarını temsil eden mezunlarıdır."
Cemal Kafadar şu anda Filistin konusundaki tutumları için ABD'de baskıya uğrayan Harvard Üniversitesi Rektörü Claudine Gay, Pensilvanya Üniversitesi Rektörü Elizabeth Magill ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Rektörü Sally Kornbluth'u da anarak yaşananları anlattı. Ayrıca 2024 seçimlerinden kendisine şans tanınan sağ popülist Donald Trump ile ilgili ABD'de akademi çevrelerinde konuşulan bir bilgiyi anlattı:
"Trump'ın çevresinde bulunan birilerinden meslektaşlarıma, meslektaşlardan meslektaşlara, oradan bana gelen aramızda konuştuğumuz bir konu var. Trump şu anda 2024 seçimlerini kazandığı takdirde üniversiteler ve medyada acil ne yapabilirim diye Erdoğan'ı, Modi'yi, Orban'ı çalışıyormuş."
Konferansa hem izleyici olarak hem de konuşmacı olarak farklı üniversitelerden isimler katıldı. İTÜ'den Mimar Sinan'a pek çok isim... Onların gerek konferanstaki konuşmalarında gerek aralarda yapılan sohbetlerde benzer baskılara uğradığını, bunlarla mücadele ettiklerini-etmeye çalıştıklarını da dinledim. İktidarın yapmak istediği belli: Memleketin son dayanak noktalarından bilim-kültürü de tamamen teslim alarak mevcut entelektüel çölleşmeyi artırmak, "tek ses"i yaygın kılmak. Ama bu memleketin, üniversitelerin hâlâ özgür-özerk bilgi için direnen-çabalayan bilim insanları var.
Murat Sabuncu kimdir?Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |