“İktidara gelmek ve iktidara kalabildiği kadar uzun kalabilmek hedefi pragmatizmi değerli bir silaha dönüştürür. Bu silah siyasetin doğası gereği ittifakları çağıran, kuran, rakibi müttefik müttefiği rakip yapan atmosferi içinde doğal karşılanır.”
Yukarıdaki cümleler; aralarında Tayyip Erdoğan’ın da olduğu Türkiye sağının liderlerinin en önemli özelliklerinden pragmatizmi açıklarken, akademisyen Bahadır Türk tarafından yazılan ve İletişim Yayınları’ndan çıkan “Muktedir” kitabından alındı.
Bu satırları aklıma getiren ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cumartesi günü kamuoyuna yansıyan uçakta yaptığı açıklamaydı:
“Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Yok altılı, yok on altılı masa… Bundan sonra kim bilir daha neler çıkar? Ama oy sayısı itibarıyla 'En fazla oyu alan aday seçilir' denildiği zaman seçim hızlıca tamamlanır.”
Bu açıklamayı “artık yıpranan MHP ile ilişkilerini bitirmek istediği” olarak okuyan da oldu. Haksız olmayabilirler. Aşağıda olasılıkları sıralayacağım. Ancak 50 + 1 tartışmasının yeni olmadığını hatırlatmak istiyorum. 2019’dan beri gündemde. En son bu yıl Meclis açılış konuşmasında kullandığı bir cümleden hareketle “esas amaç yüzde 50+1’i aşağı çekmek mi?” diye bir yazı yazmıştım.
O cümle şuydu:
"Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk dönemindeki tecrübelerin ışığında ortaya çıkan iyileştirme ihtiyacını da yeni anayasa çalışmaları kapsamında değerlendirebileceğimizi ifade etmek istiyorum. Böylece, yeni anayasayla birlikte yönetim sistemi tartışmalarını ilanihaye sona erdirme imkânı bulacağız."
1 Ekim’deki bu cümleden 18 Kasım’daki cümleye. Gelin adım adım bu çıkışın ne anlama gelebileceğini tartışalım.
-Yüzde 50+1 “partileri birbirine ihtiyaç duyar” hale getiriyor. AKP içinde giderek büyüyen bir grubun özellikle MHP’ye ihtiyaç halinden şikâyet ettiği biliniyor. İçişleri’nde ve yargıda ağırlığın MHP’ye doğru kaydığı tespitleri yapılıyor. İçişleri Bakanı değiştikten sonra yapılan operasyonlar, bu operasyonların dokunduğu noktalar her geçen gün daha da açık tartışılıyor. Erdoğan, her ne kadar “Yok altılı, yok onlu masa” diye sorunun muhalefette olduğunu ima etse de kendisinin de HÜDA PAR’dan Yeniden Refah’a çoklu ihtiyacı ortada.
-Yalnız burada bir soru var. Yüzde 50+1’in seçimi 2028’de. Bugünden tartışmanın anlamı ne olabilir? İlk akla gelen yapılmak istenen anayasa değişikliği. Muhalefeti, en azından bir kesimini “tek başına yarışa girme konusunda hem yerel hem genel seçimler için ikna edebilme” çabası olamaz mı? Özellikle muhalefetteki iki parti, yerel seçimler dahil ittifak yapmaları için motive edilmeye çalışılıyor.
-Başka bir soru. 50+1 olmasa da en çok oyu alacak bir isim lazım. “Normal şartlar altında” Erdoğan, 2028’de aday olamayacak. Hakan Fidan’dan Selçuk Bayraktar’a “liderlik için adı anılanlar” var. Ancak anayasa değişikliği içine eklenecek bir madde ya da süreçte ortaya konulabilecek bir değişiklikle Erdoğan’ın yeniden adaylığı söz konusu olabilir mi? Benim buna yanıtım “Evet.”
-Peki, Erdoğan "yüzde 50+1’den vazgeçmekten" vazgeçer mi? O da mümkün. Ama bu MHP ile kendisinin elinin güçlü olduğu yeni bir pazarlığı gündeme getirebilir. O da Kürt sorununda yeni bir çözüm kapısının açılması. Bu konuda arayışlar var mı? Olumlu sonuçlanmayan bir görüşme var. Ama yenileri de olabilir.
-Başta İstanbul olmak üzere Erdoğan’ın geri almak istediği büyükşehirler yüzde 50+1 olmadan, yani yerel seçimlerde MHP’siz kazanılabilir mi? Bu da çok zor gözüküyor. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin milletvekili seçimlerinde olduğu gibi son dakikada karar değiştirebilmesi elbette mümkün.
Bitirirken…
Her geçen gün daha çok insan yeni İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın döneminde yerli-yabancı mafyaya başlattığı operasyonlarla ilgili şu soruları soruyor: “İyi de bunlar daha önce neden yakalanmadı, nasıl burada yuvalandı, yıllardır nasıl yaşadı?” Bu soruların yanıtına yaklaşıldıkça ya da bilinenler açıkça konuşulmaya başlandığında ucunun dokunduğu yer ve yerler siyaseti de yeniden şekillendirebilir.
Yargıdan ekonomiye büyük bir bunalım içinde, mevcut anayasasına uyulmayan Türkiye’de, yeni anayasa ne şekilde olacak? Demokrasinin, çok sesliliğin olmadığı bir ülkede anayasa yapılabilir mi? Pragmatizm her zaman kurtarıcı mıdır?
Murat Sabuncu kimdir?Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |