Murat Sabuncu

07 Ekim 2020

Erdoğan'ın hikâyesi gerçekten bitti mi?

Erdoğan lider olarak güçlü mü güçsüz mü şu anda?

Bir süredir Türkiye'nin görüşlerine saygı duyulan kesimlerinde bir cümle dolaşıyor: Erdoğan'ın hikâyesi bitti. Siyasi olarak söylediği - söyleyeceği, ülkenin geleceğine dair yeni bir şey yok.

Gerçekten böyle mi? Tayyip Erdoğan'ın hikâyesi bitti mi? Bu soru önemli ve yanıtlanması gerekli, çünkü bu kabul pek çok diğer etkenin dışında muhalefetin vizyonunu da belirliyor. "Hiçbir şey yapılmasa da gideceklerden", başta dış politikada iktidarla aynı çizgide durup "tartışma çıkarmadan" seçimlere gidip kazanma umuduna…

Benim cevabım Erdoğan'ın hikâyesi bitmedi, her gün yeni bir hikâye ile çıkıyor halkın karşısına, ürettiği hikâye ile ilgili olarak ihtiyaca göre "ilişki - birliktelik kurduğu" gruplar, kişiler değişiyor sadece. Üstelik dönemsel olarak kendi iktidarının devamı için birliktelik kurduğu gruplarla ilgili de tabanını ikna gücüne sahip. Gün geliyor "PKK ile silahların bırakılmasını içeren" bir süreç için masaya oturuluyor. Gün geliyor "masa devriliyor", "güvenlikçi" bir yaklaşımla "milliyetçi gruplarla' yan yana geliniyor, tabanda kısmi kayıp olmasına rağmen 25 - 30 bandında bir çekirdeği kaybetmiyor. Üstelik Türkiye'nin en ağır ekonomik krizlerinden birinin yaşandığı bir süreçte. Hukukun tamamen siyasallaşması ya da demokrasinin kayıplarını saymıyorum bile.

Erdoğan'ın şu andaki hikâyesinin önce özetini yapayım sonra bunun teorik olarak anlamı üzerine bazı alıntılar kullanacağım:

Erdoğan içeride Türklüğü ve İslamı referans alan, dışarıda başta yakın coğrafya üzerinde adı konmamış "yeniden Osmanlı etki alanı" yaratma (bunun gerçekleşeceğine tam anlamıyla inancı olmasa da) hayalini kuruyor, birbirini besleyen iç ve dış hamleleriyle, memleketin yeni hikâyesi olarak toplumun önüne "Türk - Sünni - devletçi" bir yapıyı koyuyor. Bunun alıcısı var mı? Şu anda yapılan anket sonuçlarına göre evet. 

Prof. Hamit Bozarslan şu anda yaşanan süreci şöyle tarif ediyor:

"Hareketlilik rejimlerinde lider tek referans olarak kalıyor. Türkiye'de sanıyorum böyle bir olgu var, kurumların imha edilmesi, meşruiyetin somut olarak somut bir insan olan lidere, soyut olarak da soyut bir olgu olan tarihsel misyona aktarılması. Malazgirt'ten başlayan ve ebediyete kadar devam edecek olan, 2071'de yeniden başlatılacak olan Türklüğün tarihsel misyonu; bu soyut kategori." (Kaynak: Evrensel Gazetesi söyleşisi)

Tarihsel süreçleri kendi siyasetine uygun hale getiren, başta Atatürk Cumhuriyet'in kurucularını, onların ürettikleri değerleri çoğu zaman "yok sayan", başarı ve iyilikle dolu miladı kendi liderliği - yönetiminde cisimleştiren bir anlayış. Bu cisimleşmede "siyasette uğradığı haksızlıklardan kadınların başörtüsü ile üniversiteye gidememeleri" gibi "mağduriyetlerini" kitlesiyle ortaklaştırabildi. Son dönemde pandemiden ekonomik krize yaşananlar, genç seçmenin "özgürlüklerle" ilgili talepleri mobilize ettiği kitlelerde bir kopma yaşattı. Peki Erdoğan lider olarak güçlü mü güçsüz mü şu anda? Yanıtlardan biri Hamit Bozarslan'ın söyleşisinden alınabilir. Bozarslan Erdoğan'ın "2000'lerde her şeye rağmen demokratik meşruiyeti olan bir lider olduğunu, değişik katmanlara hitap edebildiğini, o tarihte kendi partisi içinde denge ve kontrol mekanizmalarını imha etmediğini" hatırlatıyor. Ancak bugün Erdoğan'ın "söylediği son söz tek meşruiyet kaynağı olsa da fiiliyata geçmesi için bileşenlere ihtiyacı" var. O bileşenler de " MHP, ulusalcılar, Süleyman Soylu, Mehmet Ağar. Ve "bütün bu bileşenlerin her biri kendi manevra sahalarını oldukça genişletmekte o yüzden Erdoğan son tahlilde son derece güçlü ve aynı zamanda son derece zayıf."

Erdoğan'ın hikâyesi…

Bir yanda "devleti partileştirirken, devletin yıllardır çizdiği sınırlara hapsolan", sık sık yeni söz ve söylemlerle inşa ettiği kitlesine son süreçte "Türk - Sünni - Osmanlıcı" bir gelecek vadeden bir dil…

Öte yanda hukukun sınırlarının bulanıklaştığı, yok olduğu, muhalefetin, ona karşı olanların eldeki propaganda aygıtlarının gücüyle özgürlüklerinden edildiği, geniş kitlelerin ötekileştirildiği, demokrasinin mumla arandığı, bunun "memleketin bekası için" olduğu tezinin tekrarlandığı bir alt metin…

Hikâye bir kısmıyla "bildik"… Ama yine - yeniden yazılmaya devam ediliyor. Ve Erdoğan'ın hikâyesinin "bittiğini' düşünmek - söylemek en çok Erdoğan'a yarıyor.



Not: Yarın yine çok popüler bir konuda biraz daha farklı bakarak "Kemal Kılıçdaroğlu"nu beğenmemenin dayanılmaz hafifliği"ni yazacağım.