Murat Sabuncu

31 Ocak 2025

Erdoğan’dan İmamoğlu’na, ‘aynı yollarda’ 25 yıl sonra bir otobüs hikâyesi; Çağlayan’da yeni bir dönemin adımı atıldı

Otobüs değişmiş içinde olanlar da ama zulüm aynı. Dün otobüste eşinin yanında Emine Hanım, bugün otobüsün üstünde Dilek Hanım. Dün slogan, “Bu şarkı burada bitmez”; bugün, “Kurtuluş yok tek başına"… Bugün benim Çağlayan’da gördüğüm kalabalık gelecek adına olumlu anlamda çok şey söylüyor

Cuma sabah erken saatler... Saat 10.00’da başlayacak Ekrem İmamoğlu ifadesi için Çağlayan Adliyesi’nin önü alana her yönden gelen insanlarla dolmaya başlanmış. CHP örgütlerinden gelenler de var… Onlar genelde otobüslerle gelmiş, polis TOMA’ları yolun bir kısmını kapattığından sıkışan trafikte inip alana yürüyor. Bir kısım metro ile gelmiş. Alanın girişinde bayraklar, İmamoğlu maskeleri, som dönemde en sık tekrarlanan slogan olan ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’ yazan küçük pankartlar dağıtılıyor. Etraftaki çay bahçeleri, kafeler dolmuş... Eski yeni belediye başkanları, milletvekilleri kadar partinin üyesi olmadığını ama destek için geldiğini söyleyenler var. Birbiriyle konuşuyor, dertleşiyor, hukuktan ekonomiye sıkıntılarını anlatıyorlar. CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik alanı baştan sona hiç durmadan dolaşıyor. DİSK önlüklü emekçiler orada...

Gazeteci İsmail Saymaz’ın ‘İmamoğlu’nun ifadesini alacak savcı değişti Akın Gürlek izne çıktı’ haberini paylaşmasıyla, dışarıda sebeplerinin ne olabileceği üzerine tartışmalar başlıyor. ‘Ahmak’ davasındaki istinaf heyetinin değişiminden Beylikdüzü’ndeki başkanlığı dönemiyle ilgili davada duruşmaya bir gün kala savcının rapor alışı akıllarda.

Hafta içi, çalışma günü saatleri. Ama çok sayıda insan burada. Alanda çalışmayı önemseyen-seven bir gazeteci olarak şu izlenimimi aktarabilirim: Son dönemde gördüğüm en heyecanlı kalabalık.

İmamoğlu ifade işleminden sonra alandaki kalabalığa hitap edecek. Beklenti bu. Kalabalığın toplandığı alana (Adliye’nin tam karşısı) otobüsün girmesine izin verilmiyor. Otobüsün durduğu alana da kalabalığın geçişine yer yer geçit yok. CHP’li vekiller polisin kordonunu açmaya çalışırken, aradan diğer katılımcılar da geçmeye çalışıyor kimi alanda arbede çıkıyor. ‘Biber gazı sıkılıyor, kalkanlarla kalabalık itiliyor itiş kakış yaşanıyor.’ Çok büyümeden özellikle CHP’li yöneticilerin anonsları ve çabalarıyla ortam yatışıyor.  

Az sonra İmamoğlu, eşi Dilek Hanım ve Mansur Yavaş otobüsün üstünde. Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışmalarının yaşandığı süreçte iki ismin yan yana duruşu önemli. İkisi de bir arada oldukça önemli bir gücü ifade ediyorlar. Konuşmalar da önemli. Yavaş’ın şu cümleleri kritik, ilk kez bu kadar açık net sistemi eleştiriyor:

"Size, İstanbul'a geçmiş olsun; demokrasimize, hukuka geçmiş olsun diyemiyorum. Geçmemeli. Birkaç aydır yaşadığımıza bakılırsanız, en ufak demeç, tweet gece evden alınmaya vesile oluyor. Türkiye'yi açık hava cezaevine çevirmek istiyorlar. İnsanlar serbestçe fikirlerini söylemeliler. Tweet ortada, bir yere gitmiyor, suç olup olmadığına savcı da karar veremez, iddia eder açar davayı, yargılama sonunda varsa biri ceza çeker. Apar topar alınıp tutuklanması yanlıştır. İnsanların hürriyetini kısıtlayamazsınız. Hukuktan ayrı karar alamazsınız."

Ve ardından ekliyor: "Bir tweet atıyorsunuz altına birileri Silivri soğuktur yazıyor. Bunun espri olmadığını utanç verici bir şey olduğunu bilmeliler. Madem orası soğuk, madem hukuksuzluk var, Silivri cezaevi kapatılmalı. İktidar olduktan sonra kapatacağız."

Mansur Yavaş’ın iktidarın siyasi kararlarıyla simgeleşen bu yeri hakkındaki çıkışı çok önemli.

İmamoğlu da şunları söylüyor:

"Ne dedi Cumhurbaşkanı, turpun büyüğü heybede. Turpun büyüğü heybede demek ne demek biliyor musunuz? Ben soruşturma seviyesinde olan bu dosyaların her sayfasını biliyorum demek değil midir? Cumhurbaşkanı'nın böyle bir dosyaya bakabilme, inceleyebilme hakkı var mı? Ona rağmen diyorsun ki, 'Ben davayı takip ediyorum, endişeli bunlar.'. Geçmişte soyunduğun gibi bu davanın da savcılığına soyunuyorsun. Biz aldatıldık diyenlerden usandık. Aldatıldık diyenlerle işimiz yok, biz aldatılmayız. Yanlışı yap, sonra aldatıldık de. Buna müsaade etmeyeceğiz. Milletin yoksulluk içine gömülmesine vesile oldunuz. Adil bir sistem, yargı bağımsızlığı için mücadele edeceğiz."

İmamoğlu polislerle halkın karşı karşıya getirilmesini de eleştiriyor. Cesaretli bir konuşma yapıyor. ‘Sandık çağrısını’ yineliyor.

Tüm bunlar yaşanırken… Aklıma 25 yıl önce yaşananlar geliyor. Özellikle bir fotoğraf… Yer yine İstanbul, kişi yine belediye başkanı, konu yargı. 1997 yılında Siirt’te mitingte yaptığı konuşma yüzünden dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan yargılanıyor ve 1999 yılında hapse yollanıyor. Bir şiirden hapis yaratan günler. Erdoğan dört ay kalacağı Pınarhisar’a çift katlı bir otobüsle gidiyor. Yollar kalabalık, polis kalabalığı ‘yarmaya’ çalışıyor. Otobüste Erdoğan’ın yanında eşi Emine Hanım oturuyor. Araçta siyasetteki yol arkadaşları. Gazeteler o gün şöyle yazıyor:

"Tayyip Erdoğan eşi Emine Erdoğan ile birlikte Pınarhisar'a götürecek olan iki katlı otobüse bindi. Otobüs izdiham nedeniyle ilerlemeyince polisler kalabalığı yarmak zorunda kaldı. Erdoğan otobüsten halkı selamlarken çevredeki işyerlerinde ve binalarda bulunan halk Erdoğan'a alkışlarla sevgi gösterisinde bulundu. Konvoyda yüzlerce aracın bulunması nedeniyle, Fatih sokak ve caddeleri ile Vatan Caddesi'nde trafik adeta kilitlendi. Erdoğan'ın konvoyu, saat 14.30'dan itibaren, Vatan Caddesi üzerinden TEM Otoyolu'na çıkarak, kornalar eşliğinde Pınarhisar'a doğru yol almaya başladı. Erdoğan'ın konvoyunun geçeceği güzergahtaki üst geçitlere de vatandaşların "Bu şarkı burada bitmez" yazılı bez afişler astığı dikkati çekti."

Pankart haklı çıktı. ‘Şarkı bitmedi’, Erdoğan yargının kararlarına ‘muhtar bile olamaz’ haberlerine rağmen başbakan, cumhurbaşkanı oldu. Ancak kendine ‘yargı yoluyla yapıldığını söylediği’ her türlü haksızlığın kat kat fazlası yıllardır gazetecisinden siyasetçisine toplumun her kesimine yapılıyor.   

Aradan geçen çeyrek asırda bugün artık yargı neredeyse tamamen iktidarın yanında.

İsim değişmiş yöntem aynı.

Otobüs değişmiş içinde olanlar da ama zulüm aynı.

Dün otobüste eşinin yanında Emine Hanım, bugün otobüsün üstünde Dilek Hanım.

Dün slogan, “Bu şarkı burada bitmez”; bugün, “Kurtuluş yok tek başına"…

Ekrem İmamoğlu henüz hapis yolunda değil ama ona siyaset yasağı belki de hapis yolun açacak davalar ilk derece mahkemelerden İstinaf’a değişik yerlerde bekliyor. Bugün benim Çağlayan’da gördüğüm kalabalık gelecek adına olumlu anlamda çok şey söylüyor.

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.