Türkiye S-400 satın alma noktasında artık geri dönülmez noktaya geldi. ‘Yunanistan’ın yaptığı gibi alır ama sandıktan çıkarmadan, üçüncü ülkeye yollar’a kadar ortaya konan tezler Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Rusya ile ortak S-500 üretilebileceği açıklamasıyla boşa çıkmış oldu. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da ‘S-400 done deal (anlaşma tamam) ABD’liler ise ‘no deal is a done deal’ (hiçbir anlaşma bitmiş değildir) dedikten sonra şunu ekledi:
“Türkiye ABD’nin CAATSA yaptırımlarının hayata geçmesine yönelik hazırlık da yapıyor.”
ABD’nin - NATO’nun Türkiye’nin Patriot talebini görmezden gelmesinin ne kadar müttefikliğe sığdığı tartışmasını bir kenara bırakıp soralım. Akar’ın bahsettiği ‘hazırlık’ ne içeriyor? Türkiye NATO ittifakından ayrılmayı mı düşünüyor? Türkiye 68 yıl önce Demokrat Parti iktidarı sırasında 1951 yılının Eylül ayında NATO’ya kabul edildi. 18 Şubat 1952’de 5886 sayılı yasa ile TBMM NATO anlaşmasını onayladı. İlginçtir, Türkiye NATO şemsiyesine girme ihtiyacını o zamanki adıyla SSCB’nin 1925 yılında yapılan saldırmazlık paktını 1945’te yenilememesi üzerine hissetmişti. Ve NATO’ya giriş bir savaş sonrası, Kore Savaşı’na Türkiye’nin katılmasıyla mümkün oldu. Bugün SSCB’nin mirasçısı Rusya ile özellikle savunma-silah alımı noktasına gelinen ilişki Türkiye’nin NATO ile ilişkilerini sarsan noktaya geldi. Ve yine bir savaş ortamında, Suriye savaşında yan yana durulan Rus-İran ittifakı Batı’dan NATO’dan uzaklaşan yeni bir kampın kuruluşunun belki de adımlarından biri oldu.
Türkiye-Rusya ilişkilerini sadece savunma sanayi açısından irdelemek yetersiz olur. Türkiye enerji güvenliğini de Rusya’ya emanet etmiş durumda. EPDK verilerine göre Türkiye 2016’da 46.3 milyar metreküp, 2017 yılında 55.2 milyar metreküp, 2018’de 50.3 milyar metreküp doğalgaz ithal etmiş. Bu ithalatın yüzde 50’si Rusya’dan karşılanmış. Rusya’yı yüzde 7 ile İran takip etmiş. Azerbaycan, Cezayir, Katar yüzde 4’ler civarındaki doğalgaz satın alınan diğer ülkeler.
Gelelim AKP’nin ‘Türkiye’nin enerji güvenliği-sürdürülebilirliği’ açısından şart gördüğü nükleer santral işine. Türkiye burada da, (Akkuyu’da) Rusya ile işbirliği yapıyor. Batı’ya giden enerji iletim-boru hatlarında da… Ne var bunda komşusu ile iyi ekonomik ilişkiler geliştirmiş diye okuyabilirsiniz. Ya da enerjide bir ülkeye bu kadar bağlanılır mı diye de düşünebilirsiniz.
Türkiye’nin Suriye politikasından devam edelim. 2017 Mayıs’ında Astana’da İdlib konusunda Rusya ve İran ile bir anlaşma yapıldı. Türkiye burada yaşayan cihatçı grupları ‘kontrol altına alacak’, rejim de buraya müdahale etmeyecekti. Ancak işler istenilen gibi olmadı. Bölgedekiler Suriye Ordusu ile çarpışmaya devam etti, Rus hava üssü hedef alındı. Bunun üzerine Suriye Ordusu ve Rusya (biraz da Türkiye’yi S-400’ler konusunda sıkıştırmak için) bölgede operasyonlara başladılar. Bu sadece Türkiye’yi masada zora sokmayacak aynı zamanda yeni büyük bir göç dalgasına sebep olabilecekti. Şimdilik İdlib’de bir sessizlik hakim ama ne zaman hangi şartta tekrar karışır bilinmiyor. Türkiye başta İdlib ve Suriye’nin kuzeyi aslında Rusya’nın istekleri ile kendi bakışı arasına sıkışmış durumda. Şu an güçlü olanın Rusya’nın sözü geçiyor. Geçen hafta yayınlanan L’Express mevcut durumu “Erdoğan Putin’in pençeleri arasında” başlıklı bir haber/analizle yazıya döktü.
Enerjiden, ülkeyi savunacak silah tercihine, oradan Suriye politikasına dek Rusya eksenine girmiş bir Türkiye. Öte yandan ABD’nin giderek artan baskısı:
ABD'de Senato'ya bağlı Silahlı Kuvvetler Komisyonu, 2020 yılı için 750 milyar dolarlık savunma bütçesi tasarısını açıkladı.
Reuters Haber Ajansı’nda yer alan habere göre, bu tasarı ABD için daha fazla sayıda F-35 savaş uçağının yanı sıra, Rusya ile yaptığı S-400 savunma sistemi anlaşmasından vazgeçmediği takdirde Türkiye'nin F-35 programına ortaklığına son verilmesini içeriyor. (Kaynak: BBC/T24)
Gelelim ekonomiye. Türkiye dış politikada savruldukça yukarı sıçrayan döviz kuruyla sarsılanlara. Mesela özel sektöre. Merkez Bankası İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine bir bakalım. Özel sektörün yurt dışından sağladığı uzun vadeli kredi borçlarına. Nereden alınmış 230 milyar dolar civarındaki bu krediler? Borçların 110 milyar doları Avrupa ülkelerine, 20 milyar doları ABD’ye. Rusya’ya (Avrupa içinde sayılıyor) borç 1 milyar dolar civarında.
Türkiye gerek borçlanmada gerek doğrudan yatırımda Batı ile ABD ile yakın ilişki içinde. Türkiye’nin NATO ile ABD ile köprüleri atması bırakın yaptırım konusunu başta ekonomi ülkeyi derin bir şekilde sarsabilir. Savunma Bakanı Akar ve tabii iktidar umalım ki hazırlıkları sağlam yapıyorlardır. Türkiye’yi yönetenler eğer kamp değiştirmeyi hedefliyor/göze alıyorlarsa bir planları vardır diye düşünmek istiyor insan. Ve tabii en çok da ‘demokrasi-hukuk konusunda’ zaten kanayan yaranın yeni bir ittifaka yönelmeyle kangren haline gelmesinden korkuyor.