Diyarbakır
Diyarbakır Sur'da bir kahvaltı evi. Üzeri tabaklarla dolu bir sofra. Masada en çok rağbeti "kavurmalı yumurta" görüyor. Burada "murtuğa" da (tereyağı ve unla yapılan bir yumurta şekli) şılkana da (bal ya da reçelle yenilen sac üzerinde pişen bir tür hamur işi) ve mahlepli çörekler de çok lezzetli. Günlerden cumartesi. Önce masalar boş ama zamanla doluyor. "Genelde işler çok parlak değil ama o gün hareketli." Böyle diyor çalışanlar. Gencecik bir ekip var hiç durmadan çalışıyor. Cıvıl cıvıllar. Birkaç görüşmem var. Az oturuyorum. Çıkarken gözüme duvardaki büyük bir duvar resmi çarpıyor. "Selvi boylum al yazmalım" filminden "sevgi neydi, sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti" yazısı. Ve Türkan Şoray ile Kadir İnanır'ın çizimleri. Notlarım arasına koymak için fotoğraflarını çekiyorum.
Bir delikanlı yaklaşıyor yanıma. Başıyla duvarı işaret edip şöyle diyor:
- Kadir Abi çok iyi abidir.
- Kesinlikle…
- Bizi sever.
- Sizi herkes sever.
- Yok abi bizi herkes sevmez.
Göz göze geliyoruz. Söylenecek çok şey var. "Bu topraklarda yaşayan hepimiz biz'iz, biz bizi severiz geçiyor aklımdan. Ağzımdan kelimeler çıkmıyor. O masasına gidiyor ben ara sokaklardan geçip Demir Otel'in önüne çıkıyorum. Az sonra bir arabada Diyarbakır'ın bir başka tarafındaki buluşma yerine gidiyorum. Kayapınar'daki Leman Kültür Merkezi'ne. Kapının önündeki kocaman Bezgin Bekir "heykeli"ne bakıp gülümsüyorum. Orada da Türkiye ve bölge siyasetini yakından izleyen dostlarla oturuyorum. Saat 11 gibi (10 Ekim Cumartesi) önümüzden Ali Babacan'ın konvoyu geçiyor. Masamızdakilerin yorumu şu: Ahmet Davutoğlu'nun konvoyundan daha fazla araba var otobüsün arkasında. Şehre geleceklerini daha iyi duyurdular. Babacan'ın söyleyeceklerine daha çok kulak kabartılar. Davutoğlu çok çalışıyor ama burada işi zor. 7 Haziran - 1 Kasım 2015 arasını, Sur'u Toledo'yu unutmak mümkün mü?
Sokaklardayım. Tanıyıp yanıma konuşmak için gelip "çay ısmarlayan da" var. Benim gidip çayını içtiklerim de… Her söyleneni not defterine kaydediyorum. Kürt sorunu üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan aynı zamanda üniversitede ders de veren önemli bir isim, politikacıların da bulunduğu bir ortamda muhalefet üzerine şöyle bir analiz yapıyor:
"Benim görebildiğim, taban partilerden, liderlerden daha ileri noktada. Muhalefet kendine yapay sınırlamalar koyuyor, iyi bir hedef koyunca halkı ikna edebiliyorsunuz. Türkiye hukuki açıdan, iktisadi açıdan, siyasi açıdan geriye gidiyor. Bu parametrelerin hepsinin işlediği bir yerde muhalefetin iktidara karşı bir söylem geliştirememesi, bizim en azından muhalefet sorunu olduğunu görmemizi gerektiriyor. Özellikle dış politikada, iktidarın dilinin, hizasının dışına çıkmak gerekiyor. Türkiye'de milliyetçilik yarıştırarak kimse Erdoğan'ı geçemez."
Peki bölgede Erdoğan tamamen bitti mi? Bunun yanıtı "Gücü azalsa da hala destekleyen bir kitle" var. Yüzdesi ne kadar bunu söylemek spekülatif olur. Ama alanda çalışan DEVA Partisi'nin il teşkilatından bir gencin anlattığını aktarayım:
"Bizler AKP tabanından buraya geçiş yaptık. Bizim partiye gelenler var ama bu çok hızlı değil. Babacan'ın şehre gelişini duyurmak için gezdiğimiz, eskiden görüştüğümüz isimler arasında bize kızan, tepki gösterenler de oldu."
Soruyorum şehirde konuştuklarıma. Nedir Erdoğan'a azalsa da hâlâ verilen desteğin sebebi. "Sadece din olarak tarif etmek yeterli değil. Hâlâ 'sadece Kürt sorunu değil, başka sorunlarda da çözecek adamdır o' diyenler var" yanıtını alıyorum. Erdoğan'a kızgınlık var ama sanki "Devlet Bahçeli o kızgınlığın bir kısmını üzerine alarak" bir misyon üstleniyor. Bölge siyasetinde ismi bilinen bir siyasetçi "Oy vermese de HDP seçmeninin bir kısmında bile Erdoğan gerekirse büyük kararlar alır" diyenler var diye anlatıyor.
Babacan'ın Diyarbakır kongresindeki konuşmasını, esnaf ziyaretini takip ediyorum. Erdoğan'a giden oyları alabilir mi? Görüştüklerimle, gördüklerimle beraber yanıtım: "Şu anki söylemi istikrarlı bir şekilde devam ettirirse bir süre sonra, ama hemen değil…" Zaten medya ambargosu öyle bir haldeki Diyarbakır gibi politik bir ilde Ali Babacan'ın parti kurduğunu bilenler yüzde 50, DEVA Partisi Babacan ilişkisini doğru tarif edenler bunun yarısı.
Peki CHP? Diyarbakır'da parti ya da liderinden çok başka isimler üzerinden gidiliyor. Üç isim çok anılıyor: Sezgin Tanrıkulu, Canan Kaftancıoğlu ve Selin Sayek Böke… Kimi zaman isimlerin başına "CHP'li diye eklendiğini de" belirteyim. Ama kurumsal olarak ciddi bir varlık hissedilmiyor. 2019 Haziran seçimlerinden sonra Ekrem İmamoğlu ile ilgili de bir heyecan yaşanmış ama şu aralar pek adı anılmıyor. CHP ile ilgili önemli bir analiz şöyle yapılıyor: Parti 10 yılda henüz oya dönüşemese de (son İstanbul seçimleri hariç) "Kürtlerle ve muhafazakârlarla barışan bir yapıya" kavuştu. Bu CHP'yi bu kesimler için konuşulabilir - ittifak yapılabilir hale çevirdi.
Gelelim HDP'ye… Tartışmasız Diyarbakır'daki en güçlü parti. Ancak "daha aktif olmasını bekleyenler" var. "Ne demek aktif olmak?" diye soruyorum: "Daha çok ses çıkarmak" diyorlar. "Düzenli açıklama yapıyorlar, soruşturmalar, tutukluluklar" diyorum. "Haklar konusunda sonuç alsınlar" diyorlar.
Aynı masalarda, farklı görüşler de dillendiriliyor. Ancak çoğu masada ortak bir görüş var: Selahattin Demirtaş çıkınca her şey daha iyi olacak. "Yakın zamanda çıkmasını bekliyor musunuz?" diye soruyorum. Pek çoğu "Yakında değil ama çıkınca değiştirecek biliyoruz" diyor.
Diyarbakır'dan görüşme - izlenimlerim böyle. Bir özet yap derseniz:
Demirtaş hapiste ama oradan dışarıya verdiği mesajlarla güçlü ve güçleniyor. Kürt sorununun çözümünde de demokrasi ittifakında da kilit isim olmaya çalışıyor olabilir.
Erdoğan gücünü artık halktan değil "devletten" alıyor. Oylarında azalma var. Ama bu azalma Diyarbakır'da bile yavaş oluyor. Zaman içinde Erdoğan'ın oylarından almaya en yakın parti DEVA gözüküyor, Gelecek Partisi çalışıyor ama "2015 bagajı" çok ağır.