Murat Sabuncu

16 Şubat 2023

Deprem notları Adıyaman: Ah kardaş bir şehir ölür mü, Türkler Ermenilerin, Ermeniler Türklerin doktorudur

Ermeniler Türklerin doktoru, Türkler de Ermenilerin doktoru. Bunun dışında doktor, ilaç, hekim yok. Diyalog tek reçete

ADIYAMAN 

Bak arkadaş buranın adı Vadi-i Leman idi bir zamanlar. Güzel vadi yani. Şimdi ne güzellik kaldı ne vadi…Ah kardaş bir şehir ölür mü, ölüyor işte…  

Şehirde duyduğum pek çok acı cümle içinde en canımı yakan. Vadi-i Leman, Adıyaman… Ölen şehir… Peki abartı var mı? İnan olsun yok. Sarsıcı görüntüler… Şehir merkezinin yüzde 80’i yok artık… Atatürk Bulvarı, Alitaşı, Sümer evler,  Kapı Camii, Yunus Emre, Turgut Reis, Yeni Mahalle, Mimar Sinan, Barbaros evlerin çoğu yıkılmış, geri kalanlar oturulacak gibi değil.

Şehrin ilçe ve köyleri. Gölbaşı yarısı yok. Harmanlı beldenin tamamı yıkılmış.

CHP Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere ile karşılaşıyorum. İlk günden beri yardım organize etmeye çalışıyor. 10. gün; hâlâ çadır sorunu büyük, hâlâ ısınma problemi var, hâlâ tuvalet ve hijyen sorunu var, hâlâ gıda düzenli bir şekilde dağıtılamıyor.

Bir örnek vereyim. Adıyaman Valiliği’nin karşısındaki geniş bulvar. Sağlı sollu yıkıntı, iş makineleri çalışıyor, çıkan tozların üzerinden sürekli araçlar geçiyor. İşte tam bu gidişli - gelişli yolun ortasına açığa iki döner tezgahı kurulmuş, toz içinde dağıtım yapılıyor. O ‘tozlu döneri’ bulanlar şanslı. Şehrin çoğu yerinde gıdaya ulaşım çok zor.

Şehrin içi adeta kıyamet yeri. Herkes bir yere yürüyor, herkes sürekli bir eksiğini arıyor. Yıkılan evinin önüne, gıda dağıtılan yere, çadıra ah ille de çadır aramaya… Öyle bir soğuk ki burası… Yerinizde duramıyorsunuz. Çadır şart… Geçen gün CHP’li vekiller gece yarısına doğru toplu olarak AFAD’a gidiyor. İçeride sadece 250 çadır var dışarıda yaklaşık 5 bin kişi bekliyor. Çıkıp uyarmıyorlar bile…

Ya kayıplar, enkaz altında kalanlar… Abdurrahman Tutdere’ye göre açıklananın en az iki üç katı…Enkazdan ölüsünü çıkaranlar bir battaniyeye sarıp gömmüşler. Hatta kendisi bile üç akrabasını…

"İlk günler feryatlara yetişemedik; devlet, vali, hatta biz milletvekilleri" derken gözleri doluyor…

Bu arada ilk günlerden itibaren Karadeniz illerinden kalkıp yardıma gelen gönüllüler buradaki pek çok insanın dilinde.  

Ya gidenler, göçenler. 240 bin idi şehir merkezindekilerin sayısı 150 bini gitmiş.

Adıyaman Organize Sanayii Bölgesi’ne uğruyorum. 180 işletme, 15 bin kişiye istihdam sağlayan bu yer kapalı. Bir daha ne zaman açılır, açılır mı bilen yok. Asker kontrolündeki bölgeye yardım kolileri getiriliyor, buradan dağıtılıyor. Dağıtım demişken AFAD - devlet her şeyi üstlenmeye, ilk günlerde dayanışan sivil toplumun yetkilerini almaya çalışıyor. Bununla ilgili doğru bir planlamaya sahip olmadıkları için de işler iyice karışıyor. Şehre tam bir kaos hakim.

Adıyaman Üniversitesi’ne gidiyorum. Bahçesi yurt dışından gelen kurtarma ekiplerinin çadırları ile dolu. İç kısımlar depremzedelere açılmış. Düzenli bir durum gözüküyor.

Kurtarma ekiplerinin arasında bir bayrak dikkatimi çekiyor. Ermenistan bayrağı. Kurtarma ekipleriyle 8 Şubat’ta gelmişler o günden beri enkazdan 3 kişiyi canlı çıkarmışlar. Konuşuyoruz. Kurtarma ekibinden kişilerle ortak tanıdıklardan mesela HDP Milletvekili Garo Paylan’dan bahsediyoruz. Hem Adıyaman’da hem Diyarbakır’da alanda çalışan isim. Telefon ediyorum hemen. Biraz beklersen kısa bir süre sonra oraya Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan ile Ermenistan Özel Temsilcisi Serdar Kılıç da gelecek diyor. 15 dakika sonra bakan, kurtarma ekibinin yanına geliyor. Konuşuyorlar, bilgi alıyor, acısını anlatıyor. O çadırların içine geçtiğinde ben Serdar Kılıç ile konuşuyorum: Bugünlerdeki dayanışma unutulmaz, Ermenistan’ın bu dayanışması iki ülke arasında önemli bir yansıma gösterecektir.

Biraz geri çekilip acının bir araya getirdiği iki memleketin insanlarına bakıyorum. Aklımda 1915’ten bugüne yaşananlar. Ve tabii Hrant Dink. Onun unutamadığım cümleleri:

Kim reçeteyi verecek, kim bizim doktorumuz?

Ermeniler Türklerin doktoru, Türkler de Ermenilerin doktoru. Bunun dışında doktor, ilaç, hekim yok. Diyalog tek reçete.

Bu toprakların evladı Hrant Dink’i ve onun gazeteciliğini, insanlığını çok özlediğimi hissediyorum.

Baştaki soruyla bitireyim. Bir şehir ölür mü? Bence ölmez, yer değiştirir belki sadece. Çünkü şehre hayat veren insanıdır. Adıyaman insanı, bu memleketi yeniden kurar. Acılar yüreğimizde kalır dayanışma unutulmaz.  


 

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. Çıktıktan sonra sekiz ay gazeteyi yönetti. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.