Giderek daha az takip edilen davalardan biri Kobani davası. 6-8 Ekim 2014'te meydana gelen memleketin 50 insanını kaybettiği olaylarla ilgili dava. Yasin Börü'den Hakan Buksur'a yiten canlar. Davanın 24. tur duruşmasının ilki Sincan Cezaevi Kampüsü'nde dün görüldü. Ben de duruşmayı İstanbul Çağlayan Adliyesi'nde 14. Ağır Ceza Mahkemesi salonunda SEGBİS üzerinden izleyen bir grup gazeteci arasındaydım. Önce 2014 yılına dair kısa bir hatırlatma… IŞİD o günlerde Kobani'yi ablukaya almış durumda. 1 Ekim'de dönemin Başbakan'ı Ahmet Davutoğlu ile HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş görüşüyor. Çözüm Süreci günleri…
HDP Türkiye'den IŞİD'e müdahale ya da Suriye'deki diğer bölgelerden birliklerin Kobani'ye gitmesi için koridor istiyor. Uzun süredir "terörist" olarak nitelendirilen PYD'nin o günkü Eş Başkanı Salih Müslim de 3 Ekim'de Türkiye'ye geliyor. Ancak görüşmelerden sonuç alınamıyor.
Bu sırada, İstanbul'dan Diyarbakır'a pek çok ilde 26 Eylül'den itibaren protesto gösterileri başlıyor. Olayların doruğa çıktığı günler 6-8 Ekim günleri. O günlerde Demirtaş, başta dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu iktidarla görüşüp olayların yatışması için devreye giriyor. Hatta Demirtaş'a göre o günlerde olayların yatıştırma çabaları nedeniyle cumhurbaşkanı ve Başbakan'dan teşekkür alıyorlar.
Özetle çözüm sürecinde iktidar ile yan yana çalışan, "6-8 Ekim olaylarının yatışmasında iktidardan teşekkür alan", ilerleyen günlerde "hiç itham edilmeyen", hatta Dolmabahçe'de ortak fotoğraf verilen, aylar sonra sarf edilen "Seni başkan yaptırmayacağız" cümlesiyle hedef olmaya başlayan, 6 yıl 3 ay sonra hazırlanan iddianame ile yargılanan isimlerin davası bu…
3530 sayfalık iddianame, 324 klasör delil ve eklerinden oluşuyor. Tabii başrolde gizli tanık ifadeleri. Mahkeme heyeti yargılamayı hızlandırmaya çalışıyor. Savcı hâlâ ana savunmasını yapmayan Selahattin Demirtaş, Sabahat Tuncel gibi isimler varken mütalaasını sunmak istiyor. Yargılananlara göre bunun nedeni, seçim sürecinde bu mütalaanın karar verilmiş gibi kullanılmak istenmesi.
İzleyici sıraları biraz geride, SEGBİS'in bağlandığı televizyon ekranı ileride. Üçe bölünmüş bir ekran üzerinde Edirne Cezaevi'nden bağlanan Demirtaş ile Kandıra Cezaevi'nden bağlanan Gültan Kışanak ile Figen Yüksekdağ'ı görüyorum.
Her üçü de son derece dinç görünüyor. Sözlerini esirgemeden dava ile ilgili savunmanın yanı sıra günlük siyaset yapıyorlar. Bir ara tuhaf bir hisse kapıldım. Sanki onlar özgür, ekran mahkeme salonundaki SEGBİS ekranı değil de evdeki televizyon, bir tartışma programı ve güncel siyaseti konuşuyor, eleştiriyorlar. Oysa 6.5 yıldır hapisteler. İktidarı eleştirmekten hiç geri adım atmadılar, sözlerini esirgemediler.
Yapılan konuşmalardan aldığım notlar. İlk sözü Demirtaş aldı. "Vasiyetimi tutanağa geçiriyorum" diyerek şunları söyledi:
"Bu dava değil siyasi bir çalışmadır. Sandıktan ne sonuç çıkarsa onun sonuçlarına herkes katlanacak. Biz de katlanacağız bu kumpas kararını verenler de katlanacak. Bize karşı ağır suç işlediniz. Sahte kumpas delillerin dosyaya girmesine izin verdiniz. Halkımız için 6,5 yıl değil 6,5 milyon yıl da yatarız ama bunun hesabını sorarız. Kimlerden mi soracağız?
Bir Recep Tayyip Erdoğan, iki Mehmet Uçum, üç Bekir Bozdağ, dört Süleyman Soylu. Bunlar siyasi sorumlular, kumpası kuranlardır. Siz de bir gün sanık sandalyesinde olacaksınız. Vasiyetimi, suç duyurumu tutanağa geçiyorum. Siz bizi burada tutarak ülkeyi felakete sürüklediniz. Diktatörlüğü inşa ettiniz.
Sizin bizi suçlama hakkınız yok. Asıl siz suçlusunuz. Recep Tayyip Erdoğan'dan talimat aldığınız için suçlusunuz. Biz halkın huzurunda Allah'ın huzurunda vicdanen de ahlaken de suçsuzuz. Bize savunma hakkı tanır mısınız tanımaz mısınız keyfiniz bilir, umurumda değil. Vereceğiniz kararda minicik indirime gider misiniz umurumda değil. Ama sizinle yargı önünde, bağımsız mahkemeler önünde çatır çatır hesaplaşacağız."
Demirtaş'tan sonra Kandıra Cezaevi'nden Figen Yüksekdağ konuştu. Kahramanmaraş merkezli büyük depremin ardından kendilerine telefon hakkı verilmeden, yakınlarının durumuyla ilgili bilgi bile alamadan yargılamaya devam edilmek istenmesini anlattı:
"Bu memlekette iki ay önce yer yerinden oynadı, halkımızın üzerine yaşadıkları binalar yıkıldı. Depremin yaşandığı birinci günü hatırlıyorum, büyük bir şok var.
Biz daha ikinci gün o şokun etkisini üzerimizden atamamışken, hâlâ insanlar enkazın altında ölürken sabah çağrı geldi 'Ankara'daki 22. Ağır Ceza sizi duruşmaya çağırıyor' denildi. Artık öfkenin bile kifayetsiz kaldığı anlar var. O çağrıyı duyduğum zaman size öfkelenme duygumu bile yitirdiğimi fark ettim. Depremin ikinci günü bizi duruşma salonuna sürüklemeye çalışan bir düşmanımız var. Düşman yerine konulmaması gereken bir düşmanımız var bizim. Hasımlarımız, siyasi rakiplerimiz artık bizim düşmanımız bile değil. Sizler bizim düşmanımız bile değilsiniz."
Ardından sözü Gültan Kışanak aldı. O da konuyu hızlandırılmış yargıya getirdi:
"Boşuna bu kadar paralanıyorsunuz. Bunu seçime yetiştiremezsiniz. Yetiştiremeyeceğinizi bildiğiniz halde, 'en azından mütalaayı okuyalım, hüküm niyetine seçim meydanlarında kullanırlar' diyorsunuz. Altında yatan neden bu, bir an önce mütalaayı siyasi iktidarın eline verelim, onlar da seçim meydanında kullansınlar. Kafanıza göre dosyayı doldurdunuz, paldır küldür bugüne getirdiniz. İşinize nasıl geliyorsa, öyle kullanın. Siyasi süreci yürütmek için hep beraber çalışıyorsunuz. Hepiniz suçlusunuz.
Biz davacıyız, sanık değil. Biz belediyeleri ele geçirmek için kumpas dosyalar hazırlayanlara karşı davacıyız. Sanık olacak olanlar, bu kumpası kuranlar. Defalarca anlattık. 7 Haziran 2015'te bu halk, demokrasi barış isteyenlerin iradesi barajı gümbür gümbür yıkarak geldi. Baraj yıkılınca bu otoriter rejimin sahipleri önümüze yeni kumpas barajları kurdu. Şimdi Yeşil Sol geliyor. Demokrasiye inanan, barışa kadın özgürlüğüne inanan tüm kesimler Yeşil Sol Parti çatısı altında kumpas barajlarını seçim sandıklarında yıkmak için geliyor."
Bitirirken…
Pek muhtemel savcı savunmaların tamamı alınmadan mütaalasını verecek. Davada yaşananlardan ve savunmalardan çok az kişinin haberi olacak. Olanlar da iktidarın anlattığı kadarıyla yetinecek. Seçim meydanlarında bol bol mütalaadan alıntılar yapılacak.
Demirtaş, Kışanak ve Yüksekdağ kararlı ve moralli görünüyorlar ama bir yandan da 6.5 yıldır hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına rağmen hapisteler. Depremin ertesi günü yakınlarından haber alınmadan mahkeme için SEGBİS odasına götürülmeye çalışılmaları memleketin utanç hanesine yazılacak cinsten. Diyeceksiniz ki onlar (Kışanak) Diyarbakır hapishanesi zulmünden geçtiler. İyi de yetmedi mi? Ne zaman "ortak mahallemiz adalet" diye hep beraber haykıracağız?
Murat Sabuncu kimdir?Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |