Murat Sabuncu

22 Eylül 2012

Çocukları diyor ki bugün günlerden Müge Tuzcuoğlu

Sorularım var size... Bir kaç tane... Kaç çocuğunuz var sizin?..

 

Sorularım var size...

Bir kaç tane...
 
Kaç çocuğunuz var sizin?
 
Bir, üç, beş..
 
Kaç..
 
Ne değişti hayatınızda çocuğunuz olduğunda?
 
Cevap vermeye çalışayım..
 
Muhtemelen sıyrıldınız sizliğinizden...
 
O oldunuz, onun hayatını yaşadınız..
 
Mutluluğu için herşeyi yaptınız...
 
Evladınız doğaldır...
 
Peki ya başkasının evladı...
 
Kendi evladınız kadar titrer misiniz üstüne...
 
Acıları acılarınız olur mu?
 
Lafta değil ama..
 
Acıyı anlamak, o acıyı telafi etmek için çabalamak..
 
Muhtemelen çoğunuzun cevabı hayır olacak...
 
Bu yazı...
 
Yürekten’ evet ‘diyen bir kadından bahsedecek.
 
Müge Tuzcuoğlu’ndan...
 
8 marttan beri tutuklu olan ve ilk kez 24 eylül Pazartesi günü hakim karşısına çıkacak.
 
Bilen biliyor ama..
 
Kim diye sorana...
 
Sözü yıllarca Kürt sorunu ile ilgili en gerçekçi tespitleri yapan....
 
Bedelini 17 yıl cezaevinde kalarak ödeyen..
 
Geçen hafta Hrant Dink ödülü alam İsmail Beşikçi’den dinleyelim..
 
Benim de katıldığım gecede Beşikçi şöyle bahsetti Tuzcuoğlu’ndan:
 
‘Türkiye’de çok yoğun baskılar söz konusudur toplumsal bilimlere karşı. 1940’ları düşündüğümüz zaman Behice Boran, Niyazi Berkes öyle baskılarla, zulümlerle karşılaşmıştı üniversitelerde. 1970’lerde Oya Baydar ve arkadaşları benzer operasyonlarla karşılaştılar. Bugün de işte Pınar Selek gibi, Müge Tuzcuoğlu gibi genç araştırmacılar, genç toplumbilimciler benzer baskılarla karşılaşıyor. Müge, Mart 2012’den beri Diyarbakır Cezaevi’nde tutuklu, Müge ne yaptı? Müge şunu yaptı; köyleri yakılan, yıkılan aileler var ya, Müge onların çocuklarıyla ilgilendi. Sarmaşık Derneği var, Göç-Der var, onlarla ilgilendi. İlgilenmek ne anlama geliyor? İşte faili meçhul cinayetler nasıl gerçekleşir, köyler nasıl yakıldı, yıkıldı, aileler nasıl mağdur oldu. Diyelim köyde toprak da var, su da var, ama siz onlardan yararlanamıyorsunuz, şehirlerin varoşlarında mağdur bir yaşam sürdürüyorsunuz. Halbuki sizin suyunuz da var, toprağınız da var, ağacınız da var, bahçeniz, her şeyiniz var, tapularınız da var örneğin. Ama işte oralarla ilgilenemiyorsunuz, oralara gidemiyorsunuz; diyelim Bursa, diyelim İstanbul, oralarda mağdur bir yaşam sürdürüyorsunuz. İşte Müge Tuzcuoğlu gibi araştırmacılar bu köyleri yakılan yıkılan ailelerin çocuklarıyla ilgilendi, işte Sarmaşık Derneği’nde çalıştı, Göç-Der’de çalıştı. Bunlar devletin, hükümetin hiç istemediği konular, ifade özgürlüğü bunun için kısıtlanıyor, yani gerçeklerin araştırılmasına engel olmak, onların nasıl gerçekleştiğinin, bu operasyonların nasıl gerçekleştiğinin, bütün bunların araştırılmasına engel olmak için, bu konuda bir bilincin oluşmasına engel olmak için ifade özgürlüğü kısıtlanıyor. ‘
 
İsmail Beşikçi’nin konuşmasına şunu ekleyeyim.
 
Bir de kitabı var Müge’nin..
 
Adı:
 
Ben bir taşım...
 
Taş atan çocuklarla ilgili çalışmaların sonunda yazılmış bir kitap..
 
13 çocuğun hikayesi var kitapta.
 
Bir babanın cümlesi çarpıyor insanı daha girişte kitapta:
 
"Ben çocuklarımın elini toprağa değdirmiyordum, kıyamadığım için. Bir gün oldu, ikisini birden yitirdim. Katlanabiliyorsam  buna ; demek ki ben bir taşım!".
 
Müge Tuzcuoğlu tutuklandıktan sonra yazdığı ve Evrensel’de yayınlanan mektubunda şöyle diyordu:
 
Savcı hakkımdaki suçlamaları anlatırken, bir çocuğun anlattığı hikâyeler geldi aklıma. Soru sormaktan terlemiş savcıya “su getireyim mi abi?” diyen o çocuk… çocuk işte! Koskoca devletin, koskoca savcısı karşısındaki çocuklarım…
 
Beni toplumlar tarihi tartışmalarından örgüt üyesi yapan savcı, ellerindeki taşlarla bir örgütü kurup üye yaptıklarını söylemiş çocuklarıma! 
 
Çocuklarımla zaman geçirirken, yaşadıklarını dinlerken ve "Ben Bir Taşım" kitabını yazarken hep anlamaya çalışmıştım. Neler yaşadılar, nasıl karşıladılar, ne hissettiler... Çok sormuştum, aslında çok da anlatılacak birşey olmadığının farkında olarak. Gerçekten anlatılamazmış...
 
İki çağrım var şimdi bu yazıyı okuyanlara. Birincisi çocuklarıma; sizi canımdan çok seviyorum. Benim anam, babam, kardeşim, dostum, sırdaşım oldunuz. Her zaman güzel bir gelecek üzerine konuşuyorduk. 
 
Karşılaştığımız tüm haksızlıklar ve eşitsizliklere rağmen sizin kendi hayatınızda en güzel gelecekler yaratacağınıza inanıyorum. Çok güzel insanlarsınız. Bu toplumu asıl güzelleştirecek ve özgürleştirecek olanlar da sizlersiniz. Kendinize çok iyi bakın. Güzel haberler bekliyorum her birinizden. Sizi çok ama çok seviyorum. 
 
Bu yazıyı okuyanlara ikinci çağrım da; insan cezaevine giderken en çok arkada  bıraktıklarını düşünüyormuş. Canla başla uğraştığı çalışmaların ne olacağını… Yalnız bırakmayın çocuklarımı… Pozantı’yı… Yoksulları… Kadınları…"
 
Müge Tuzcuoğlu Pazartesi günü hakim karşısına çıkıyor.
 
Kendini değil çocuklarını düşünüyor.
 
Onların hepsini kendi evladı gibi görüyor.
 
Bilim insanlarından, gazetecilerden, aydınlardan suçlu yaratan sistem..
 
Evlatları onun şefkatli, adil,vicdanlı elini arıyor.
 
Bu değerler başkalarının evlatları için ne az hissediliyor.
 
Ve o çocuklar her gün diyor ki..
 
Bugün günlerden Müge Tuzcuoğlu...