Murat Sabuncu

18 Eylül 2012

Bülent Arınç, Leyla Zana ile Merve Kavakçı'yı bir hatırlasa...

Meclis\'in yakın geçmişinde en büyük ayıp kime yapıldı, diye sorulsa iki isim gelir aklıma; Leyla Zana ve Merve Kavakçı

Meclis'in yakın geçmişinde en büyük ayıp kime yapıldı, diye sorulsa iki isim gelir aklıma; Leyla Zana ve Merve Kavakçı.

Biri ana dilinde bir cümleyi milletvekili yemininin ardından kullandığı, diğeri inançları nedeniyle hayatının bir parçası olan başörtüsüyle Meclis'e geldiği için açık, kaba saldırılara uğradılar.

Zana'nın partili arkadaşlarıyla birlikte dokunulmazlığı kalktı hapse girdi. Kavakçı bir daha Meclis'e gelemedi, özel hayatıyla ilgili saldırılara uğradı.

Ne demişti Zana, 6 Kasım 1991 günü milletvekili yeminini ettikten sonra:

Min ev sond ji bo biratiya gele Tirk u Kurd xwend.

Yani “Bu yemini Türk ve Kürt halkının kardeşliği için okudum.”

Peki bu cümleyi ettikten kısa süre sonra “aynalı bir odada” ifade veren Zana'ya savcı ne sormuştu:

 

'Niçin Kürtçe'de bu kadar ısrarlısınız?'

 

Zana: Benim annem Kürt, Türkçe bilmiyor.

Savcı: Öğretseydiniz.

Zana: Kürtçe o insanın ana dili.

Savcı: Yani Türkiye Cumhuriyeti sizin dilinizi mi verecek? Çerkesler, Abhazlar ne olacak?

Zana: Herkes kendi dilini, kültürünü yaşatsın ne var bunda?

 

Bu cevap üzerine savcı Zana'nın üstüne yürüdü, diğer savcılar engelledi. (Faruk Bildirici, Yemin Gecesi – Leyla Zana'nın Yaşam Öyküsü / Doğan Kitap / Sayfa 205)

Aradan 20 yıl geçti. Bugün devletin o anadille 24 saat yayın yapan televizyon kanalı var. Henüz ana dilde eğitim yok, ama Kürtçe seçmeli ders olarak okullara girmiş durumda.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, vakti olsa Kürtçe öğrenmek istediğini söylüyor. (Cansu Çamlıbel söyleşisi, 17 Eylül 2012 Hürriyet)

Kavakçı'nın başörtüsüyle Meclis'e geldiği gün, merhum Bülent Ecevit'in TBMM kürsüsündeki “Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz” sözleri de kulaklarımda.

28 Şubat sürecinde üniversite kapılarında mağdur edilen genç kızlar.

Sırf başı örtülü eşi var diye Çankaya'ya çıkması engellenmek istenen Abdullah Gül'ü ağırlıklı olarak hedef alan 27 Nisan e-muhtırası.

Ya da “örtülü eşleriyle mi Türkiye'yi yurtdışında temsil edecekler?” diye ayrımcı bir bakışa maruz kalan iktidar mensuplarının eşleri..

Bütün bunları bana tekrar hatırlatan, bugün (18 Eylül 2012) Aslı Aydıntaşbaş'ın Milliyet'teki köşe yazısı oldu.

Ve kendi kendime “Bu ülkenin kadınlarına ayıp etmeye hâlâ devam ediliyor” diye düşündüm.

Aslı'nın yazısında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın Milliyet yazarlarıyla buluşmasında yaptığı konuşmanın notları vardı. Arınç; Meral Tamer’in kadın kotası konusundaki sorusu üzerine, ”BDP’lilerin kadın kotasını artırmasına neden yok. Onları nasıl kadın sayıyorsunuz? Her biri polis iteliyor, tokat atıyor, her biri otobüsün üzerine çıkıp acayip şeyler söylüyor” demiş.

Cinsiyet üzerinden siyasi eleştiri.

Hem de cinsiyet üzerinden siyaseten en haksız eleştirilere uğramış kadınların, eş ya da evlat olarak bulunduğu bir partinin bakanından.

Eş ya da evladı özellikle söylüyorum.

Çünkü cinsiyet ayrımcılığına hâlâ çözüm bulamamış, 10 yıldır iktidarda olan bir partinin en önemli isimlerinden biri Bülent Arınç.

Başörtülü kadınların belediye başkanlığına ya da Meclis'e seçilmesi mümkün olamadı hâlâ Türkiye'de. Aday gösterilmediler.

Ya da ne kadar iyi eğitim almış olurlarsa olsunlar, bırakın kamuyu, kendini muhafazakâr olarak tanımlayan özel sektör işyerlerinde bile eşit koşullarda çalışma şansları pek yok.

Leyla Zana ve Merve Kavakçı...

Bugün doğal kabul ettiğimiz temel hakların, ana dilde konuşma ve inancı gereği örtünme sürecinin bedel ödeyerek normalleşmesi yolunda önemli adım atmış iki isim.

Bugünden o günlere baktığımızda “neden bu kadar karşı çıkmışız, insanlar acı çekmiş, hapse girmiş, vakit kaybetmişiz” dediğimiz olaylar.

Yarın, bugün iktidarın zaman zaman hedefe koyduğu ve Arınç'ın yaptığı gibi ölçüsüz ifadelerle eleştirdiği kadınlardan da söylediklerimiz, yaptıklarımız için utanacağımız günler gelecek...