Nasıl gülüyorlar….
Tüm aile…
Anne, baba, çocuklar…
Küçük, kıpır-kıpır bir evlat babasının sırtına masaj yapıyor…
Arada bir yanağını yanağına getiriyor.
Öpüyor, kokluyor…
Kız kardeş kayıtta…
"Bir poz verin babalı oğullu" diyor.
"Fotoğraf değil ha videoya alıyorum sizi" diye ekliyor…
Başka biri…
Küçücük ağzına en çok kaç eriği sığdırabiliyor…
Bunu test ediyorlar…
Kardeşler yine kayıtta…
Kahkahalar duyuluyor…
Bir diğer görüntü…
Okulda Kafkas dansı yapıyor…
Sınıfta arkadaşlarının ödevine yorumda…
Sokakta oynuyor…
Bir çocuk ne yaparsa onu yapıyor…
Sonra…
Karanlık…
Bir salon…
Aile…
Anne, baba, çocuklar…
Ve onları kendi ailesi bilenler…
Bir arada…
O'nsuz ama O'nunla…
Berkin'siz On'uncu yılda….
Gülüşleri çalınmış ama…
Bir ekrandan bir hayata bakıyorlar…
Berkin Elvan'a…
Polisin attığı gaz fişeğiyle yaralandıktan 269 gün sonra 11 Mart 2014'te hayattan koparılan evlada…
Beyoğlu'nda Ses Tiyatrosu'nda O'nu anma gecesi…
Yanımda Cumartesi İnsanları'ndan gazeteci Faruk Eren oturuyor… 21 Kasım 1980'den beri "kayıp" Hayrettin Eren'in kardeşi…
Sağ çaprazda Arat Dink var… 19 Ocak 2007'de katledilen meslektaşımız Hrant Dink'in oğlu…
Girerken Rakel Dink ile de karşılaşıyorum… Bu ülkenin en vicdanlı seslerinden biri…
Cumartesi Anneleri; Hanife Yıldız, Besna Tosun, Maside Ocak da orada… Evlatlarını, kardeşlerini arayan anneler… Tüm baskılara, şiddete rağmen aramaktan-adalet istemekten vazgeçmeyen koca yürekli insanlar…
Emel Korkmaz, Ali İsmail'in annesi… Pervin Buldan, Savaş Buldan'ın eşi…
Bu insanlar her biri bir yandan hayatta insanın karşılaşabileceği en ağır imtihanla sınanmışlar… Evlatları, babaları, kardeşleri katledilmiş. Ama öte yandan hem kendi kayıpları hem de başkalarının acıları için mücadeleden hiç vazgeçmemişler.
Berkin Elvan'ın anma gecesinde alkışsız, slogansız, sessizce sahnedekileri ama daha çok Berkin görüntüleri-fotoğraflarını izliyoruz.
Aklımda sabah ablası Gamze Elvan'ın mezarı başında yaptığı konuşma kendi deyimiyle "haykırış":
"Çekemediği şutlar, dans edemediği sahneler, giremediği sınavlar, çalamadığı ıslıklar on yıllık bir dağ. Mutfak masasında yeri sabit, tabağı boş, sandalyesi boş. Telefonu çalmadı ama çalışıyor. Odası dağılmıyor, sakal yakışacak mıydı bilinmiyor, bıyıkları terlememişti ki daha. Ağız dolusu gülüşü eksik kaldı, mahcup mahcup ama ışıl ışıl bakan bakışları. Artık kokusu sadece burnumuzda tütüyor mesela…"
"Ağız dolusu gülüş…" En çok buraya takılıyorum… Gülüşleri çalınan evlatların memleketi…
Ekranda Gezi'de öldürülen gencecik evlatların görüntüleri… Roboski'den Ceylan'a ne çok acı…
Boğazım düğümleniyor…
Sonra bir şiir… Unutulmayacak elbet böyle bir gecede Gazze'ye yaşatılanlar…
Rıfat el-Arir'in öldürülmeden önce yazdığı, Tilbe Saran'ın seslendirdiği şiir şöyle:
Eğer ölmeliysem ben
Sen yaşamalısın benim hikâyemi anlatmak için
Eşyamı satıp savıp
Bir parça kumaş satın almak için
Biraz da ip
(beyaz olsun, uzun da bir kuyruğu)
Ki Gazze'de bir yerlerde bir çocuk
Cennetin gözünün içine dalıp gitmiş,
Babasını beklerken –
Hani kimseye, kendi tenine ve bedenine bile
Elveda bile demeden gitmiş babasını beklerken –
Uçurtmayı görüversin birden o çocuk
Yukarılarda bir yerde
Benim uçurtmamı, hani o senin yaptığın
İşte onu
Ve bir an için sansın ki bir melek var orda
Sevgiyi yeryüzüne geri getiren
Eğer ölmeliysem ben
Bırak umut getirsin bu ölüm
Bırak bir mesel olsun
Gecenin sonuna geliniyor… Alkış olmasın denmiş ama Berkin'in anısı karşısında herkes ayağa kalkıyor ve alkışlamaya başlıyor. Baba Sami Elvan, anne Gülsüm Elvan ayakta kalabalığa bakıyor. Salondan çıkarken acı bir çığlık… Dönüp bakamıyorum. Kim olduğunu biliyorum çünkü. Sabah konuşmasında şöyle demişti:
"Onu koklamayalı 10 yıl oldu. Ona sarılmayalı, onunla konuşmayalı tam 10 yıl oldu. 10 yıl adalet adalet dedik olmadı. Katillere sesleniyorum. Çocuklarını öperken, sarılırken benim çocuğumu hatırlasınlar…"
NOTLAR
Berkin Elvan anma gecesini bu linkten izleyebilirsiniz. Yazıda geçen ailenin hep beraber olduğu bölüm 9 ile 10. Dakika arası.
- Gazze Şiiri'nin tamamını Açık Radyo'da buldum. Oradan aktardım. Çeviren: Ömer Madra.
Murat Sabuncu kimdir?Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |