Berat Albayrak'ın "At izinin it izine karıştığı, Hak ve batılı ayırt etmenin zorlaştığı zamanlar" diyerek Kasım 2020'deki istifa edişinin ardından 16 ay geçti. Bu sürede kamuoyu önünde çok görünmedi, herhangi bir yerde söyleşi vermedi. Bugün itibariyle kendisinin Burası Çok Önemli - Enerjiden Ekonomiye Tam Bağımsız Türkiye isimli kitabı yayımlandı.
Kitap Albayrak'ın Enerji Bakanlığı ve Hazine ve Maliye Bakanlığı döneminde 'anlatmak istediklerini' aktardığı bir metin doğal olarak. 128 milyar doların hangi koşullarda kime satıldığı sorusu da istifa kararına götüren süreç de yok. Kitabın en ilginç bölümlerinden biri ABD ile Türkiye arasında yaşanan Rahip Brunson krizinin anlatıldığı kısım. Trump'ın attığı Türkiye ekonomisini hedef alan tweet'in ardından yaşananlar. Albayrak'ın aktardığına göre o günlerde ekonomik vizyon toplantısı yapacakken ABD'den gelecek yaptırım kararından önceden haberdar olunuyor. Toplantı erteleniyor. 'Toplantı ertelendikçe ABD'nin açıklaması da' erteleniyordu. Nihayet Albayrak biz beklemeyelim yapalım dediğinde Trump'ın tweet'i geliyordu. Albayrak'a göre 'zamanlama manidardı'…
Berat Albayrak burada muhalefetin kimi ekonomistlerinin 'milli duruş' sergilemediğini, 'küresel güçlerle iş birliği' yapılarak Türkiye'nin felaketinin istendiğini söylüyor. Hatta 15 Temmuz'da muhalif çevrelerden görmedikleri dayanışmayı 10 Ağustos'ta Trump tweet'inden sonraki 'kur saldırıları' zamanında da görmediklerini anlatıyor.
Tabii; ne 15 Temmuz'a giden süreçte kendisinin de içinde olduğu iktidarın uzun süre Fethullahçılarla yaptığı işbirliğinden, 'ne isteseler de vermelerinden', devlete yerleştirdiği kadrolardan bahsediyor, ne de savrulan dış politikanın 'dostum Trump ile kurulan kişisel ilişkilerinin' verdiği zararı tarif ediyor. Yalnız bu kısımda anlattığı (sayfa 148) bir bölüm var ki önümüzdeki günlerde karşımıza farklı bir dalga olarak çıkabilir. Aynen aktarıyorum:
"O dönemde sosyal medya ve YouTube kanalları üzerinden yayın yapan bazı finansçıların bir kısmının yurtdışı istihbarat örgütleriyle ilişkilerinin devletimiz tarafından tespit edildiğini de burada ifade etmek isterim. Herhalde ilgili kurumlarımız bunların toplumsal algıyı zehirlemesine engel olmak için gereken tedbirleri alıyordur!"
Cümlenin sonundaki ünlem Albayrak'tan. Yakında bir 'yurtdışı istihbarat bağlantılı ekonomist operasyonu başlayabilir yani! Bu ünlem de benden...
Albayrak 10 Ağustos'taki kur sıçramasını ilerleyen sayfalarda da yazmış. (211) Burada şunları aktarıyor:
"Eylül-ekim aylarında bir özel bankamızın bankacılık teamüllerine aykırı bir şekilde yüklü miktarda Türkiye CDS'i satın aldığını bunun neticesinde ülke risk primimizi 80-100 kadar yukarı taşındığını, yani ekonominin tüm paydaşlarının yurtdışından döviz borçlanma maliyetini 100 baz puan artırdığını tespit ettik."
Albayrak durumu 'bankacılık sektöründe milli şuur eksikliği' olarak tarif ediyor.
Gelelim kitapta beni en etkileyen kısma. Henüz "Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak" olmadan, "Sadık Albayrak'ın oğlu Berat" olduğu dönemleri anlattığı giriş kısmına.
Kendisiyle siyasi rakip olanların, görüşlerine katılmayanların bile 'mert insan' diye tarif ettiği Sadık Albayrak ile ilgili kitaptaki bölüm şöyle:
"12 Eylül darbesi sonrası, babam yaklaşık bir yıl hapiste kaldı. Hiç unutmam ayrılık acısı kadar 'Neden' sorusu da meşgul etmişti zihnimi. Birinin canına kastetmiş olamaz, hırsızlık yapamazdı. Fakat zaman içinde anladım ki mahkeme koridorları, sadece suçluların değil, hak ve adalet arayanların, inandığı dava uğruna mücadele edenlerin de olduğu bir yerdi."
Albayrak'ın deyimiyle 'burası çok önemli'. Gerçekten de Türkiye'de babasının siyaset yaptığı dönemdeki güçlüler memlekette pek çok siyasetçinin özgürlüğünü çaldılar. Albayrak annesinin; hem babasının hapiste olması hem de iki ağabeyini ve bir ablasını kaybetmesi sebebiyle verem olduğunu, Süreyyapaşa'da tedavi gördüğünü de yazıyor. Babasının yargılamalarından dolayı ekonomik olarak da zorlandıklarını, babasının elindeki el yazması kitaplarını satmasının acısından bahsediyor. Ve üniversiteyi zor şartlarda bitirip Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birinin denetim bölümüne 'mülakata kalan iki kişiden biri olup nasıl elendiğini' anlatıyor:
"Mülakatım yapıldı ve sonrasında pazartesi günü benimle sözleşme imzalanacağı söylendi, fakat pazartesi holdinge gittiğimde yeni bir mülakat daha yapılacağını öğrendim. O görüşmede babamla ilgili sorular soruldu. Kısa bir mülakatın ardından benimle çalışmayacaklarını söylediler."
Kitabın bu bölümlerini okuyunca durup uzun uzun düşündüm. Bugün Türkiye'de siyasi görüşleri sebebiyle cezaevinde olan isimler aklıma geldi. Ya da haklarında idari ya da adli bir soruşturma-ceza olmamasına rağmen KHK ile işlerine son verilenler. Ne kendilerinin ne çocuklarının ne eşlerinin iş bulamamaları. 'Medeni ölü haline' getirilmelerine sevinen iktidar yakınları... Pasaportlarını, işlerini kaybeden Barış Akademisyenleri... Albayrak'ın ekonomik yönünü kendince anlatıp siyasi yönünü atladığı Brunson'ın ABD'ye, Deniz Yücel'in Almanya'ya geri gidişindeki adli değil siyasi gerekçeler-pazarlıklar... Güçlü devletlerin istediklerini yaparken, içeride kendi vatandaşlarına en ağır yaptırımları uygulayan iktidarın parçası olmak.
Ya mülakat kısmı?.. Binlerce gencin iktidar taraftarı olmadığı için elendiği bugünkü sistem?..
Sanırım Berat Albayrak 1 Temmuz 2004'te Erdoğan'ın kızı ile evlenip Türkiye'nin yeni güçlüleri arasına katıldığında geçmişle arasına bir sünger çekmiş. 12 Eylül sonrası babasının siyasi görüşleri sebebiyle mağdur Berat'tan, Cumhurbaşkanı'nın damadı, bakan, mağrur Albayrak'a giden yolculuğuna dair bir ipucu kitapta yok elbet. Ama belki de kendi içinde ya da ailesiyle yalnız kaldığında bunları düşünüyor, konuşuyordur.
Bir dostum "Sence bu kitap niye yazıldı?" diye sormuş. Bence Berat Albayrak yeniden siyasete dönme hazırlığı yapıyor. Bu kitap da onun bir başlangıcı…