Türkiye’de sadece önümüzdeki seçimleri değil, önümüzdeki süreci etkileyecek bir adaylık haberi geldi. Başak Demirtaş, İstanbul’da DEM Parti’den aday olma isteğini belirtti. Bir süredir kulislerde konuşulan bu iddiayı iki hafta önce Demirtaş’ın yakın çevresine sormuş, “Doğru değil” yanıtını almıştım. Demek o sırada tartışma aşamasındaymış. Artı Gerçek’ten İrfan Aktan, eşi Selahattin Demirtaş ile Edirne Cezaevi’nde yaptığı görüş sonrası ulaştığı Başak Demirtaş’la dün konuştu ve böyle bir durumun olduğunu ilk ağızdan kamuoyuna aktardı. Başak Demirtaş şunları söylemişti:
“İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı için henüz partimiz DEM Parti’den bize bir öneri gelmedi, ama halk ister, partimiz de uygun görürse, demokrasi ve toplumsal barışın önünü açacağına inanırsak, düşünebiliriz.”
Peki DEM Parti’nin böyle bir talebin olduğundan ya da açıklama yapılacağından haberi var mıydı? Demirtaş ile kısa bir süre önce Edirne’de görüşen partideki önemli bir isim, “Bana ve eminim partiden pek çok isme sürpriz oldu” dedi. Yeni eş başkanlar Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları, partinin yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı, eski eş başkan Pervin Buldan, pek çok yönetici ve avukat da cezaevinde son dönemde Selahattin Demirtaş ile sık sık görüştü. Ulaşabildiğim DEM Parti’den kaynaklar, “İstanbul’da aday çıkarıp çıkarmama kararını henüz vermedik, bu hafta MYK’da görüşülecek” demekle yetindi.
Başak Demirtaş
Peki bu yaşananlar ne anlama geliyor? Birkaç açıdan inceleyelim. Demirtaş, 2016 kasım ayından beri cezaevinde. Yakın geçmişte iki kritik süreçte muhalefetin tarafında yer aldı. Tabii bunu ‘demokrasi’nin diye de tarif etmek mümkün. Etkilediği kitlelerle Kürt seçmenin oyunun muhalefetin yanında olmasını sağladı. 2019 seçimlerinde HDP’nin kritik şehirlerde aday çıkarmamasıyla başta İstanbul ve Ankara muhalefet pek çok yerde kazandı. Demirtaş, 2023 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de HDP’nin (Yeşil Sol) aday çıkarmayarak Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemesini savunanlar arasında en öne çıkan isimlerden biri oldu. Helalleşme-birlikte demokratik yaşam savunusunu ön plana çıkaran Kılıçdaroğlu’nun 14 Mayıs’ta geriye düştükten sonra, ikinci tur öncesi dilini, duruşunu “sert milliyetçi” bir şekle büründürmesi, Zafer Partisi ile yaptığı protokolle kayyum siyasetine devam sayılabilecek sözler verdiğinin ortaya çıkışıyla Kürt seçmende hayal kırıklığı yaşandı. Bu hayal kırıklığı sadece lider ismi ile değil partinin, CHP’nin kendisiyle de ilgili hale geldi. Partiden bir kaynak durumu şöyle anlattı:
“Kılıçdaroğlu ‘Anayasa aykırı ama evet diyeceğiz’ tutumuyla dokunulmazlıkların kaldırılması yolunda önemli rol aldı. Bugün hapisteki pek çok Kürt siyasetçi bu yüzden özgürlüğünü kaybetti. Bu Kürtlerde bir travma yarattı. Buna rağmen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kılıçdaroğlu desteklendi. İkinci travma Zafer Partisi ile yapılan protokol oldu. CHP travması büyüdü.”
Türkiye yerel seçimlere giderken DEM Parti, bu partiye oy veren Kürt seçmen yeniden “önemli” hale geldi. Çünkü başta İstanbul, oylarıyla yine belirleyici olacaklar. Bir yanda muhalefet tarafından, haklar ve özgürlükler konusunda çok yan yana gelinmeyen, gelinemeyen, seçim parantezine alınan Kürt seçmen. Öte yanda Kürtleri, haklarını, sorunlarını yok sayan, temsilcilerini hapiste tutan, seçmen iradesini kayyum uygulamasıyla ortadan kaldıran, en yoğun oy verdiği partiyi DEM (HDP) kriminalize etmeye çalışan iktidar partisi.
Şimdi son duruma bakarak neler yaşanabileceğini (elbette kimi kaynaklarla da konuşarak) tahmin edelim:
-Başak Demirtaş, İrfan Aktan’a, “Bu durumda birilerine kazandırmak veya kaybettirmek için değil, İstanbul'da kazanmak için yarışa gireriz ve iddialı oluruz” dedi. Ancak herkes biliyor ki eğer seçimlerde Başak Demirtaş İstanbul adayı olursa sandıktan birinci çıkma ihtimali hemen hiç yok. Öte yandan Ekrem İmamoğlu’nun kazanması imkânsız hale gelir. Elbette kaybettirmek ya da kazandırmak için yola çıkılmıyor olabilir ama bir de reel politik durum var.
-Başak Demirtaş, Mayıs 2023 seçimleri öncesi partinin de talebiyle alana çıkmış, kimi illerde düzenlenen mitinglere katılmış, oy talep etmişti. Bu süreçte kendisiyle bir söyleşi yapmıştım. Bana, “Toplumda çok güçlü bir değişim isteği var ve bunu her yerde görebiliyoruz. Hakikaten 20 yıllık iktidara ‘yeter’ diyorlar, ‘gitsin’ diyorlar. Dolayısıyla her açıdan bu değişime ben nasıl katkı sunabilirim, ne yapabilirim bununla ilgili düşünüyordum” demişti.
Ardından sormuştum: Peki bu durum "Başak Demirtaş aktif siyasete girdi" diye okunabilir mi? Şöyle konuşmuştu:
“Aslında değil. Tabii ki de ben hep siyasi hayatın içindeyim. Zaten Türkiye'de olup da siyasi hayatın içinde olmayan, duyarlı olan, muhalif olan insanların dışında olması mümkün değil. Bir ailede bir tane aktif siyasetçi yeter bence. O yüzden ben kesinlikle aktif siyasete girmeyi düşünmüyorum. Ama şöyle düşündüm bu dönem için: Elimden ne geliyorsa, partim için, halkımız için bunu yapmaya çalışıyorum. Böyle bir böylesi bir dönemde evde oturup sadece tweet atarak duramazdım. Bence kimse de böyle durmamalı.”
Burada “Selahattin Demirtaş seçim sonrası aktif siyaseti bıraktığını söyledi” diye düşünerek Başak Demirtaş’ın aktif siyasete girdiğini, girmek istediğini düşünebiliriz. Ancak İstanbul adaylığı herkesin gözünü çevirdiği başka bir iktidar savaşının tam ortasında yer almak anlamına gelir ki bu da kritik ve anlaşılması-seçmene anlatılması gereken bir tercih.
-Uzun süredir DEM Parti’nin AKP ile Tayyip Erdoğan ile yeni bir çözüm süreci ya da Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kayyum atamama sözü karşılığı İstanbul’dan aday çıkarabileceği konuşuluyor. Ancak şu ana kadar Erdoğan cephesinden bununla ilgili bir sinyal gelmediği de böyle bir pazarlık olmadığı da altı çizilerek söyleniyor. Selahattin Demirtaş’ın “iktidarla pazarlık” noktasında olduğunu sanmıyorum. Ancak Kobane Davası’nda yaptığı savunmanın tam metnini okumuş, bir duruşmasını canlı izlemiş bir gazeteci olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Demirtaş kendini sol olarak tanımlayan, Kürtlere devletin geleneksel diliyle yaklaşan partilerle de arasına mesafe koyuyor. Gazeteci olarak takip ettiğim süreçte Kürt kimliğini bu kadar vurguladığı konuşmasını hemen hiç hatırlamıyorum.
-Selahattin Demirtaş eşi vasıtasıyla kendini de ortaya koyarak yeni bir siyasi yol deniyor olabilir. Bu yolun sonucu iktidarla yeni bir çözüm sürecine de çıkabilir, kendini sol olarak tanımlayan parti ve isimlerin sadece seçimden seçime değil genel anlamda Kürt sorununu tartışmasına da vesile yaratabilir.
Leyla Zana-Erdoğan
Bitirirken..
Dün günün en önemli söyleşilerinden bir diğerini Gazete Duvar’da Vecdi Erbay, Leyla Zana ile yaptı. Uzun süredir sessizliğini koruyan Zana, “Erdoğan artık süreci dondurucudan çıkarmalı” dedi. Meslek kıdemim, Zana’nın Haziran 2012’de, o dönemin önemli gazetesi Hürriyet’te Enis Berberoğlu’na verdiği söyleşi (bu işi Erdoğan çözer) sonrası yaşananları hatırlamama yetiyor. Tayyip Erdoğan’ın daha evvel çözümü denemiş bir isim olması, Kürtlere bu kadar acı çektirmesine rağmen hâlâ “bir şık olarak var olması” belki de en çok muhalefetin aczinden kaynaklanıyor. Başak Demirtaş’ın adaylığı düşünmesi, Leyla Zana’nın çıkışı birbirinden bağımsızdır, habersizdir elbet. Ama önümüzdeki günlerde siyasetin ana noktalarından bir kısmını oluşturacak gibi duruyor.
Murat Sabuncu kimdir?Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |