Murat Sabuncu

25 Ekim 2018

3. havalimanının ve Ayla Hanım'ın doğumu

Uzunca süren bir "zorunlu ikametten" sonra hayata yeniden karıştığımda en dikkatimi çeken insanların yüzlerindeki gülümsemenin kaybolmuş olmasıydı

Nedir ülkeleri değerli-güçlü kılan? Para mı, dikilen yüksek katlı binalar, köprüler, otoyollar, limanlar mı? İktidarlar inşaat faaliyetleri ile mi yoksa demokratik, adaletli, barış içinde yaşanılan bir medeniyet inşa ederek mi tarihe damga vururlar? En büyük, en ihtişamlı, en göz kamaştırıcı tanımlarının havada uçuştuğu, alıcı bulduğu, en haksız, en hukuksuz, en göz yaşartıcı olaylara, hayatlara kafaların çevrildiği, göz yumulduğu zamanlar... Uzunca süren bir "zorunlu ikametten" sonra hayata yeniden karıştığımda en dikkatimi çeken insanların yüzlerindeki  gülümsemenin kaybolmuş olmasıydı. Bu kayıpta şüphesiz 16 yıllık iktidarın özellikle son 5 yılda dozunu artırdığı baskıcı yönetim tarzı ana faktör. Ve sadece hedef alınanlar değil iktidar taraftarları da bir gün "mağduriyet" sırasının kendilerine gelebileceğinin farkında. O yüzden onların da yüzü gülmüyor. 

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı. Aynı zamanda İstanbul'un yeni havalimanının "sembolik açılışı"nın yapılacağı gün. İktidar heyecanlı. Bağımlı medya neşeli. Dünyanın "en büyüğü" olacak. Akredite gazeteciler çoktan gezdiler, ne müthiş bir yer olduğunun müjdesini verdiler. Sokaktaki vatandaş ise haberdar edildiği kadarıyla havalimanının adının ne olacağını, kaç liraya, kaç dakikada gidileceğini konuşuyor daha çok. Ama işin bir yandan da "insan" yönü var. 

Cengiz, Limak, Kolin, Kalyon ve Mapa şirketlerinin yüzde 20 eşit ortaklıkla kurduğu İstanbul Yeni Havalimanı inşaatında ölen, yaralanan, haklarını aradıkları için tutuklanan işçiler. Gözardı edilen insan yönü o inşaatın... 

Zaman baskısı altında çalışan, barındıkları yerleri, insanca olmayan maaşlarını zamanında alamayan işçiler. Haklarını aradıkları için tutuklanan. 

Tutuklulardan biri Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'na (DİSK) bağlı Dev Yapı İş Sendikası Başkanı Özgür Karabulut. Bugün (perşembe) Karabulut'un görüş günü. Siz bu satırları okurken eşi Ayla Hanım cezaevine eşini ziyarete gidiyor olacak. Kendisiyle telefonda konuştum. Özgür Karabulut 3 kişilik bir koğuşta tek başına kalıyor. Aklı hem ailesinde hem işçi arkadaşlarında. 5 yaşında bir kızı var. Bir de yeni bebek bekliyorlar. 7 aylık hamile Ayla Hanım. Eşinin ve savunduğu değerlerin dimdik arkasında. Eşini şöyle anlatıyor: 

“Bir işçi mi yaralandı eşim hastanede başındadır. Bir işçi mi öldü. Bizim ev cenaze evidir. Acıyı hissederiz, biz de yaşarız.”

Ayla Hanım anlatıyor eşini, kitap okuduğunu, memleket gündemini takip ettiğini. Benim aklım 'acıyı hissetme" tarifinde. Ne kadar oldu birbirimizin acılarına yabancılaşmamız? Ve ne kadar az kişi diğerinin sıkıntısını hissetme ve paylaşma konusunda farkında mısınız? 

29 Ekim, iktidarın deyimiyle  "en büyük, en ihtişamlı, en göz kamaştırıcı" düşmanları kıskandıran havalimanımızın doğumu. Açılıştan kısa bir süre sonra da Ayla Hanım yeni bir evlat getirecek dünyaya. Tüm doğumlara ülkece sevinmek her doğan için umutlu bir gelecek hayal etmek... Sadece sermayenin değil çalışanın da hakkının, emeğinin kutsandığı bir ülke... Çok mu zor?