Murat Sabuncu

23 Nisan 2014

1915'te yaşanan acıların önündeki "sözde" ayıbının bittiği gün

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın; 1915'te Ermenilerin yaşadıkları üzerine bugün yaptığı 'acıları paylaştığını' vurgulayan yazılı açıklamasını önemli buluyorum.

Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın; 1915'te Ermenilerin yaşadıkları üzerine bugün yaptığı 'acıları paylaştığını' vurgulayan yazılı açıklamasını önemli buluyorum.
Bugün atılan adımın; yine daha önce Erdoğan'ın konuşmasıyla başlayan Dersim  ile birlikte ülkenin geçmişiyle yüzleşmesi noktasında, kıymetli bir başlangıç olduğu düşüncesindeyim.
İki kritik rezervi koyup ardından açıklamadan satır başları..
Rezervlerden birinci ve en önemlisi...
Hrant Dink'in gerçek katillerinin hala ortaya çıkartılamaması, o ölümde rol alanların saklanması ve görev zaafiyeti bulunanların terfi ettirilmesi,  vali, bakan yapılmasındaki ayıbı gözardı ediyor değilim.
İkincisi siyaseseten de olsa..
Aralarında benim de olduğum gazetecilere Meclis kulisinde 'istismar edilmesinin önünü almak için açıklamayı yaptık' demesi. Ben ikincisini çok önemli bulmuyorum.
Zira eldeki metin..
Aralarında Ermenice'nin de olduğu 9 dilde yayınlandı ve 100. Yıla giderken tüm dünyaya şunu söyledi:
"Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı herkes gibi Ermenilerin de o dönemde yaşadıkları acıların hatıralarını anmalarını anlamak ve paylaşmak bir insanlık vazifesidir."
Yıllarca o gün yaşananlara 'sözde' diye başlayan devlet refleksinden "yaşadıkları acılara" vurgu yapan bir noktaya geliş.
Türkiye'de Ermeni soykırımı demenin bunu tartışmanın saldırıların hedefine yerleşmek anlamında geldiği günlerden...
24 Eylül 2005'te bir grup aydının zorluklar konferans yapma izni aldığı üniversitede toplantıya katılanlara yapılan saldırılardan...
 "1915 olaylarına ilişkin farklı görüş ve düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi çağdaşlığın gereğidir" noktasına..
Metinden o bölüm:
"Türkiye’deki bu özgür ortamı, suçlayıcı, incitici, hatta bazen kışkırtıcı söylem ve iddiaları seslendirmek için vesile olarak görenler de bulunabilir. Ne var ki, tarihi meseleleri hukuki boyutlarıyla birlikte daha iyi anlamamız, kırgınlıkları yeniden dostluklara dönüştürmemiz mümkün olacaksa, farklı söylemlerin empati ve hoşgörüyle karşılanması ve bütün taraflardan benzer bir anlayışın beklenmesi tabiidir. Türkiye Cumhuriyeti hukukun evrensel değerleriyle uyumlu her düşünceye olgunlukla yaklaşmaya devam edecektir."

Ve Çoluk çocuk yollara düşürülen ölen, öldürülen Ermenilere "ama" diye başlamayan cümleler kurmak.
Metinde tehcirin ortaya çıkardığı durumlarla ilgili gayri insani vurgusu var:
"Her din ve milletten milyonlarca insanın hayatını kaybettiği I. Dünya Savaşı esnasında, tehcir gibi gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve davranışlar sergilenmesine engel olmamalıdır."
Her 24 Nisan'da ABD başkanları acaba ne diyecek diye beklemeden Türkiye'nin kendi iradesiyle bir açıklama yapması. Bu da önemli.
Şu anki ABD Başkanı Barack Obama, Başkan olduktan sonra her 24 Nisan mesajında "Ermenice "büyük kırım" anlamına gelen "Med yegern" ifadesini kullanıyor.
Türkiye Başbakan'ı bugün yaptığı açıklamayla 'gayri insani sonuçları olan tehcir'i kullanıp yaşamını kaybedenlerin torunlarına da taziyelerini sundu:
"Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla, 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz"...
Bitirirken.
İster 100 yıl manevrası.
İster demokrat olmayan bir liderin siyasi hamlesi deyin.
İki her ikisinde de haklılık payı var.
Ancak bu açıklamayla cin şişeden çıktı ve 1915 olayları daha net bir şekilde tartışılacak.
Bir kere sözde ayıbı ortadan kalkacak.
Acıların sözdesi olmaz zira.
Başbakan bu adımı 23 Nisan'da attı.
Simgesel bir önemi de var.
1920 Anayasası'ndaki birleştirici- kapsayıcı sürecin yeniden konuşulduğu bir süreçteyiz.
Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923’de Kürtlerin, Rumların, Ermenilerin, Süryanilerin, Yahudilerin, Rumların, Alevilerin  yokluğu üzerine kuruldu.
Şimdi bu toprakların çocukların hem yaşadıkları acıları hem varlıklarıyla yüzleşme zamanı.
Başbakan çok sevdiği hitap tarzıyla bu topraklarda yaşayanları 'Kürdüyle Türküyle' diye sayarken Ermenisiyle Rumuyla diye de ilave etmeye başladığında..
Umutlar daha da yeşerir belki..