Murat Sabuncu

20 Ocak 2023

100. yılda İzmir’de ‘birbirimizden razıyız masası’ kuruluyor; Bob Geldof’tan Fukuyama’ya, Ayşe Buğra’dan İlber Ortaylı ve Erinç Yeldan’a 'gelecek' tartışılacak

Önümüzdeki ay İktisat Kongre’nin toplanışının 100. yılı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ilk iktisat kongresine benzer bir şekilde çiftçi, işçi, esnaf, sanayicileri ağustos ayından beri bir araya getiriyor. Mevcut sorunlar ve bunlardan çıkış yolları daha da önemlisi geleceği konuşmak-kurmak üzere yüzlerce kişi bir araya geldi-geliyor

Savaştan yeni çıkmış, Lozan Konferansı’nın kesintiye uğradığı, Cumhuriyet’in henüz ilan edilmediği günler. Memleketi emperyalistlerden kurtaran kadro bu kez ekonomide bağımsızlık için mücadele başlatıyor. Başlangıç yeri İzmir ve orada toplanan İktisat kongresi. 17 Şubat-4 Mayıs tarihleri arasında memleketin dört bir yanından sayıları 1135’i bulan çiftçi, işçi, tüccar, sanayici bir araya geliyor ‘Misak-ı İktisadi’yi yayınlıyor. Osmanlı’dan büyük bir dış borç, büyük bir enflasyon yükü devir alan kadrolar, geleceği, ekonomiyi oluşturan tüm kesimlerin aklıyla arıyor.   

Cumhuriyeti kuran kadrolar için Osmanlı ekonomik mirasının önemli ve olumsuz bir diğer boyutu da dış borçlar ve enflasyondu. 19’uncu yüzyılda Osmanlı Devleti'nin harcamaları vergi gelirlerinin üzerinde seyrediyor, bütçe açıkları dış borç alınarak kapatılıyordu. Biriken büyük borç yükü borç verenlerin denetiminde Düyûn-ı Umûmiye İdaresi’nin kurulmasına yol açtığı gibi, hemen her yıl yeni dış borç bulma baskısı, özellikle dış politikada büyük bağımlılıklar yaratmıştı. Ayrıca Osmanlı Devleti'nin yeterince vergi toplayamaması nedeniyle, Birinci Dünya Savaşı sırasında basılan büyük miktarda kâğıt para büyük bir enflasyon dalgası yaratmıştı.

Nüfusun yaklaşık yüzde 80’ini oluşturan tarım kesimi 1912’de başlayan ve yaklaşık 10 yıl süren savaş döneminde hem nüfus olarak azalmış hem de aşar vergisi altında ezilmişti. Bu vergiden vazgeçildi. Özel sektör ağırlıklı bir ekonomi olsun kararı alındı. Bunun için İş Bankası kuruldu. Ancak 1929 buhranı ile birlikte ortaya çıkan yeni durumda devletin öncülük ettiği bir yapıya dönüşüldü. Bütün bu çalışmalar yapılırken yol haritası İzmir İktisat Kongresi’nde çıkan kararlardı. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları ekonomiyi ayağa kaldırmak için büyük bir mücadeleye girişti.  

Önümüzdeki ay Kongre’nin toplanışının 100. yılı. Türkiye’nin kısa vadeli dış borcu bir önceki yıla göre yüzde 20 artışla rekor bir seviyeye 145.4 milyar dolara yükseldi. Dış açık 110 milyar dolar seviyesinde. Enflasyon TÜİK rakamlarına göre bile yüzde 85’leri gördü, yüzde 50’lerde. Çiftçi mazot ve başta gübre dolara endeksli girdiler yüzünden üretmiyor-üretemiyor. Merkez Bankası’nın rezervi eksi 50 milyar dolar civarında. Erdoğan’ın ‘dostlar’ olarak tarif ettiği ülkelerin, ne karşılığı verdiğini bilmediğimiz borçlarla yaşıyoruz. Halının altına süpürülen büyük dertler seçim sonrası ekonomideki buhranı yükseltecek. Dünya Ekonomi Forumu’na katılan Suudi Arabistan Bakanı’nın bile (El Cedan) kırılgan, yardım edilmesi gereken ülke olarak tarif edildiği bir hale dönülmüş durumda.

Böyle bir dönemde İktisat Kongresi’nin yüzüncü yılında önemli bir çalışma sessiz sedasız 9 aydır yürüyor. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ilk iktisat kongresine benzer bir şekilde çiftçi, işçi, esnaf, sanayicileri ağustos ayından beri bir araya getiriyor. Mevcut sorunlar ve bunlardan çıkış yolları daha da önemlisi geleceği konuşmak-kurmak üzere yüzlerce kişi bir araya geldi, geliyor. Soyer ile İstanbul’a geldiğinde buluşup bu çalışmasını konuştum.

Tunç Soyer 

İzmir İktisat Kongresi’nin 100. yılı önümüzdeki ay. Nasıl bir proje yaptınız?

İktisat Kongresi’nin 100. yılı 9 uzun süredir hazırlığını yaptığımız bir projeydi. Temel çıkış noktası şuydu: Yüz yıl önce Lozan Barış anlaşması henüz bitmemişken, cumhuriyet kurulmamışken, 3,5 yıl işgal görmüş bir şehirde iktisat kongresini toplanmış. Hani Erzurum, Sivas kongreleri gibi bir kongre aslında bu. Peki nasıl olmuş da burada toplanmış, niye İzmir’de toplanmış ve niye meclis varken meclisteki insanlara denmemiş “hazırlayın bak cumhuriyet kuracağız, iktisat politikalarını çalışın şimdiden getirin önüme benim”… Mustafa Kemal Türkiye’nin her yerinden 1135 delegeyi toplamış ve onlarla ortak akıl inşa ederek bir kongre yapmış ve iktisat politikalarını da oradan çıkartmış. İşte şeker fabrikalarının kurulması, aşarın kalkması birçok kritik karar orada kaleme alınmış. Şimdi biz de biraz şundan yola çıktık. Dedik ki Bekir Ağırdır’ın bir araştırması var. 18-30 yaş arası gençlere soruyorlar. 'Geleceğiniz için ne düşünüyorsunuz' diye. 'Hiçbir fikrim yok' diyor. Bırak geleceğe dair umudunu, hayali yok yani bir fikri yok. O kadar kayıp bir tablo var ortada. Dedik ki biz savaş yaşamış olsaydık şu anda ortaya çıkacak tablo bundan daha vahim olmazdı. Yani bu o kadar vahim bir tablo ki, yani bizim oturup buradan bir gelecek tasarımı inşa etmemiz lazım. Bunu siyasal partiler yapmıyor, bunu başka sivil toplum kuruluşları yapmıyor. Yani geleceğe bir vizyon ortaya koymak, gelecekte nasıl bir Türkiye'de yaşayacağız, işçilerin geleceğe dair vizyonları ne, sanayiciler dünyayla rekabet edebilmek için işin neresindeler, engel olarak neler görüyorlar, çözüm önerisi olarak neleri koyuyorlar ortaya? Yani bütün bunları müzakere etmelerini, tartışmalarını sağlayacak ve geleceğe bir deklarasyon bir manifesto taşıyacak bir kongre olsun dedik. Özeti bugünün siyasal ikliminde ama bugünün siyasal sorunlarına dair değil geleceğe dair, geleceğin iktisat politikalarını belirlemeye dair bir platform oluşmasını istedik. İktisat kongresinin özü, birincisi bu. Yani gelecek hayallerini buluşturmak insanların ve buradan bir gelecek inşa etmek. İkincisi de dünyanın içinde yaşadığı bütün bu küresel krizler, iklim krizi, gıda krizi, enerji krizi, savaş, yoksulluk bilmem ne bütün bunlara buradan ilham verecek çözümler üretebilir miyiz? Dünyaya ilham verecek çözümler üretebilir miyiz? İkinci ana damarı da bu. Yani sadece yerel bir şey değil. Aynı zamanda insanlığa dair de sözlerin söylenebildiği ve çözümlerin üretilebildiği bir platform.

 Bu iki hedefi gerçekleştirmek noktasında da bir tasarım yaptınız?  

8 aylık bir kurgu oluştu projemizde. Önce yüz yıl önceki o dinamikleri bugün yine toplamamız gerektiğini düşündük. Yani işçiler, çiftçiler, sanayiciler, tüccarlar bir de buna esnafı ekledik. Bunları bir kere buluşturalım. Ayrı ayrı her birinin kendi sorunlarını tartışmasına imkân verelim ve bunu da en geniş temsil kabiliyetini sağlayarak yapalım. Yani ayırmayalım hani kim varsa ziraat odaları, kooperatifler, birlikler, sulama kooperatifleri, ziraat mühendisleri odaları. Yani çiftçiler deyince kim varsa bu hikayenin içinde o üretimin dinamikleri olarak onları toplayalım.

İşçiler deyince tüm sendikalara davet yapalım. İşte sanayiciler deyince de TÜRKONFED’i, TÜSİAD’ı, yine tüm dinamikler kim varsa hepsini toplayalım.

MÜSİAD’a da davet yaptınız mı?

 Hepsine, hepsinin de katılımını sağladık. 200 civarında sivil toplum kuruluşu, dernek, vakıf, meslek odası katıldı. TÜSİAD, TOBB, TÜRKONFED tüm bunlar da katıldı. MÜSİAD da katıldı. Katılımcılara şunu söyledik:

Sizin bugünkü siyasal iktidarla hesaplaşmanızı istemiyoruz. Bugünkü siyasal iktidarla derdinizi çözmenizi istemiyoruz. Derdimiz o değil bizim. Siz kendi kurumsal çerçevenizden geleceğe nasıl bakıyorsunuz?

Peki bu toplantıları bir kısmı yapıldı, bir kısmı yapılıyor anladığım kadarıyla.

 Şimdi şöyle, o konuyu anlatayım tam olarak. Ağustos’tan itibaren aralık sonuna kadar üç toplantı yaptık her biriyle. İşçilerle üç toplantı, çiftçilerle üç toplantı, sanayicilerle üç toplantı. Bunların her biri 7-8 saatlik toplantılar. Yani toplam 70 saatlik bir toplantı silsilesi yaptık. Ve bütün buralardan da hem ilkeler hem kararlar çıktı ortaya. Kararlarda da ilkelerde de son derece titiz hazırlandık. Bu toplantıların tamamını ben yönettim. Hepsinin başından sonuna kadar ben yönettim ve her bir kararı onların kendi aralarındaki aldıkları kararı o topluluğun önünde o haziruna onaylattım. Çekimser kalan oldu. Oybirliğiyle çoğu geçti. Birkaç tanesinde katılmıyorum şerhi koyanlar oldu. Ama yüzde 99’u bütün bu toplantıların, paydaş toplantıların kararları, yüzde 99’u oybirliğiyle geçti.

İkinci aşama nasıl oluyor?

Şimdi dört ayrı masa kurduk ocak ayında. Bu dört ayrı masa toplanıyor. İlkini yaptık. Birbirimizden razıyız masası. Bu demokrasi masası aslında. Çok farklı toplum temsilcilerini bir araya getirdik. Yani Mor Gabriel Manastır’ının rahibini de LGBTİ’nin temsilcisini de işte farklı Rum cemaatinin temsilcisini de levanten temsilcisini de. Tamamen farklı.

İmamlar da var herhalde değil mi?

Hepsi hepsi. En kalabalık en farklı toplum katmanlarının temsilcilerini o ‘Birbirimizden Razıyız Buluşması’nda bir araya getirdik. Orada da işçilerden, çiftçilerden, sanayicilerden gelen bütün o metinleri onların kavramsallaştırmasını ve akademik perspektiften değerlendirmesini istedik. Ufak tefek revizyonlar, ufak tefek rötuşlar yapmalarını istedik. Bunlar yapıldı. Şimdi doğa buluşması var. ‘Doğamızla Buluşuyoruz’ başlığı altında. İkinci toplantıyı yapacağız. Buradaki akademisyenlerden de aynı şeyi isteyeceğiz. İşçilerin, çiftçilerin, sanayicilerin çıkarttıkları ilkeler ve kararları kendi bilimsel disiplinleriniz açısından değerlendirin diyeceğiz. Burada da çok farklı disiplinlerden yine akademisyenler, uzmanlar var. Tarihçiler, sosyologlar işte fütüristler, ekonomistler hepsi var. Bunlar da aynı çalışmayı yapacaklar. Üçüncüsü 'Tarih Masası' olacak. Bunları tarihçilerin tartışmasını isteyeceğiz. Son masa da inovasyon masası. Bir gelecek vizyonu, fütürizm çerçevesinde bütün bu paydaşların fikirlerini masaya yatıracaklar. Bunlar da bittikten sonra bir yüksek istişare kurulumuz var. Bütün o raporlar onların önüne gidiyor.

Kimler var o kurulda?

50 insan var. Yani bunlar Türkiye'nin akil insanları diyebileceğimiz, en özenle böyle titizlikle seçtiğimiz akademisyenler, uzmanlar, akil insanlar öyle diyeyim. Bütün bu da bittikten sonra 15 Şubat – 21 Şubat arasında 6 gün boyunca masalardan gelen kararları, bilimsel masalardan gelen revizyonlarıyla tekrar onların önüne koyacağız. Hem her birininkini diğerinin önüne koyacağız. Yani işçilerinkini çiftçiler tartışacak, sanayiciler tartışacak. Bütün bunlar bu 6 gün içinde bitecek. Son gün bütün o müzakereler sonucunda ortaya çıkan ilkeleri, kararları oya sunacağız. Her biriyle ilgili oylama yapacağız. Her birinin sonucunda çoğunlukla kabul edilenler neyse bunları da bir manifesto halinde getirip kamuoyuyla paylaşacağız.

 Bütün bunlardan hedefiniz ne?

 Gelecekte iki sene sonra, beş sene sonra, on sene sonra iktidarda kim olur bilmeyiz. Ama kim olursa olsun onların kendi yol haritalarını çizerken onlara yol gösterecek bir altlık oluşturmak ve bu taleplerin takipçiliğini yapmak. Nasıl takipçi olacağımıza da yine bu masalar karar verecek. Yani bizim nerede durmamızı istiyorlar, bu takip mekanizmaları nasıl olmalı, siyasal partilerle biz bunların takibini nasıl yapmalıyız, iktidarla nasıl yapmalıyız, muhalefetle nasıl yapmalıyız? Bütün o mekanizmaları da onlar tarif edecekler ve biz açtığımız bu yolculuğu oradan itibaren yeni bir evreye taşıyacağız. Özetle gelecek hayalini ortaklaştırmak, buluşturmak ve buradan yeni bir hayal kurmak istiyoruz. İki, bütün bu küresel krizlere karşı buradan bir ilham verecek sonuç çıkartabilir miyiz onu zorluyoruz. Çünkü o gün o masada olmayan bir doğa vardı. Yani işçiler, sanayiciler o masadaydı yüz yıl önce. Ama bugün o masaya bir de doğayı koymak lazım. Doğanın haklarını, doğanın hukukunu koymak lazım. Çünkü artık sürdürülebilir bir şey olmaktan çıktı. Yani bu gezegende bıraktığımız kirli ayak izi gezegenin kendini yenileme eşiğini aşmış durumda. O zaman ekonomiyle ekoloji arasındaki irtibatı yeniden tesis etmemiz lazım. İşçiler açısından da çiftçiler açısından da sanayiciler açısından da. Özetle bu iki temel hedef uğruna bu çalışmayı sürdürüyoruz.

Sağdan, soldan, sendikadan işverenden farklı kesimleri bir araya getirdiniz.  Çoğunlukla mutabık kaldık dediniz. Neresi zorladı sizi neresi rahat geçilebildi?

 Genel bir şey söyleyeyim. Egolar meselesi zorladı, zorlayan yerdi. Yani birçok insan dünyanın kendi etrafında döndüğünü zannediyor. Oysa öyle değil. Yani hepimizin etrafında, hepimizin üzerinde durduğumuz bir dünya dönüyor. Dolayısıyla da o egoları bir tarafa bırakıp daha kapsamlı bir bakış açısını edinmek zorunda herkes. Sadece kendi çıkarları üzerinden bir meseleyi tartışmak ve çözüm aramak çıkar örgütü yaratır başka bir şey yaratmaz. Ama biz ne çektiysek çıkar örgütlerinden çektik. En küçük boyutunda da en geniş boyutunda da. Ama bu hepimizin meselesi. Yani bu kadim topraklar eğer bugün bu kadar sıkıntı yaşıyorsa, bu kadar yüksek hayat pahalılığı işte yüksek enflasyon bilmem ne yaşıyorsa bunun nasıl dönüşeceğine dair de artık anlamamız gereken şey ancak beraber olursak bu mümkün. Artık herkesin anlaması gereken şey el ele vermek mecburiyetindeyiz. Ve ortak menfaatlerimiz üzerinden yol almak mecburiyetindeyiz. En büyük sıkıntıyı burada yaşadım o toplantıları yönetirken. Yani o küçük menfaatler, kişisel veya işte dar perspektiften bakılarak önerilen şeyler o bütünün, bütüncül bir perspektifin içinde bir yere oturması lazım. Ama o kendisininkinin daha fazla öne çıkmasını istiyor. Bu doğru değili anlattım. Ve sonuçta bunların hepsi dediğim gibi %99’un üzerinde bir yüzdeyle oybirliğiyle geçebildi.

Siyasi angajman ya da kaygı hissettiniz mi?

Herkese şunu söyledik. Biz bugünün siyasal meseleleriyle ilgili çözüm arayışında değiliz. Bu siyasal partilerin işi, siyasilerin işi. Biz yarına bakmak istiyoruz. Biz gelecek tasarımı inşa etmek istiyoruz. Biz sadece geçmişi değil o gelecek tasarımını miras bırakmak istiyoruz. Dolayısıyla da bunu yapan kimse yok. Bunu yapan hiçbir örgüt yok, hiçbir siyasal parti yok. Kimsenin gelecekle ilgili bir derdi yok. Herkes günü kurtarmak derdinde. Bizim derdimiz farklı. Biz geleceği inşa etmek istiyoruz. O nedenle herkesi işin içine katabildik. Buna rağmen tabii ki bugünün sığ siyasi sularında hâlâ işte bu kongreye korsan kongre diyen var, hâlâ bu kongreyi yok saymak isteyenler var. Çıkıyor yani oluyor. Ama biz de yapmaya devam ediyoruz.

Kimler konuşmacı olacak 15-21 Şubat’taki İzmir’deki buluşmada?

15-21 Şubat arasında  paydaşlar hem kendi toplantılarını yapacaklar hem birbirlerinden gelen konular üzerinde çalışacaklar. Bir yandan o yürüyecek. Bir yandan eş zamanlı forumlar yapıyoruz. İşte Göç Forumu, Kadın Forumu, Gençlik Forumu. 9 tane ayrı forum eş zamanlı yürüyecek. Bir de konuşmacılarımız var. Bunlarla yine eş zamanlı yürüyecek konuşmacılar var. O konuşmacıların büyük bölümü tabii Türkiye'den akademisyenler, bilim insanları. Ama bir yandan da dışarıdan çok özel konuklar var. İşte Vandana Shiva (küreselleşme karşıtı yazar özellikle Çalınmış Hasat kitabı tanınıyor MS) Fukuyama (Tarihin sonu makalesinin yazarı-fütürist MS), Michio Kaku (fizikçi-nükleer karşıtı aktivist MS), Timoty Ash (ekonomist). Yani dışarıdan da daha global bir vizyonla dünyaya bakan isimler. Tabii Bob Geldof.

 Türkiye'den konuşmacı olarak kimler var?

 Refet Gürkaynak, Ayşe Buğra, Bekir Ağırdır, Erinç Yeldan, İlber Ortaylı, Ümit Özlale, Alphan Manas, Selin Sayek Böke, Murat Karayalçın, Tuncay Özilhan ve daha pek çok isim.

 Cumhurbaşkanını çağırdınız mı, davet ettiniz mi böyle bir kongre yapacağız gelir misiniz dediniz mi?

Onlar da 17-18 Şubat’ta iktisat kongresi yapıyorlar İzmir’de. Ve bizimkine de işte katılmayacaklarını söylüyorlar. Oysa bu hikayenin arka planında şöyle bir süreç yaşandı. Bir sene önceydi bundan. Ben İzmir valimize bu durumu anlattım. Bizim bu yaptığımız kurguyu da anlattım, niyetimizi de anlattım. Ama şunu da ekledim. Siz eğer başka bir tasarım yaparsanız, iktisat kongresi adına başka bir şey düzenlerseniz bizden ne isterseniz de destek

Peki Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener gelecekler mi? Onları davet ettiniz mi?

Öyle gözüküyor, tam kesinleşmedi. Ama herhalde yarın öbür gün kesinleşmiş olur.

 Gün boyu toplantılar ardından kültürel olarak bir etkinlik olacak mı?

Mesela Fahir Atakoğlu, Sezen Aksu şarkıları gecesi yapacak. Oraya da Sertap Erener ile Aşkın Nur Yengi gelip Sezen Aksu şarkıları söyleyecekler. Bir akşam Melike Şahin olacak bir akşam Gazapizm…

Tunç Soyer’in yanından ayrılırken işçiler, çiftçiler, sanayiciler, esnaf bir araya gelerek ortaya çıkan ilk fikirlerden bir kaçını vermelerini istedim. Metinlerden altını çizdiğim birkaç madde şöyle:

 Çiftçiler:

-Türkiye’nin her ilinin tüm ilçelerinde yerel tohum ve hayvan ırkları tescil komisyonu kurulacaktır. Tespit edilen tür, çeşit ve ırklar (süs ve peyzaj bitkileri de dahil olmak üzere) tespitlerinden itibaren bir yıl içinde yerinde koruma altına alınacaktır.

-Milli Su Konseyi’nin kurulması ve su kaynaklarını özelleştirmeye karşı koruyan bir Su Kanunu’nun çıkarılması sağlanacaktır.

-Geleceğin Türkiyesi, yalnızca üretim değil, aynı zamanda paylaşım iktisadı ve refahın adil paylaşımı üzerinde yükselecektir. Türkiye ekonomisinin büyümesi ancak işçilerin ve tüm emekçilerin refahının büyümesine paralel olduğu sürece değerlidir.

-Bakım emeği yükü nedeniyle iş gücü piyasasına dahil olamayan kadınların ev içi emeğinin istihdam biçimi olarak kabulüyle, ev dışındaki istihdam olanaklarını
da artıracak pozitif ayrımcılık uygulamaları hayata geçirilecektir.

- Kreş ve çocuk bakım hizmetleri işverenlerin yasal sorumluluğu kapsamında tarif edilecek ve gerekli yasal düzenlemeler yapılacaktır.

-İnsan türünün yerküre ve atmosfer üzerinde bıraktığı ayak izi, parçası olduğumuz ekosistemin kendini yenileme eşiğini ileri derecede aşmıştır. İklim krizi de bunun sonuçlarından biridir. Doğanın ekolojik döngüleri ve insan türünün ekonomik düzeni arasındaki bu mütekabiliyet dışı koşullar, bizatihi insan da dahil tüm canlıların geleceğini tehdit etmektedir. Geleceğin Türkiyesi, ekoloji ve ekonomi arasında ayrılmaz bir ilişki olduğunu kabul eden yeni bir iktisadi yaklaşım üzerinde inşa edilecek, ticaret ve sanayi politikalarının bu yönde gelişimi sağlanacaktır.

-Karbon emisyonuna neden olmayan doğayla uyumlu enerji üretimi desteklenecektir.

- Başta engelliler olmak üzere dezavantajlı grupların istihdam olanaklarını artıracak pozitif ayrımcılık uygulamaları hayata geçirilecektir.

. İşsizlik sigortası ödeneğine hak kazanmanın önündeki yasal engeller ve zorluklar kaldırılacaktır. İşsizlik ödemeleri ödeneği ve süresi işçilerin lehine düzenlenecektir. İşsizlik sigortası fonunun sadece çalışanlar için kullanılması yasal güvence altına alınacaktır.

Önerilerden çalışmadan katıldıklarınız da olabilir katılmadıklarınız da…Eksik bulduklarınız ya da mümkün mü dedikleriniz…Ama Tunç Soyer’in yaptığı çalışma;  tek sese mahkum olduğumuz ya da ister iktidar ister muhalefet olsun sadece ‘seçilmişlerin’ konuştuğu bir ortamda, toplumun her kesiminin görüşünün alındığı demokratik bir ortam yaratmış. Ne kadar farklı ve çok fikir o kadar ilerleyen, adil paylaşan bir Türkiye…İşçisiyle, çiftçisiyle, esnafıyla, sanayicisiyle…

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. Çıktıktan sonra sekiz ay gazeteyi yönetti. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.