Murat Paker

10 Haziran 2014

Gezi dersleri 2: Şiddetsizlik, çoğulluk, yaratıcılık / mizah

Gezi, direnişi çok büyük ölçüde bir sivil itaatsizlik eylemiydi ve asıl kitleselleşebilme ivmesini bu olgunluk ve barışçıllığından aldı

Bir önceki yazıda GEZİ’den çıkarabileceğimizi düşündüğüm derslerin ilk dördünü ele almıştım: Azim, ekoloji, isyan ve 12 Eylül’e elveda!

Şimdi diğerleriyle devam ediyorum.

Şiddetsizlik

GEZİ Direnişi çok büyük ölçüde bir sivil itaatsizlik eylemiydi ve asıl kitleselleşebilme ivmesini bu olgunluk ve barışçıllığından aldı. Taksim ve Gezi Parkı’nda polis yokken, asayiş tamamen berkemaldi, suç ve şiddet görülmedi. Ne zaman ki polis hamle etti, o zaman ağır bir polis terörü yaşandı. GEZİ eylemcileri, polis terörüne karşı, bazı istisnalar dışında savunmacı-direniş konumunda kaldılar. Barikatlar, polis teröründen korunmak için dikildi. Eylemciler, bütün direniş boyunca hiçbir ateşli silah kullanmadılar. Az sayıda kişi ve grup, polise nadiren molotof ve taş attı, ama bu tür sivil itaatsizliğin dışına çıkan eylemler genel kitle tarafından benimsenmedi, mümkün olduğunda engellendi.

GEZİ’nin bu denli kitleselleşebilmesinde, polis terörü karşısında eylemcilerin çok büyük ölçüde şiddetsiz savunmacı-direniş konumunu sürdürebilmiş olmaları kritik bir yer tutuyor. GEZİ, asıl eksenini karşı-şiddet üzerinden kurmuş olsaydı, hem bu kadar kitleselleşemez, hem de çok daha kısa bir sürede bastırılmış olurdu. Nitekim, eylemcilerin karşı-şiddetinin de görece daha fazla kullanıldığı Ankara gibi diğer bazı şehirlerde kitlesellik çok kısıtlı kaldı. GEZİ-sonrası süreçte giderek artan biçimde gördüğümüz gibi, eylemcilerin karşı-şiddeti (buna “devrimci şiddet” diyenler de var) arttırdığı durumlarda kalabalıklar hızla eridi. Erdoğan’ın, Hükümet’in ve de Polis’in, “şu eylemciler biraz şiddet uygulasa da tepelerine binme arzu ve ihtiyacımızı topluma daha rahat anlatabilsek” tarzı bir akıl yürütme içinde olduklarından emin olabiliriz.

GEZİ’nin en önemli derslerinden biri, muhalif/sol bir demokrasi hareketi, sen-ben-bizim-oğlanın ötesine geçip kitleselleşmek ve gücünü bu kitlesellik ve akıl/yaratıcılık üzerinden kurmak istiyorsa, ısrarla ve ilkesel olarak karşı-şiddetten uzak durmalı ve direnişini sivil itaatsizlik üzerine kurmalıdır.

Çoğulluk

Hemen herkesin vurguladığı gibi, GEZİ’nin alamet-i farikalarından biri barındırdığı çoğulluktu. İrili ufaklı bütün muhalif renkler GEZİ’de yer aldı: Her tür solcusundan bilumum demokratik kitle/meslek örgütüne, Kürtlerden ekolojistlere, LGBTİ hareketlerinden feministlere ve anti-kapitalist Müslümanlara kadar çok renkli ve heterojen bir kitle iki hafta boyunca şehir agorasında yan yana, etkileşerek ve en önemlisi ortak bir demokratik zemin yaratarak var oldu.

Bu GEZİ bileşenlerinin aralarındaki bunca ayrıma rağmen, nadir bazı gerilimler dışında barışçıl bir şekilde bir arada durabilmeleri ve ortak bir direniş iradesi gösterebilmeleri Türkiye’nin demokrasi kültürü açısından çok önemli bir kazanım oldu. Empoze edilen ya da edilebilecek bir liderlik yoktu. Birileri liderlik empoze etmeye kalksa en hafifinden alay ve mizahla karşılanırdı.

GEZİ, Türkiye toplumunun ne denli dallanıp budaklanarak ayrımlaşmış olduğunu, tek merkezli bir muhalefet hülyasının ne denli geçersiz olduğunu, yeni dönemde ancak eşdeğerlilik ve saygı temelinde bir araya gelen, geniş koalisyonlara dayanan, çok-katmanlı, çok-odaklı ve çok-meseleli, esnek ve yaratıcı muhalif hallenmelerin bir şansı olabileceğini göstermiş oldu.

Yaratıcılık ve Mizah

“Kahrolsun Bağzı Şeyler” gibi birçok olağanüstü slogan üretebilmiş ve keskin bir mizahı yanında hiç eksik etmemiş olan GEZİ, bu alanda da Türkiye sol/demokrasi mücadele tarihinde önemli bir çığır açmış oldu. GEZİ’nin Erdoğan ve Hükümet karşısındaki en net hegemonyası yaratıcılık ve mizah alanındaydı. GEZİ mizahı sayesinde muktedirler madara oldu ve en önemlisi madara olduklarını ve tüm despotlar gibi kendilerinin bu yaratıcılık ve mizah konularında çok güdük kaldıklarını fark etmek zorunda kaldılar. Mizah sayesinde GEZİ, sadece bir alan/park işgali olmakla sınırlı kalmadı, gönülleri de işgal etti. Mizahın, silahtan çok daha etkili bir araç olduğu keşfedildi. Park işgali bitti, ama gönül işgali devam ediyor/edecek.

Mizahın, muktedirleri madara etme ve bu nedenle zıvanadan çıkarma işlevinden başka, direnişçiler arasında ortak bir duygudurumu yaratma ve şiddetli/gazlı zorlukları daha kolay atlatabilmeye katkı gibi diğer bir önemli işlevi olduğu görüldü. GEZİ’den sonra, asık suratlı geleneksel muhalif hareketlerin ömürlerini tamamlamış olduğu söylenebilir.

Gezi Dersleri dizimizi, bir sonraki yazıda aşağıdaki başlıklarla tamamlayalım:

murat.paker@gmail.com

@PakerMurat