ABD Senatosu’nun CIA’in Sorgulama Teknikleri üzerine hazırladığı rapor’un 6000+ sayfasının 500+ sayfalık kısmı 3 Aralık’ta kamuoyuna açıklandığından beri tüm dünyada oldukça çok ses getirdi.
ABD’nin geleneksel insan hakları sicilini ve de özellikle 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler saldırısından beri iyice pekiştirilmiş bir güvenlik ideolojisinin peşinde neler yaptığını izleyenler açısından pek yeni bir bilgi yoktu raporda. ABD’nin Irak’taki Abu Gureyp Cezaevi’nde mahkûmlar üzerinde ne tür bir vahşet rejimi yarattığı çok daha önce ortalığa saçılmıştı. Guantanamo’daki tutuklulara yönelik işkencelere dair çok sayıda iddia ve işaret uzun yıllardır dillendiriliyordu. CIA’nin uluslararası insan hakları hukukundan kaçmak için başka ülkelerdeki gizli yerlerde ve uçuş halindeki sorgu uçaklarında işkenceli sorgulamalar yaptığı da biliniyordu.
Bilinen bu “sırlar”, Senato’nun raporuyla resmen kabul edilmiş oldu. Açıkça işkence sayılması gereken bazı yöntemlerin “şüpheli teröristlerin” sorgulamalarında kullanılmasına resmen onay verilmişti. Bu yöntemler arasında suyla boğulma hissi yaratma, makattan besleme / sulama, uykusuz bırakma, böceklerin kullanımı, aşağılamak için altbezi kullanımı, yalancı infazlar, cinsel tehditler / aşağılamalar, yakınlara yönelik öldürme / yaralama / işkence veya cinsel taciz tehditleri, vb. var.
Yine rapora göre, tutuklanıp bu tür işkenceli sorgulamalara maruz kalanların birçoğu aslında yasal olarak tutuklanmaması gereken kişilermiş; bir kısmı yanlışlıkla tutuklanmış; bu tür sorgulamalar o kadar da “faydalı” bilgiler elde edilmesine yol açmamış (onca zahmete değmemiş yani!); bu sorgulama programının yetkilileri üst yönetime sürekli yanlış / eksik bilgiler sunmuşmuş.
Şunları biliyoruz: ABD’nin işkenceciliği hiç yeni bir şey değil. ABD, kendi askerlerini ve müttefik ülkelerin (Türkiye dâhil) asker ve polislerini işkenceli sorgulama teknikleri dâhil genel kontr-gerilla faaliyetleri açısından eğittiği, Pentagon’a bağlı School of Americas aracılığıyla 1950’lardan beri dünya işkence teknolojisinin bir tür merkez üssü olmuştur. Çeşitli Nazi kaçkınlarının ABD’de bu işlerin gelişiminde önemli roller oynadığına dair rivayetler de mevcuttur. ABD, Ordusu ve CIA eliyle öteden beri dünyanın değişik ülkelerindeki isyan benzeri hareketleri bastırmak için doğrudan ya da dolaylı olarak bu işlerin içinde olmuştur. Örneğin Türkiyeli üst düzey işkencecilerin eğitmenleri her zaman ABD’li meslektaşları olmuştur.
Dolayısıyla ortada yeni bir şeyden çok bir geleneğin devamı söz konusu. Hele bu sefer 11 Eylül saldırılarıyla ABD, daha önce hiç olmadığı kadar tehdit edilmiş hissederken ve de kamuoyu yoklamalarına göre, toplumun çoğunluğu “gerekirse işkence yapılabilir” gibi bir noktaya savrulmuşken, Bush yönetiminin bu fırsatı değerlendirmemesi büyük bir sürpriz olurdu.
Meşruiyet Aracı olarak Psikoloji ve Psikologlar
Yine de ama, son birkaç on yılda uluslararası insan hakları hukukunun kapsama alanı ve derinliğinin artması bir yandan, ABD’nin başka ülkelerin insan hakları karnesini tutarak bunu bir dış politika aracı haline getirmesi diğer yandan, ABD yetkililerini bu işkenceli sorgulama programını uygulamak için bir meşruiyet ve rasyonalizasyon zemini aramak zorunda bırakmışa benziyor.
Gerek Senato Raporu’ndan gerekse de diğer bazı yayınlardan anladığımız kadarıyla bu sorgulama programını uygulayabilmek için gerekli zemini Ordu/CIA için çalışan kimi psikologlar ve ABD’li psikologların meslek örgütü olan Amerikan Psikologlar Birliği (APA), çeşitli organları ve yetkilileri aracılığıyla, kurumsal olarak sağlamış görünüyor.
Aşağıda işkenceli sorgulamalara psikoloji ve psikolog katkısını sergileyen iki kısa makalenin çevirisi (*) yer alıyor.
İlki, İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki Travma Çalışmaları Sertifika Programı’mızın eğitimci ekibi arasında da yer alan, APA içindeki muhalefetin öncüsü, New York’lu klinik psikolog/psikanalist Dr. Steven Reisner’ın Slate dergisinde yayınlanan makalesi. İkincisi de Benedict Carey tarafında New York Times’da yayınlanmış bir makale. İlgilenenlerin mutlaka okumalarını öneririm.
Özetle:
- CIA’in bu işkence yöntemleri içeren “geliştirilmiş sorgulama programını” kimi psikologlar tasarlamış. Şimdilik iki isim var.
- Bu tasarımı yapanlar kimi psikoloji kuramlarını istismar etmişler.
- Sadece tasarlamakla kalmamış, sorgulamalara bizzat psikologlar da katılmış. Katılanların sayısı muhtemelen ikiden çok fazla.
- Bütün bu işler için milyonlarca dolar ödenmiş.
- Sorgulamada psikolog gözetimi varsa ve bu psikologlar uygulanan yöntemlerin “uzun süreli hasar” vermeyeceğine yönelik “bilimsel” bir pozisyon bildiriyorlarsa, o zaman yetkililerin işkencecilikten suçlanması mümkün olmaz diye düşünülmüş.
- Bütün diğer sağlık meslek örgütleri reddetmişken, APA psikologların bu tür sorgulamalarda bulunmasını, ısrarlı taleplere rağmen, reddetmemiş. Yeni ortaya çıkan bazı bilgiler gösteriyor ki APA-CIA arasında kimi karanlık temaslar olmuş.
Zaten yıllardır içten içe kaynayan APA şimdi iyice karışmış durumda. Dünyanın en büyük psikolog meslek örgütünün önümüzdeki dönemde ciddi sorgulamalar ve soruşturmalar geçirme ihtimali yüksek. Gidilecek çok yol var. Mücadele sürüyor. Yeni dalga, APA içindeki (sol) muhalefetin bu kez kazanmasına vesile olabilir.
***
ABD Senatosu’nun İşkence Raporu ve çevresindeki tartışmalar üzerinden Türkiye’ye bakarsak: Bizim de henüz yüzleşilmemiş, CIA işkencelerinden “eksiği yok fazlası var” bir işkence tarihimiz var – azalsa da hala devam eden. Bizim de işkencelere doğrudan katılmış ya da dolaylı katkılar sunmuş sağlıkçılarımız var. Sadece 1980’den bugüne bakan, gereği gibi incelenip yazılmış kapsamlı bir resmi işkence raporumuz olsaydı, kim bilir kaç on bin sayfa olurdu? Kim bilir, aralarında yüzlerce sağlıkçının da bulunduğu, kaç bin işkencecinin ismini öğrenirdik?
(*) Her iki metnin çevirisini yapan Psk. Betül Dilan Genç’e çok teşekkür ederim.
@PakerMurat
***
CIA Divanda: Neden psikologlar olmadan işkence olmazdı?
(Özgün İngilizce metin için tıklayın)
Slate, 12 Aralık 2014
Senato Özel İstihbarat Komisyonu’nun yeni yayımlanan raporu sayesinde CIA’in işkence programının milyonlarca dolar karşılığında iki uzman klinik psikolog -James Mitchell ve Bruce Jessen- tarafından oluşturulduğunu, süpervize edildiğini ve yürütüldüğünü artık biliyoruz. Daha az bilinen ise Bush yönetiminin hem CIA hem de Pentagon’daki –gizli operasyonların yapıldığı karanlık bölgelerdeki ve Guantanamo Körfezi’ndeki- işkence operasyonunun büyük ölçüde klinik psikologlar tarafından tasarlanıp süpervize edildiği. Bu psikologlar insan aklının işleyişi ve psikolojik “zihin-kontrol” araştırmaları hakkındaki bilgilerini, enkazdan “dava konusu edilebilir istihbarat” ve “kritik tehdit bilgisi” elde etmek amacıyla, “öğrenilmiş çaresizlik” ve “bitkinlik, bağımlılık ve dehşet” yaratmak için kullandılar.
Psikologların işkence programı için yaşamsal öneme sahip olmasının başka bir sebebi daha vardı: Adalet Bakanlığı’nın Hukuk İstişare Ofisi, işkence gören mahkûmların hal ve durumunu gözleyen psikologlar ve psikiyatristlerin mevcudiyetinin, CIA liderliği ve Bush yönetimini işkence hakkında suçlanmaktan ve dava edilmekten koruyacağına inanıyordu. [Vurgu benim. MP]. Daha sonra Hukuk İstişare Ofisi, Savunma Bakanlığı’nın “geliştirilmiş sorgu programı” için de aynı kuralları uygulamaya koydu. Senato’nun Silahlı Kuvvetler Komisyonu’nun yürüttüğü bir incelemeye göre, bu program da klinik psikologlardan oluşan bir ekip tarafından tasarlanmış, denetlenmiş ve giderek tamamen klinik psikologlar tarafından yürütülmüştü.
Ne var ki skandal henüz tamamen teşhir edilmedi, son bulmuş da değil. [Vurgu benim. MP]. Meğer Bush yönetiminin isteğini yerine getirerek mahkûmlara işkence edilmesine nezaret etmek için psikologlar sadece yasal dokunulmazlık talep etmekle kalmayıp (Mitchell ve Jessen’e CIA tarafından 5 milyon dolar yasal savunma fonu vaat edilmiş), başka ve (daha yüksek) bir merciden de dokunulmazlık istemişler. Tıbbi meslek mensupları kendi mesleki etik kuralları ile bağlıdırlar. Çoğumuzun işkence dediği “geliştirilmiş sorgulama tekniklerine” karışan psikologlar etik ihlal ile suçlanma kaygısına kapılmışlar. Etik ihlalden sorumlu bulundukları takdirde bu psikologlar ruhsatlarını kaybeder ve dolayısıyla CIA ve Savunma Bakanlığı kuralları uyarınca da pozisyonlarını ve gelecekteki çalışma olanaklarını kaybedebilirlerdi. Aynı şey bugün de geçerli; nitekim kendi “geliştirilmiş sorgulama teknikleriyle” Obama yönetiminin yeni Ordu Saha Rehberi’nin temel taşlarından biri gözetim şartı.
James Risen’in yeni kitabı Pay Any Price: Greed, Power, and Endless War [Her Bedeli Öde: Tamah, İktidar ve Sonsuz Savaş] hikâyeye yeni bir boyut ekliyor- görünüşe bakılırsa dünyanın en büyük psikologlar derneği olan Amerikan Psikologlar Birliği’nin (APA) üst düzey personeli, APA etik politikasını sorgucu-psikologların ihtiyaçlarına uydurmak için CIA, Pentagon ve Beyaz Saray’ın ulusal güvenlik psikologları ile işbirliği yapmışlar.
APA Risen’in yayımladığı iddialar yüzünden muazzam baskı altında, eski genel müfettiş ve federal savcı David Hoffman tarafından bağımsız bir soruşturma açılmasını kabul etti. APA ile karşı-istihbaratın işbirliğinin gizli dünyasına bakmak için ender bir fırsat olacak muhtemelen.
Risen iddialarını Rand Corporation’da araştırmacılık yapan, CIA danışmanı olan ve 2008’de bir motosiklet kazasında ölen Scott Gerwehr’in kişisel bilgisayarında bulunan e-postalara dayandırıyor. Gerwehr “Washington’da kilit konumdaki kurumlarda perde arkası etkiye sahip ulusal güvenlik psikologlarından” oluşan bir grupla süregiden yakın işbirliği kurmuştu. Bunlar arasında Bush’un Beyaz Saray’ında davranış bilimleri danışmanı (şimdi Obama yönetiminin sorgulama alanında en üst düzey bilim insanı olan) Susan Brandon ve CIA’nin şef davranış bilimcisi Kirk Hubbard var. Hubbard teşkilatın “geliştirilmiş sorgulamasını” tasarlamaları için Mitchell ve Jessen’i CIA’ye getirdiğini itiraf etti. Brandon, Hubbard, Gerwehr ve APA’nın bilim politikası direktörü Geoff Mumford, 9/11 [11 Eylül-İkiz Kuleler] saldırılarından kısa süre sonrasından itibaren ulusal güvenlik sorgulamaları ve sorgulama araştırmaları konularında işbirliği yapmak üzere psikolog-araştırmacıları psikolog-operasyoncularla bir araya getirmek için beraber çalıştılar. Mitchell ve Jessen sadece davetli olanların katıldığı bu toplantılardaki operasyoncular arasındaydılar.
Temmuz 2004’te Kızılhaç’ın Guantanamo Uluslararası Komisyonu’nun bir raporunun New York Times’a sızdırılmasıyla psikologların rolünün açığa çıkmasından birkaç ay önce; Hubbard, Gerwehr, CIA ve Pentagon’dan personel, Mumford ve APA’nın etik direktörü Stephen Behnke tarafından gizli bir toplantıya davet edildiler. APA çeşitli zamanlarda bu toplantının yerel yasal yaptırım soruşturmalarındaki sorunlarla ilgili olduğunu iddia etti. Ancak Risen’in eline geçen e-postalara göre toplantının gerçek amacı, “ulusal güvenlik sorgulamalarıyla ilgilenen insanları bir araya getirmek” ve “çalışmaya katılan kişilere -Senato raporunun mide kaldıran biçimde tasvir ettiği- sorgulamalara ilişkin ortaya çıkabilecek etik konular hakkında “danışmanlık sağlamak” idi.
Senato komisyonunun bu hafta yayımlanan raporunun verdiği bilgilerden hareketle bu toplantının amaçları hakkında kehanette bulunabiliriz. Rapor 7 Mayıs 2004 tarihli bir CIA genel denetim gözden geçirmesinden alıntı yapıyor. Buna göre CIA psikologları, Mitchell ve Jessen’in sorgulamaları yürütme biçimleri hakkındaki etik kaygılarını dile getirdiler: “Psikologlar, sahada sorgucu olarak psikologların kullanılmasına itiraz ettiler ve etik kaygılarını belirttiler.” Rapora göre sorular “[CIA’in geliştirilmiş sorgulama tekniklerini] uygulayan sahadaki psikologların bu tekniklerin mahkûmlar üzerindeki etkisi ve sonuçlarının değerlendirildiği görüşmelere katılması hakkındaydı.” Hubbard, Mumford ve Behnke’nin APA etik kuralları ve ulusal güvenlik hakkında beyin fırtınası yapmasına yol açan kaygılara benzer kaygılar olabilir mi bunlar?
Bu gizli toplantının doğrudan bir sonucu olarak Mumford ve Behnke ulusal güvenlik sorgulamalarına katılan psikologlar hakkında APA’nın etik politikasını belirlemek üzere özel bir APA komisyonu oluşturulmasını önerdi. APA komisyonu Haziran 2005’te toplandı ve “psikologların ulusal güvenlik amaçlı sorgulama ve bilgi toplama süreçlerinde danışmanlık rollerinde yer alması APA Etik Kurallarına uygundur” kararı aldı. APA bu şekilde sağlık meslek kuruluşları içinde bunu onaylayan tek kurum oldu. [Vurgu benim. MP]. Doktorların, psikiyatristlerin ve hemşirelerin ulusal meslek örgütleri etik sorumluluklarının üyelerini bu sorgulamalarda yer almaktan men ettiğine karar verdi. APA diğer sağlık meslek kurumlarının etik dışı ve sorumlu şekilde yerine getirilemeyeceğini belirttiği rolleri psikologların üstlenmesinin etik olduğunu kararlaştırmakla kalmadı, APA yönetimi aynı zamanda ulusal güvenlik sorgulamalarının “güvenli, yasal, etik ve etkin” olması için psikologların gerekli olduğunu da iddia etti.
APA üyeleri uzun zamandır, özel komisyonun oluşturulmasının CIA ve Savunma Bakanlığı siyaseti için önceden belirlenmiş bir kılıf uydurma operasyonu olduğundan şüpheleniyorlardı çünkü komisyonun üyelerinin çoğunluğu ulusal güvenlik sorgulamaları ve sorgulama araştırmalarına doğrudan katılan CIA ve Pentagon birimlerinden seçilmişti. Fakat üyelerin CIA ve Savunma Bakanlığı tarafından kararlaştırılmış bir emrivaki için seçildiğini gösteren sadece dolaylı kanıtlar vardı.
Gerwehr’in e-postalarının yayımlanmasıyla Risen tartışma götürmez delile ulaşmış oldu. APA’yı bağımsız bir soruşturmayı kabul etmek zorunda bırakanın APA üyesi Mumford ile CIA’dan Hubbard arasındaki bu e-posta trafiği olduğuna kuşku yok: 5 Temmuz 2005’te -APA komisyonunun kararını açıkladığı gün-, Mumford raporun bir kopyasını Hubbard’a göndererek şöyle yazdı: “Sizin ... bu çalışmanın hayata geçmesinde... kişisel katkınızı da yarı açık şekilde belirtmek istedim... Son derece titiz biçimde seçilen özel komisyon üyeleri tarafından sizin görüşleriniz gayet iyi temsil edildi.” Devamında, Susan Brandon’ın özel komisyon toplantısında “gözlemci” olarak bulunduğunu (gözlemcilerin isimleri açıklanmamıştı) ve özel komisyon kararı için “araştırmayla ilişkili söylemin oluşturulmasına yardım ettiğini” yazdı. Risen’in bir bombası daha var- Mumford’ın teşekkür mektubu yazıldığında, Hubbard CIA’den emekli olmuştu ve iki psikoloğun CIA ile çalışmalarını yürütmek için 2005’te kurdukları Mitchell Jessen ve Ortakları şirketi için çalışmaktaydı. 2005 ve 2009 arasında şirket CIA’den 81 milyon dolar ödeme aldı.
Kararın yayımlanmasından beri APA üyeleri komisyon kararının feshedilmesi ve psikologları ulusal güvenlik sorgulamalarının dışında tutmak için mücadele ediyorlar. Fakat ne zaman bir öneri sunulsa veya kabul edilse APA liderliği engel olmanın bir yolunu buldu. 2008’de bir grup APA üyesi bütün üyelere bir referandum yoluyla çağrı yaparak psikologların Cenova Anlaşması veya Birleşmiş Milletler İşkence Karşıtı Sözleşmesi’ni ihlal eden operasyonlarda yer almasının yasaklanmasını istedi. Referandum büyük çoğunlukla yasaklamayı kabul etti ve karar Şubat 2009’da APA resmi politikası haline geldi. Ancak APA liderliği ABD ulusal güvenlik politikasının uluslararası yasayı ne zaman ihlal ettiğine APA’nın karar veremeyeceğini iddia ederek bugüne kadar referandum kararını uygulamayı reddetti. Birleşmiş Milletler İşkence Karşıtı Komisyonu’nun söz gelimi Guantanamo Körfezindeki süresiz gözaltında tutma uygulamasının yasa dışı olduğuna dair kararına rağmen APA tutumunda ısrar ediyor.
Bağımsız soruşturmanın sonuçlarını bekliyoruz. Bu arada Amerikalıların ve psikoloji mesleğinin mensuplarının beraberce cevaplamamız gereken sorular var. APA, psikologların bu yasadışı operasyonlarda bulunmasını garanti altına almak için neden kendi kaynaklarını kullandı? ABD hükümeti psikolojinin bu şekilde silah haline getirilmesine nasıl izin verdi? İşkenceyi tasarlayan, aklayan ve süpervize eden bu psikologlardan ve bu psikologları desteklediği anlaşılan bir meslek kuruluşundan nasıl hesap sorabiliriz?
(*) Steven Reisner psikanalist ve Etik-Psikoloji-Koalisyonu’nun kurucu üyesidir. İnsan Hakları için Doktorlar’ın etik ve psikoloji danışmanıdır.
Çeviren: Betül Dilan Genç
* * * * *
CIA Sorgusunun Mimarları “Çaresiz” Hissettirmek için Psikolojiyi Kullandı
(Özgün İngilizce metin için tıklayın)
New York Times, 10 Aralık 2014
Köpekler zıplamıyordu. Elektrik şokundan kaçınmak için tek yapmaları gereken alçak bir bariyerin üstünden atlamaktı ama Pennsylvania üniversitesinin laboratuvarındaki kutularda pasif ve ağlamaklı oturmaya devam ediyorlardı.
Daha önce bir dizi hafif şoka maruz bırakılmışlar ve şokları durdurmak için yapabilecekleri hiç bir şey olmadığı onlara öğretilmişti. Artık denemekten vazgeçmişlerdi. Bilim insanlarının diliyle “öğrenilmiş çaresizlik” durumundaydılar. Amerikan İstihbarat Teşkilatı CIA’in kullandığı sorgulama teknikleri hakkındaki Senato raporu, modern psikolojinin klasik deneylerinden biri olan bu çalışmaya ilgiyi canlandırdı. 1960’larda yapılan bu ve benzeri çalışmalar depresyon hakkında önemli bir teoriye temel teşkil ederek etkin konuşma terapilerinin geliştirilmesinde kullanıldılar.
Senato raporuna göre, yaklaşık yarım yüzyıl kadar sonra iki askeri psikolog teorinin zalimane sorgu tekniklerine temel olabileceğine ikna oldular. Bu teknikler arasında, mahkûmların “kontrol ve öngörülebilirlik duygusunu” ortadan kaldırarak “istenilen düzeyde çaresizlik hissi” yaratan (mahkumun sırtüstü bağlanıp yüzüne su dökülerek boğulma duygusu yaşatıldığı) su-tahtası da vardı. CIA'in sorgulama programının mimarlarının James Mitchell ve Bruce Jessen olduğu tespit edildi.
Amerikan askerleri üzerinde stresin etkisini incelerken Mitchell ve Jessen ile görüşen New Haven Üniversitesi’nden psikiyatrist Charles A. Morgan şöyle diyor: “Bana kalırsa teoriyi yanlış anlamışlar... Bilim insanı değiller.”
Orijinal araştırmayı yapan bilim insanlarından, önde gelen psikolog Martin E. P. Seligman, tacizkâr sorgulamaları aklamak için kendi çalışmasının alıntılanmasından ötürü “acı duyduğunu ve dehşete düştüğünü” söyledi.
Uzmanlara göre zalimane sorgulamalar için akademik araştırmaların kullanılması yeni değil. İkinci Dünya Savaşından sonra istihbarat camiası sorgulama yöntemlerini araştırmaya başladı ve sıkça psikiyatrist ve psikologları finanse ettiler.
Mesleğin zorlayıcı sorgulamalara ortak edilmesine karşı çıkan New Yorklu bir psikolog ve Etik-bir-Psikoloji-için-Koalisyon’un kurucularından Steven Reisner “ilk çalışmaların birçoğunun klasik psikanalizden” veya Freudçu düşünceden faydalandığını söylüyor: “Duyusal mahrum bırakma ve uykusuz bırakma yoluyla psikoza sokulan insanlar düşünceleri ve söyledikleri üzerinde kontrolü kaybederler” ve bu noktada artık işbirliği yapabilirler – ya da en azından teori bu şekildeydi.
Kısmen bu tür araştırmalardan kaynaklanan bir sorgulama rehberi olan, CIA'in “İnsan Kaynaklarını Kullanma Eğitim Elkitabı,” D.D.D. (Debility, Dependency, Dread) [Bitkinlik, Bağımlılık ve Dehşet] adı verilen sorgulama yöntemini öneriyor. Rehbere göre “zorlayıcı sorgulama yöntemlerinin amacı daha üstün bir dışsal gücün kişinin direnme iradesinin üzerinde etkili olmasını sağlayarak kişide psikolojik gerileme yaratmaktır.”
Rehberde önerilen tekniklerden bazıları — tecrit, uykusuz bırakma, tehditler — 9/11 sonrasındaki sorgulamalarda da kullanıldı ve Senato raporunda da geçiyor. Boston Lisansüstü Psikanaliz Okulundan Stephen Soldz, D.D.D. hakkında şöyle diyor: “Şimdi duyduklarımıza çok benziyor, teşkilatın parasını ödemiş olduğu araştırmayı kullanmaması hayret verici.” Soldz psikologların sorgulamalarda yer almasını açıkça eleştirenlerden biri.
Üyelerinin sorgulama programında yer aldığının ortaya çıkması üzerine karışan ve kendi içinde bölünen Amerikan Psikologlar Birliği (APA), birlikle teşkilatın bağlarını araştırması için bağımsız bir denetçi tuttu. Guantanamo Körfezi üssünde ve karanlık bölge denilen gizli operasyon alanlarında psikologların rolüne ilişkin tartışmalar derneğin içinde yıllardır devam ediyor.
Meslektaşlarının gazetecilere söylediğine göre CIA sorgulamalarının iki mimarı, gizli bilgileri ortaya çıkararak hayat kurtaracaklarına ve 9/11 ve sonrasındaki olayların da yöntemlerini akladığına inanıyorlar.
Teşkilattaki psikologlar da öyle. “Psikologlar ve Sorgulama: İşkencenin Ne İlgisi Var?” adlı bir makalede eski CIA çalışanı psikolog Kirk M. Hubbard bu yöntemleri savundu: “Artık insanların etik olan hatta makul olan hakkında anlaşabildikleri, insani kaygıların tanıdıkların ötesine geçtiği bir dünyada yaşamıyoruz. Ergenler diğer insanları öldürecek intihar eylemleri planlayarak bedenlerinde bomba taşıyorlarsa artık ortak değerlerimiz kalmadığını biliyoruz demektir.”
Senato raporu zalimane tekniklerin, daha az zorlayıcı olan yöntemlerle elde edilen bilgilere önemli bir katkı yapmadığı tespitiyle bitiyor. Kongrede ve CIA’de raporu eleştirenler raporun çıkardığı sonuçların hikâyenin tamamını anlatmadığını söylüyorlar.
Uzmanlara göre -“öğrenilmiş çaresizlik” veya diğer yöntemlerle- sorgulama hakkındaki akademik araştırmalar gerçek dünyada etik bir şekilde test edilemez ve etkin sorgulama için pek kılavuzluk sağlamıyor.
Fazla stres insanların düşünme faaliyetine engel oluyor. Dr. Morgan kısa süre önce, Amerikan askerlerinin tecrit ve uykusuz bırakma da dâhil olmak üzere CIA’in sorgulama tekniklerinin birçoğuna mini-çapta maruz kaldıkları bir eğitim egzersizi olan Hayatta kalma, Kaçınma, Direnme ve Kaçış (SERE) kursundan sonraki itaat ve telkine açıklık düzeyini inceledi. Sonuç: bir alt grup daha itaatkâr hale geldi ama büyük çoğunluk aynı zamanda yanlış bilgi ile yönlendirilmeye daha açık hale geldi. Dr. Morgan “aslen insanları daha az güvenilir ve daha aptal yapıyorsunuz... sorunu görebiliyorsunuz herhalde” diyor.
Bazı tecrübeli sorgucular mahkûmla ilişki kurmanın ve zalimlik temelinde değil de güven temelinde bilgi edinmenin önemini vurguluyorlar. Irak’ta çalışmış bir sorgucu olan ve CIA programını eleştiren Steven M. Kleinman “hem bir sorgucu hem de istihbarat hizmetlerinde üst düzeyde çalışmış biri olarak D.D.D. veya öğrenilmiş çaresizlik ile elde edilen herhangi bir bilgiye güvenmem” diyor.
Çeviren: Betül Dilan Genç