Mütevazı, yaygarasız, muadillerine göre epeyce düşük bütçelerle, amatör bir samimiyetle ama her seferinde de yüz akıyla kotarılan bir müzik festivali, bu yıl da sessiz sedasız gerçekleştiriliyor.
Stradivarius kemanlarıyla gelen uluslararası isimleri de izlediğimiz oldu, o denli şöhretli olmayan sanatçıları da…
Hayal kırıklığı yaşadığımız söylenemez, ama bu yıl iki unutulmaz konser, izleyicilerin hafızalarında da gönüllerinde de unutulamayacak anılar olarak yerlerini aldılar.
İlki: 16 mayıs 2017 tarihinde
Şef, Rengim Gökmen
Karşıyaka Oda Orkestrası
D. Shostakovich – Oda Senfonisi, Opus 110
E. Chausson – Keman, Piyano ve Yaylılar için Konçerto, Opus 21 : Solistler – Ayla Erduran, Ayşegül Sarıca
J. S. Bach – İkili Keman Konçertosu : Solistler – Ayla Erduran – Cihat Aşkın
Bela Bartok - Divertimento
Ustalara saygı gecesinde verdikleri muhteşem konserle hafızalarımıza çakıldılar. Ayşegül Sarıca piyanoda, Ayla Erduran ise kemanda zaman ve yaş denilen ağır tahribat gücüne sahip pimi çekilmiş bombaları, piyano ve keman virtüözitelerinin doruklarına çıkarak infilak ettirdiler, üzerimize notaları yıldızlar gibi yağdırdılar. Unutulmayacak bir gece yaşattılar izleyicilere. Sanatın sınır ve tahakküm tanımayan gücünü; sanata, kültüre karşı hınç ve imhacı bir zihniyetle organize ve kurgulanarak icra edilen değersizleştirici, itibarsızlaştırıcı atraksiyonları, aleyhte tuzaklara rağmen, adeta eze eze gösterdiler.
Ben esasen kırk elli yıldır Rock dinleyicisiyim. Metaforumu da Rock mitolojisinden alacağım; anlayışla karşılanacağımı umuyorum:
The Rolling Stones uçmak isteyenler içindir
The Doors ise çoktan uçmuş olanlar için...
Konserden sonra salondan çıkan müzikseverler sadece duygu dolu aynı zamanda çok başarılı geçmiş bir konseri izlemiş olmanın mutluluğuyla dağılmadılar. Evlerine giderken vücutları yeryüzünde ruhları ise gökyüzünde süzülen birer Zeppelin gibiydiler. Mevziyi yitirmemiş olmanın, yapılan yok edici atakları püskürtmeyi başarmanın da onurunu yaşayan öznenin zafer hissiyatı öylesine net görülüyordu ki… Paylaşılan, ‘’Bu zafer bizimdir ve arkası da gelecektir’’, iradesinin davranışlarla dışa vurumuydu, konser sonrası miting alanına dönen cumhuriyet alanındaki gülen yüzler, kucaklaşmalar patlayan özgüvenin mimik ve jest salvoları .
Artık serap, sanat sayesinde anlaşıldı ki bir görünüp bir kaybolan; varlığı - yokluğu belli olmayan düşsel bir şey değildi; sanat ve serap simbiyotik bir varoluşla Sisipus mitini modern zamanlarda yeniden üretirken; irade ve cesaretin, yaratıcılıkla içkin kılınarak sanat dünyasını bireyin hayata karşı mukavim, yenilgiyi kabul etmeyen, tahkim edici gücünü idrak edebilmenin imkan ve araçlarını da göstermekte idi ki, bu olgu düş ve duygu diyalektiğinin felç edildiği içinden geçmekte olduğumuz bu zamanlarda çok kıymetli bir armağandır. Sağaltıcı iksir gücündedir çünkü; ‘’Esaret‘’, nicedir dikenli tel örgüleri ile sarmaladığı bireyin kurtulma umudunu yitirmek üzere olduğu günümüz dünyasında önce uzaklardan gelen sonra yakınlaşıp umut dalgaları yayan bir ‘’Şama Davulu‘’ işlevini , geniş manada bir praxis unsuru olarak hayata geçirmeye başladı. ‘’Hoşnutsuz Egolar‘’, edilgen ve yenilgiye rıza gösterip egemen olana biat etmekten başka umarı kalmamış bir silikliğe mahkûm olunmaması gerektiğini , ’’Tinsel Yara‘’ bir kader olmamalı, ‘’Her şey elimizde”, diyerek sarsan bir ses, sanat ve serap diyalektiğinde, Mersin Müzik Festivali’nin iç açıcı, ferahlatıcı bilançosu oldu.
Ayla Hanım; Yehudi Menuhin, David Ostrakh gibi yirminci yüzyılın en büyük keman virtüözleri ile eser seslendirmiş şimdi seksenli yaşlarında neler görmüş neler geçirmiş bu değerli sanatçı, kendisiyle paylaştığım konser sonrasına dair gözlem ve kanımı duymaktan çok mutluluk duyduğunu içtenlikle dile getirdi. Menuhin – Shankar, müzik – matematik ve Bizans üniversal eğitimi, Konstantin Dragas’ın bu eğitime daha M.S. 330 yılında verdiği önemi konuştuk uzun uzun.
Ayşegül Hanım ise aynı ortamda, tatlı bir yorgunluk hâlinde sohbetimize iştirak ettiğinde, 25 yıldır hayranı olduğumu, kendisini zevkle izleyip dinlediğimi;kendisinin bile anımsamakta güçlük çektiği eski zamanlara ait ayrıntıları aktardığımda mutlulukla tebessüm etmesini, sindirilmiş olgunluk ve mütevaziliğini hep yad edeceğim. Tuşesinin zerafeti ve parlaklığının bir caz dinleyicisi olarak duygu dünyamda Thelonious Monk izdüşümü hissiyatı yarattığını söylediğimde çok şaşırdığını, ilk kez böyle bir bir şey duyduğunu söyledi ve bir anısını paylaştı;
‘’Suna Kan ile birlikte Paris’ te öğrenci iken iki klasik müzik alan talebelerdik ama kız başımızla Amerika’dan gelen Caz sanatçılarını izlemeye gitmiştik. Bu, T. Monk komplimanınız gecenin sürprizi oldu, çok teşekkür ederim.”
Saygun Quartet fırtınası
Deniz Togür, keman – Özge Özerbek, keman – Yağmur Tekin, viyola – Yusuf Çelik
Bu dörtlüye dikkat.Önümüzdeki yıllarda dünyanın bir çok önemli etkinliğinde nasıl takdir edildiklerini duyacağız.
Ama Latin Katolik kilisesindeki Saygun Quartet olarak verdikleri konserin F. Mendelssohn – Yaylı sazlar Dötlüsü, Opus 80 No: 6 eserinde ise arkadaşları ile olağanüstü uyumuyla birlikte, kendisi de ayrıca bireysel olarak çıktığı doruklara beni de çıkardı ve ben hala oralardayım. Yağmur Tekin şimdi nerede bilmiyorum ama O’na sanatında çıkmakta olduğu zirve yolculuğunda yol ve baht açıklığı diliyorum.
Umarım birgün Saygun Quartet ve Yağmur Tekin’le, Beethoven’ın, kendisinin de çok sevdiği String Quarter, Op.131 No: 14 eserini dinleyeceğimiz yeni bir buluşma yaşarız.
Son olarak, Cihat Aşkın’ın kendisi de bir usta olmasına rağmen sanat aleminde görmeye pek alışık olmadığımız olağanüstü saygısı, sürekli Ayla hanımı öne çıkarıp geride durması, konser dışında da Ayla Erduran’a kol kanat germesi, her şeyine koşması, özümsenmiş alçak gönüllülüğün davranışlarla ifşası hâlindeydi. Bu sıcak , sevecen saygı gözlerden kaçmamıştır sanırım ve umulur ki tüm sanatçılara esin verir.