"İspanya hakkında on sekiz yılda bütün öğrendiklerimi anlattım o romanda" diyen Hemingway, 21 Temmuz 1899 tarihinde İllionis / Oakpark – ABD'de doğar. İlk makalesi okuduğu lisenin gazetesi Trapeze'de yayımlanır. 1917 yılında liseyi bitirir ama üniversiteye gitmek yerine Kansas City Star gazetesinde muhabirliğe başlar.
Lisede okurken çıkan Birinci Dünya Savaşı'na ABD de dahil olunca orduya katılmak ister ama kabul edilmez. Ancak 1918 başında Kızılhaç tarafından ambulans şoförü olarak göreve kabul edilir ve Paris'e gönderilir. Bir süre sonra ABD'ye dönen Hemingway, Daily Star gazetesinde işe başlar ve tekrar Paris'e gider. Bu şehirde James Joyce, Ezra Pound, Gertrude Stein, F. Scott Fitzgerald gibi dünya edebiyatının abide isimleriyle tanışır. Kendisini yazması için teşvik eden bu çevreden özellikle James Joyce ile çok yakın arkadaş olur. Yapılan telkin ve teşviklerin yazın yaşamında önemli rol oynadığını ve nasıl karşılandığını şu bilgi notu iyi ifade ediyor: "James Joyce gelmiş geçmiş en iyi öykülerden, Salinger, 'keşke onun gibi kısa öyküler yazabilsem."
1922 yılında savaş muhabiri olarak İstanbul'a da gelen Hemingway, çalıştığı Toronto News gazetesine kaldığı bir aylık süre içerisinde haberler geçer.
1923 – 1936 yılları arasında yayımlanan öykü ve romanları Hemingway'in dünya çapında ün kazanmasını sağlar.
1936 yılında tanıştığı savaş muhabiri Martha Gellhorn ile birlikte İspanya İç Savaşı'nı izlemek üzere bu ülkeye giderler.
Hemingway 1939 yılında Küba'ya gelir, Havana'da bir otele yerleşerek burada yaşamaya başlar. Ardı sıra Marta'da Havana'ya gelir. Eşinden boşanan Hemingway, Marta ile evlenir ve Havana'da satın aldıkları bir çiftliğe yerleşirler.
Çanlar Kimin İçin Çalıyor romanını 1940 yılında tamamlayan Hemingway, 1952 yılında başyapıtı olarak kabul edilen Yaşlı Adam Ve Deniz romanını yazar. 1953 yılında Pulitzer, 1954 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü alır.
Kitap Adı: Çanlar Kimin İçin Çalıyor Yazar: Ernest Hemingway Sayfa sayısı: 496 Yayınevi: Bilgi Yayınevi İlk Baskı Yılı: 2006 Son baskı yılı: 2015 ( 20. Baskı ) İlk Yayınlanma Tarihi: 21 Ekim 1940 Karakterler: RobertJordan, ElSordo, Anselmo, Primitivo, Pilar, Andrés, Eladio, Agustín, Maria, Rafael, Joaquin, Pablo, Fernando Ödüller: Nobel Edebiyat Ödülü ve Pulıtzer Ödül |
ABD – İdaho'ya taşındıktan sonra artan sağlık sorunlarıyla uğraşmak zorunda kalır. Aşırı alkol düşkünlüğünün ve sürekli seyahatlerin bedeninde yol açtığı tahribatlar ortaya çıkmaya başlar.
Şarbon, sıtma, cilt kanseri ve zatürree geçirdiği yetmiyormuş gibi, iki de uçak kazası atlatır. Diyabet, böbrek yırtılması, hepatit, dalak yırtılması, omurga kırığı da bu talihsizliklere ilave olur.
Yaşadığı ve başedemediği depresyonu yüzünden yazma edimini istediği gibi gerçekleştiremeyince, daha da ağırlaşır. 1961 yılında, tıpkı babasının yıllar önce yaptığı gibi, intihar ederek, macera ve büyük başarılarla geçen hayat yolculuğunu sonlandırır.
Çanlar Kimin İçin Çalıyor, Türkiye'de özellikle altmışlı ve yetmişli yıllarda çok okunan romanlar arasındaydı. 68 kuşağının gözde kitabıdır. Sadece Türkiyeli 68'lilerin değil; Fidel Castro'nun esin kaynağı ve en sevdiği roman olan Çanlar Kimin İçin Çalıyor Le Monde'un Yüzyılın Yüz Kitabı listesinde de sekizinci sırada yer almaktadır. Fidel Castro, dağda Batista güçleriyle çarpışırken öğrencilik yıllarında okuduğu Çanlar Kimin İçin Çalıyor romanından yararlandığını ve romanda düzenli bir orduya karşı çarpışan gerilla güçlerinin yeni stratejiler geliştirme konusunda kendisine esin verdiğini belirtmiştir.
Fakat konusu, İspanya İç Savaşı'nda geçmesine rağmen o kadar da çok okunduğu halde; 800 bin insanın yaşamını yitirdiği, 40 bin insanın çeşitli ülkelerden faşizmin, monarşiden sonra seçim kazanarak kurulmuş Cumhuriyet yönetimine karşı başlattığı iç savaş ve katliamlarına karşı bu ülkeye gelip anti-faşist mücadeleye gönüllü olarak katıldığı İspanya devrimi ve üç yıl süren ama faşizmin galip çıkmasıyla biten bu tarihsel olayın Türkiye'de neredeyse hiç tartışılmamış olması ayrı bir yazı konusudur.
Çanlar Kimin İçin Çalıyor romanı, İngiliz metafizik şiirinin kurucusu, şair ve vaiz John Donne (1572 – 1631 Londra) tarafından yazılan şu şiir ile açılışı yapar:
"Ada değildir insan, bütün hiç değildir bir başına; anakaranın bir parçasıdır, bir damladır okyanusta; bir toprak tanesini alıp götürse deniz, küçülür Avrupa, sanki yiten bir burunmuş, dostlarının ya da senin bir yurtluğunmuş gibi, ölünce bir insan eksilirim ben, çünkü insanoğlunun bir parçasıyım; işte bundandır ki sorup durma çanların kimin için çaldığını; senin için çalıyor."
Romanı eski eşi Martha Gellhorn'a ithaf eder.
İkinci Dünya Savaşı'nda Amerikan ordusu ve Rus ordusunun, gerilla savaşına dair bilgi veren bir eser olarak öğretim programlarına dahil ettiği bu eser, özgürlük üzerine evrensel bir sunum olarak da değerlendirilmiş.
Romanın baş kahramanı Amerikalı, Montana üniversitesinde İspanyolca okutmanlığı yaparken(*) İspanya'ya gelen ve savaşa enternasyonel tugaylarda katılan Robert Jordan, çam ağaçlarıyla kaplı dağlık bir bölgede nehir üstündeki bir köprüyü havaya uçurma ile görevlendirilir. Köprü faşist güçler için önemlidir ve onlar tarafından kontrol edilmektedir.
Daha evvel Jordan'ın çok yakın bir arkadaşının yönettiği gerilla timiyle bir trenin havaya uçurulması eylemi başarıyla gerçekleştirilmiştir. Ama o arkadaşı eylemdeki patlamada yaşamını yitirmiştir.
Jordan, kendi görevini birlikte ifa etmek üzere geldiği dağdaki cumhuriyetçi gerilla birliğinin mensupları işte o tren eylemine katılmış olan İspanyol'lardan oluşur.
Çok iyi İspanyolca konuşan Jordan iletişim sorunu yaşamaz ve hazırlıklara girişir. İnanç, azim ve kararlılığı ile iki kadının da bulunduğu gerilla timini hem şaşırtır hem de motive eder.
Çanlar Kimin İçin Çalıyor'da, Jordan'ın katıldığı gerilla timi ile mağarada ve dağda geçirdiği dört gün içerisinde yaşadıkları, timdeki savaşçıların hayata bakışları, birbirleriyle olan ilişkileri, ruh halleri, diyalogları, cesaret ve inançları, cumhuriyete olan sadakatları ve günlük yaşamları son derece, abartısız, yalın ve gerçekçi bir üslupla anlatılıyor. İnsan kendini o mağarada ve o gerilla timinin içinde hissediyor roman boyunca.
Hemingway, roman kahramanı Robert Jordan'ı anlatırken galiba aslında kendisini anlatıyor. İç dünyasını, orada olsaydı ne yapacağını, ne düşüneceğini, hayallerini ve arzularını öylesine canlı ve inandırıcı bir dille tasvir ediyor ki, bu ancak yazarın kendisi olabilir düşüncesini akla getiriyor. Bu düşünce yersiz sayılmamalı; Orhan Pamuk bir mülakatında her roman yazarının, yazdıklarında mutlaka kendisinden ve hayatından izler olacağını açıkça ifade etmişti.
Roman, eylem alanının ve dağdaki yaşamın ayrıntılı tasvirleri ve bol diyalogla ilerliyor. Bu diyaloglar, romandaki kişileri daha iyi tanımamıza, tasvirler de bölgenin tahayyül edilmesine imkan veriyor. Ernest Hemingway iç savaşı, 1936 yılında başlayan olayları dikkatle takip etmiş, gazeteci titizliği ile de doğruluklarını sorgulamış. Son bölümlerde daha sık karşımıza çıkan SSCB' de çıkan ünlü Pravda gazetesine İspanya'dan haber geçen ve Stalin'le temas kurabilen Rus gazeteci Karkov tipi, Hemingway'in gözlem ve yazın yeteneğinin zirvesini gösteriyor.
Kitabın 392. sayfasında şu diyalog, İspanya devrim sürecini, anarşizmin tarihçesini bilenler için üzerinde düşünmeye sevk edici mahiyette:
"Durruti iyi biriydi, kendi adamları vurdu onu. Puente de los Franceses'te. Saldırmalarını istediği için vurdular onu. Disiplinsizliğin o görkemli disipliniyle vurdular onu. Tabansız domuzlar.''
Buenaventura Durruti (1896 – 1936), sadece İspanya anarşist hareketinin değil, anarşizm tarihinin de ilk akla gelen isimlerinden biri. Hayatı militan mücadeleyle geçmiş. Anarşist eylemleri hem yöneterek hem de en önde yer alarak aynı zamanda da politik gelişmelere göre işçi sınıfının - anarşist perspektiften - mücadele yol ve yöntemlerini gösterip hayata geçirmiş bir önder. Eylemleri ve mücadelesi İspanya ile sınırlı kalmamış, Avrupa ve latin Amerika ülkelerine de giderek savaşımını o diyarlarda sürdürmüş. İspanya iç savaşının başladığı yılda Madrid'te bir sokakta hayatını kaybetmesi anarşist hareket açısından moral bozucu ve yeri doldurulamayan bir kayıp olmuş. Üç görüş var ölümü hakkında: Biri, elindeki silahın kazaen patlaması sonucu vurulduğu; diğeri, Stalinist ajanlar tarafından, üçüncüsü anarşistler arasındaki ihtilafın husumet yaratması nedeniyle öldürüldüğüdür. Anlaşılan Hemingway, üçüncü iddiayı doğru buluyor ki bu konuda ünlü sürrealist İspanyol yönetmen Bunuel'de aynı kanaatte olduğunu anılarında söylemiş.
Sık sık İspanyolca sözcük ve cümlelere yer vermiş Hemingway. Bu çok alışıldık bir şey değil. Ama okurun zaman zaman olayların akışı içerisinde, "Bu köprü ne zaman uçurulacak? Eylem başarılı olacak mı?" sorularıyla zihni meşgul olup dikkati dağılmışken yeniden romana dönmesini sağlıyor aynı zamanda.
Anti-faşist gerillalar, karşı tarafın acımasız cinayetlerine rağmen insan öldürmekten çok rahatsızlık duyuyorlar. Böyle bir şeyi savaş gereği olsa da faşistler katliamlar yapıp yoldaşlarını katletmeye devam etseler de içlerine sindiremiyorlar. Mağarada dinlenme zamanlarında bol bol şarap içip sohbet etmeyi seviyorlar.
Bu ekipteki timin lideri Pablo ve karısı Pilar ilginç kişilikler. Pablo tekin bir insan değil ve Jordan'dan hiç hazzetmiyor. Jordan' da O'nu güvenilmez buluyor. Ama Pilar, sağlam karakterli bir kadın. Çok açık sözlü, zaman zaman ifrata varıp kırıcı da olabiliyor.
İlk gün Pilar'ın çok iyi el falı baktığı söyleniyor ve Jordan el falına baktırıyor. Pilar'ın yüz ifadesi bir anda değişiyor ve falı yarım bırakıp, Jordan' ın ısrarlarına rağmen bir şey görmediğini, söyleyemeceğini belirtiyor. Jordan zaten fala inanmadığı için oralı olmuyor ama okurun içine bir şüphe yerleşiyor ve roman bitene kadar bu şüphe okurun zihnini meşgul ediyor.
Jordan'ın aklı tamamen eyleme odaklanmış bir durumdadır. Yemeğini yer, silah ve patlayıcılarla ilgilenir, planları yapıp sık sık yeniden inceler. Eylemde görev alacak her gerillaya neleri ne zaman yapacağını ince ince anlatmaktan hiç yüksünmez ve bıkmaz. Ama bu arada mağaradaki diğer kadın kısa kırçıl saçlı zayıf uzun bacaklı Maria ile bir yemek sırasında göz göze gelirler ve o an Jordan aşık olduğunu hisseder bu kadına. Maria, daha önceki tren eyleminde yaralı olarak kurtulmuş ve gerillalar tarafından dağa taşınmıştır. Mağarada yemek yapar ve diğer gündelik işlerde Pilar'a yardımcı olur.
Annesi ve babası faşistler tarafından katledildiğinde babasının son sözü, Viva Rebuplica – Yaşasın cumhuriyet, olur. Maria'da Jordan' ın ilgisinden etkilenir ve o dört günde bir aşk yaşamaya başlarlar. Eylem tamamlandıktan sonra Jordan, Maria'yı Madrid'e götürüp kendisiyle evleneceğini söyler. İkisi de o günün hayalini kurarlar bir yandan.
Böyle bir romantizm ve eylemin vaktinin yaklaşmakta olduğu gerçekliği arasında okur gelişmelerin seyrini merak ederken korkunç bir olay olur. Faşistler, mevzi çarpışmasında yenilgiye uğramışken aniden gelen gelen uçaklar El Sordo'yu bomba yağmuruna tutar. Cumhuriyetçi gerillalar ölürler. Faşistler ölen gerillaların kafalarını kesip yanlarına alarak çatışmanın ve katliamın yaşandığı tepeyi terkederler. İç savaş başladığında Hitler'in yolladığı uçak filolarından birkaç tanesidir bu gelenler. General Franko'ya Hitler'in uçak, Mussolini'nin asker ve silah yardımı yaptıklarını tarih yazıyor. Yani Hemingway'in kurgusu değildir, uçak olayı.
Moral bozukluğu çabuk atlatılır ve sonunda köprü başarıyla uçurulur. Jordan ve ekibi çok mutludur. Eylem tamamlandığı, görev bittiği için gerillalar ellerindeki atlara binip herkes gideceği yöne doğru hareketlenirler. Hemen akabinde de trajedi başlar.
"Atın göğsünün yamacın dikliği yüzünden körük gibi inip kalktığını hissetti, kır boynunun uzadığını, kır kulaklarının dikildiğini gördü. Robert Jordan uzanıp atın ıslak kır boynunu okşadı, dönüp köprüye baktı ve orada, yolda duran ağır, güdük, çamur renkli tanktaki parlak ışığı gördü, sonra da hiç ıslık sesi duymadı, yalnızca bir kazanın parçalanmasına benzeyen ekşi kokuyla karışık bir patlama duydu, kıratın altında buldu kendini birden.'' Syf: 485.
Roman bu sahneyle bitmiyor. On sayfası daha var ve o on sayfa da Pilar'ın bakıp da gördüğünü söylemediği el falının ne olduğunu anlıyoruz.
Bir aşkın, bir idealin ağır yenilgisi adım adım geliyor. Sonrasını tarih okumalarımızdan biliyoruz:
Uluslararası tugayların insanları geldikleri ülkelerine dönmeye başlıyor. Ve İspanya' da Franko'nun 35 yıl sürecek kanlı diktatörlüğü tarih sahnesinde yerini alıyor.
Yazının ikinci bölümünde İspanya İç Savaşı'na yakından bakacağım.
* Bazı kritiklerde, Robert Jordan'ın İspanyolca profesörü olarak yazıldığını gördüm. Bu doğru değil, bir romanda belki küçük bir detaydır ama bence önemlidir. 354. sayfada şöyle yazıyor "Montana üniversitesinde bir İspanyolca okutmanı için pek başarılısın doğrusu, diye takıldı kendine Robert Jordan.