Rock ve blues müziğin önde gelenlerinden Eric Clapton aynı zamanda tam bir blues fanatiğidir. Çok dinler, hevesle araştırır, iyi bir blues plak arşivi vardır; bu bilgileri röportajlarında kendisi söylüyor. Blues'un derinlerine inmek onun için önemli bir kendini bulma çabasıdır. Mükemmel gitaristliğinin yanında çok sönük kalan solistliği ve yetersiz bulunan sesine rağmen elli yıldan fazla bir zamandır blues ve rock dünyasının önemli figürlerinden biri olageldi. Londra metrosunun duvarına "Clapton is god" yazılmıştı bir zamanlar.
Müzikal alt yapıları blues olan folk ve rock sanatçıları denilince akla gelen ilk isimler Rolling Stones, Cream, Canned heat, Fleetwood Mac, Bob Dylan, Grateful Dead ve Led Zeppelin olur.
İnsan bir aşamadan sonra şunu düşünmeden edemiyor: Acaba bu isimler kimlerden etkilenmişler? Kimleri dinlemişler?
Yanıt olarak Muddy Waters, Buddy Guy, Bo Diddley, B. B. King isimleri telaffuz edilir ama suyun doğduğu yere, gözelere yönelindiğinde bir isimde mutabık kalınıyor; bu isim Eric Clapton'un ikonu olduğunu açıkça söylediği ve adına bir albüm yaptığı Robert Johnson'dır. Aşağıdaki görsel Clapton'ın "Me and Mr Johnson" albümünün ön kapağı. Soldaki çerçeveli fotoğraflarda görülen Robert Johnson'dır.
Robert Johnson için blues müziğinin önde gelen gelenlerinden bazılarının söylediklerini bu söylem ve kanaat birliğinin nasıl ortak payda haline geldiğini görmek ilginç olabilir:
Taj Mahal (1960'ların ünlü blues müzisyeni): Radyo yoktu, müzik eğlence yoktu. Ama hafta sonları müzisyenler gelirdi. Esaretteki insanlar (plantasyonlardaki çalışan köleler - MB) için bir teselli görevi görürdü. Size bir çıkış sunardı. O, müziği çalar, kendinizin dışına çıkardınız. Herkesi de çıkarırdınız. Kendilerinin dışına.
Keith Richards (Rolling Stones): Şarkılar ve konusu önemlidir. Gitar çalmayı bırakın, ki Bach'a benzer, sesi de ürperticidir. Robert Johnson, kendine has bambaşka bir sınıfa aittir.
Eric Clapton: Robert Johnson, beni müzik yapmaya iten kişidir.
Sadece bir kez görülebilecek bir deha olarak tanımlanan Robert Johnson için, Robert'ın akorlarının içinde olmadığı tek bir blues melodisi duyamazsınız; 2-3 adamın birlikte çaldığını sanırsınız ama o tek başına çalmaktadır, denilmiştir.
Robert Johnson'ın müziği için, rock'n roll'un şablonu, tespiti ve böyle bir tanımın hiçbir müzisyen için yapılmamış olması onun neden hala çok önemsendiğini açıklar.
Gizemli efsane
Johnson, 27 yaşında ölmüş, 29 şarkısı kayda alınmış ancak son zamanlarda 42 yeni parçası bulunmuş; sadece iki fotoğrafı olan Missisipi Delta blues'un efsanevi bir ismi. Çok genç yaşta ölmesi, adı etrafında oluşturulan esrarengizleştirme, ruhunu şeytana satma efsanesi, provalarını mezarlıkta bir mezar başında yapması, ölümündeki muammanın hâlâ aydınlatılamamış olması, yaşam öyküsünde elem ve trajedinin eksik olmaması, hayat biçiminin magazinel boyutu Johnson'u araştırmacılar için cazip ve ilginç kılsa da eşsiz bir yeteneğe sahip olduğu da dikkatlerin ve ilginin merkezi olmasında önemli bir etkendir.
Viskiye düşkünlüğü ve rindane hayat tarzıyla nam salan Robert Johnson, müzikal bağlamda blues kulesinin tepesidir. Araştırmalar, izini sürme çalışmaları, müziğini analiz etme faaliyetleri hız kesmeden sürüyor. Gizemli yaşamı, aydınlatılamamış muammalar ilgiyi diri ve dinamik kılıyor, sevenleri on yıllardır inatla arkeolojik kazı yapıyorlar adeta.
Giles Oakley, Blues Tarihi – Şeytan'ın Müziği (Ayrıntı yayınları) kitabının 272'nci sayfasında şu tespiti yapıyor:
"Robert Johnson etrafındaki efsaneyi yaratan, yaşamının trajik bir biçimde kısa oluşuyla, blues'undaki ezici içsel acı ve kötü bir şeylerin olacağı hissidir. Sadece otuz civarında şarkı kaydetmişti, ancak bunların hepsi bir araya geldiğinde, zihindeki gizli korkular ve endişelerle dolu, huzursuz, kendi kendini yok eden bir iç dünyayı canlandırmaktadır. Kimi zaman, onu içerden zorlayan duygulardaki veya onu güden, rahat bırakmayan ve kafasını karıştıran gerilim ve nevrozlardaki aşırılığı zorlukla kontrol ediyormuş gibi görünüyordu. Tıpkı dipsiz bir ruhsal çözülüş uçurumunun kenarındaymışçasına, slide gitar çalışı, kontrollü ifadelerden, abartılmış efektlere kayarken, sesi aşırı çılgınlıktan küçük bir çocuğun incinebilirliğine geçiveriyordu.Sesi sakin ve lirik bir yumuşaklığa sahipti, gitarı ince bir biçimde düşünülüp çalınırken bile, rahat bırakmayan bir acı daima yüzeye çıkmaya hazırdı."
Kısa biyografisi
Robert Johnson (8 Mayıs 1911 - 16 Ağustos 1938), Mississippi'nin kırsal bölgesi Hazlehurst'ta dünyaya gelmiştir. 20. Yüzyılın hemen başında kırsal kesimde yaşayan yoksul zencilerin tamamının olduğu gibi onun da çocukluğu, dönemin göçmen kamplarında ve pamuk plantasyonlarında geçmiştir. Kendisi 18 yaşındayken evlendiği 16 yaşındaki karısı doğum sırasında ölünce bir müddet ara verdiği müziğe dönmüş ve hayatını blues ile kazanmaya karar vermiştir. İlk başlarda zamanının çoğunu bir köşeye çekilip kendi kendine gitarını tıngırtadarak geçirmiştir. Çünkü henüz vasatın altında hatta yerel bluesçulara göre kötü bir gitaristtir.Bir gece yarısı öylesine kavşağa (Crossroads) gittiğinde burada şeytanla karşılaştığı ve ruhunu ona
sattığı, şeytanın ise, ruhuna karşılık, gitarının akordunu değiştirip ona geri verdiği söylenir. Johnson bir yıl ortadan kaybolur ve hiç görünmez. Birgün çıka gelir, gitarına yedinci teli taktırmış ve gitar çalışı şarkı söyleyişi ve besteleri ile bambaşka biri olmuştur. O yıllarda siyahların gittiği dinlenme yeri olarak tabir edilen barlar müzisyenler için para kazanabilecekleri yegane mekanlardır; Johnson, bir zamanlar gitar çalamadığı için kapı dışarı edildiği barın yıldızı olur. Ünü başka yerlerin başka muhitlerin sınırlarına varır. Kilise tarafından şeytanın müziği denilen blues'u en iyi yapan Robert Johnson şeytanın ta kendisi olarak anılır kilise ve sofu Hristiyan cemaati tarafından.
Me and the devil blues (1938)
Kısa son deyişler
1990'da yapılan bir araştırmada Robert Johnson'ın gitarının gerçekten de farklı bir şekilde akordlu olduğu tespit edilir. O, bunu nasıl yaptığını asla kimseye öğretmemiştir. Onu kendi başına gitar akordunu yaparken gören olmadığı gibi gitar çalışını dikkatle izleyen biri olursa sırtını döndüğü ve tekniğinin kimse tarafından bilinmesini istemediği tevatürü, Johnson hikayesinde iştiyakla anlatılır.
Sahneye ilk çıktığında dönemin ünlü Bluescularından Lonnie Johnson'dan etkilenerek sahnede Robert Lonnie adını kullanmıştır. Şarkılarını cover yapan ünlülerden bazıları şunlar: Bonnie Raitt, Blues Brothers, Canned Heat, Cream, Eric Clapton, Bob Dylan, Fleetwood Mac, Grateful Dead, Deep Purple, John Hammond, Jeff Healey Band, Rolling Stones, Red Hot Chili Peppers, Elmore James, B. B. King, Led Zeppelin, Robert Lockwood, Taj Mahal, Cassandra Wilson, ZZ Top.
Bu isimler rock ve blues tarihinde zirvelere çıkmış, kalıcı olmayı başarmış, büyük hayran kitlesi olan grup ya da kişilerdir.
16 Ağustos 1938'de ise çok düşkünü olduğu viski içmek için gittiği tanıdık barın sahibi tarafından karısıyla ilişkisi olduğu zehabıyla viskisine zehir konularak öldürüldüğü rivayet edilir.
Uğursuz yaş 27 efsanesini başlatan isimdir. 27 yaş kulübü üyelerinden Jim Morrison (The Doors), Janis Joplin, Jimi Hendrix, Brian Jones (Rolling Stones), Kurt Cobain (Nirvana), Amy Winehouse, Alan Wilson (Canned Heat), Ron McKernan (Grateful Dead) 27 yaşında hayatlarını yitirmelerinin dışında başka ortak özellikler de gösterirler. Her biri tıpkı kulübün kurucu ismi Robert Johnson gibi müzikal açıdan üstün yetenekli, karizmatik ama hassas ve içe dönük kişiliklere sahip, aşırı alkol düşkünü ve uyuşturucu bağımlısı olan insanlardır.
Crossroads (1937)
Robert Johnson, hâlâ araştırılan çok tartışmalı büyük bir kabiliyet olarak yeni ve meraklı dinleyici kitlesi kazanıyor, iki tane plağının tıpkıbasımları çıkıyor. Daha uzun yıllar blues dünyasında heyecan vereceğini tahmin edebileceğimiz Johnson, hayranlık uyandıran bir ölü adam figürü olması hasebiyle, iyi ki yaşamış ama keşke ömrü daha uzun olsaymış, desek de sonuçta bir şey değişmiyor. Modern zamanların folk&blues, rock&blues'a ayarlı işitsel zevklerimiz, ham ve primitive blues'a arşivde bulunsun, arada dinlenir, düşüncesiyle bakar. Çoğunlukla da modern blues ve rock tercih edilir. Erik Satie'yi dinleyen bir müzikseverin Chopin'i bilmek, öğrenmek ve arada bir dinlemek isteyip, Satie'de karar kılması gibi.
Hellhound on my trail (1937)