Murat Belge

16 Aralık 2017

Zimbabve

Zimbabve'de “yeryüzü cenneti” beklemek boşuna olur; ama bunun alternatifi de “cehennem” olmamalı

Afrika’ya çocukluğumdan beri bir sempatim vardır. Çeşitli Afrika (“Sahra-altı” Afrika) ülkeleri arasında Zimbabve’yle özellikle  ilgilenirim. Bugün de, bir bakıma “durup-dururken”, Zimbabve üzerine yazmaya girişmemin nedeni, kısmen ilgi duyduğum bu ülkenin yeni durumu. Kısmen de, Türkiye’de siyaset üzerine yazı yazmanın bıkkınlığı (Demokratk olamamanın uzun ve sıkıcı tarihi.)

Zimbabve benim çocukluğumda Güney Rodezya’ydı. Kuzey Rodezya ise şimdiki Zambiya. Ya “Rodezya” ya da İngilizce imlâsıyla Rhodesia neyin nesi? Cecil Rhodes’den geliyor. Onun adını hatırlayanlar artık iyice azalmıştır diye düşünüyorum. Rhodes, kusursuz bir Britanya emperyalistiydi. Genç yaşında ilgisi Afrika’ya, Afrika’nın güneyine yönelmişti. Ciğerindeki bir hastalıktan ötürü Afrika’da yaşaması tavsiye edilmişti ama Rhodes bu kıtada ciğerlerinden başka yerlerine de iyi gelen uğraşlar buldu. Elmas madenciliği işine girişti. Altın ve elmas çıkardı. Bir ara Cape Başbakanı bile oldu. Büyük ideali Afrika’nın iki ucunu demiryolu ile birleştirmekti. Cape Town’dan bindiğiniz trenden Kahire’de inecektiniz ve bütün bu yol boyunca yalnız Britanya toprağından geçmiş olacaktınız. Dünya sömürgecilik tarihinin bile yüzkaralarından biri olan Jameson Baskını rezaletine de karıştıktan sonra kendini biraz geri çekti ve zaten çok fazla yaşamadı. Boer Sonrası’nın sonunu göremedi.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra emperyalist Batı ülkeleri Afrika’dan çekilmeye başladılar. Bugünün Zimbabve’sinde işler böyle yürümedi, çünkü burada Avrupa’dan gelerek yerleşen ve çiftlikler edinen çokça beyaz adam vardı ve bunlar siyah adama siyasi ya da herhangi “haklar” vermeye razı değildi. Adı “Ian” olduğuna göre herhalde İskoç kökenli Ian Smith bunların başında geliyordu. Smith direnebildiği kadar direndi. Altmışlı yıllarda ben de Güney Rodezya’da ırkçılığın rezalet haberlerini sık sık okuduğumu hatırlarım. Smith faşizmi Britanya’ya da dayanılmaz derecede kötü geldiği için Rodezya bu yıllarda Commonwealth’den  ayrıldı. Smith 1980’lere kadar bu memleketin siyasetinde bazı roller oynamaya devam etti. Ama yetmişlerden sonra bir araya gelmeyi başaran kurtuluş hareketi Mozambik’ten başlattığı saldırılarla beyaz egemenliğini sarstı. Irkçı çiftçilerin çoğu ülkeyi terk etti.

Siyahların kurtuluş hareketinin önderlerinden biri olan  Mugabe bir zaman sonra Zimbabwe’nin tartışılmaz efendisi oldu. Tarihin bu acı cilvelerinden biridir. Mugabe: “Kurtarıcı Kahraman”ın “Zalim Müstebit”e dönüşmesinin belli başlı örneklerinden biridir.

Siyah-beyaz mücadelesinin sert ve uzun bir şekilde sürdüğü ülkelerden biri de Güney Afrika Cumhuriyeti. Ta ilk gidişimden beri, Londra’da,  Güney Afrika ırkçılığı konusunun ayakta tutulduğunu görmüşümdür. Benim gittiğim (1969’da) Sussex Üniversitesi’nde  Güney Afrika ile iş yapan şirketlerin listesi dağıtılmış ve onların mallarını almamamız istenmişti. Ürünlerini (ananas) beğendiğim  bazı markaları alamaz hâle gelmiştim.

Londra’da Güney Afrika’nın sefareti Trafalgar Meydanı’ndadır. Oradan her geçişimde elçiliğin önünde bir gösteri ya da bir ‘vigil’ olurdu. Bazen üç beş kişi durur ve gelene geçene bildiriler verir, bazen de daha kalabalık gruplar protesto eylemi yapardı. Sorun, o noktayı boş bırakmamaktı.  Bunu başarıyla sürdürdüler. Nihayet  De Klerk ile Mandela anlaşmaya vardı, Güney Afrika  normal toplumlar arasına girdi, elçilik önünde eylemler de bitti. Birkaç kere Trafalgar’da alışık olduğum sahneye rastlamadan geçtim.

Son gidişim bu yıl olmalı. Strand tarafından gelerek Trafalgar’a girmek üzereydim ki önümde bir siyahlar grubu gördüm. Bu seferkiler Zimbabve için buradaydı. Onlar da bildiri dağıtıyordu. Başlık,  “Zimbabwe is Dying!  Mugabe must go!” Yani, “Zimbabve ölüyor! Mugabe gitmeli!”

Mugabe galiba nihayet gitti. Hem de beklenecek en medeni şekilde gitti (Şimdiye kadar ki görünüm bu.) Böyle diktatörler ülkeyi kasıp kavururlar ama  aynı zamanda  kendilerine karşı inanılmaz nefret tohumları ekerler. Onun için de iktidarlarının sonuna geldiklerinde, bu “son” genellikle  kanlı ve dolayısıyla çirkin olur. Vahşetin iyisi, güzeli olmaz elbette. İntikam da çok çirkin bir duygu ve davranıştır.

Zimbabve halkı Mugabe’den mi  daha çok nefret ediyor, karısından mı, bilemiyorum. Ama ikisinin de hayatına ilişilmedi. Umarım olay böyle devam eder ve Zimbabve  bunca yıldır çektiklerinden sonra yüzü gülen bir topluma dönüşmeye başlar. Afrika ülkelerinin hepsinin büyük sorunları var, onun için burada “yeryüzü cenneti” beklemek boşuna olur.  Ama bunun alternatifi de “cehennem” olmamalı.