Bir süreden beri iktidar bir taarruz başlattı. Bunlardan bir kısmı böyle işlere alışkanlık edindiğimiz için artık şaşırtıcı olmaktan çıktı, bir hala şaşırtıcı oluyor.
Örneğin gözaltına alınması, sorgulanması, tutuklanması şaşırtıcı olacak birileri Kürt ise şaşırmıyoruz; ama son TÜSİAD olayı herhalde şaşırtıcı olmalıdır. Çünkü bu da bir “ilk”, siyaset tarihimizde. Tekrarlanırsa, artık şaşırmayız. Zaten iktidar böyle bir iş yaparken bunun yanına bir de “taze şaşırtıcı” ekler, ona bakmaktan buna bakamayız.
Ama AKP iktidarı ve şimdiye kadarki icraatına rağmen, şaşırma duygusunu hala diri tutanlar var aramızda. Örneğin bu TÜSİAD olayı oluyor, bu yazarlardan biri “analiz” ediyor: İş adamları derneği ekonomi konusunda elbette konuşmalı değil mi, konuşmazsa ayıplanmalı değil mi? Konuştuğunda söyledikleri iktidarın söylediklerinden farklı ise farklıdır. Demokrasi bu değil mi? Ve analizi yapan soruyor: “En doğal eleştiri hakkını elimizden alan rejimin adı nedir?” “Peki ama bu iş nereye varır?” Bunları sorarken iktidarın bunların cevabını zaten vermekte olduğunun bilincinde değiller sanki! İktidar zaten o sorunun cevabı olan yere gitmek için bunları yapıyor.
Bir de “konu değiştirme” yorumu var. Ekonomi iktidara karşı bağımsızlığını ilan etmiş, kendi yolunu kendi çizerek yürüyor. Yarın karşımıza “seçmen” olarak çıkacak kitlelerin bundan duyduğu rahatsızlığın konuşulmasını engellemek için iktidar konu değiştirmek, toplumun dikkatini başka yönlere doğru çelmek istiyor.
Nasıl? İşte böyle: TÜSİAD üyelerine yurt dışı yasağı koyarak, teğmenleri ordudan atarak, Atatürk hakkında kötüleyici sözler söyleyerek ve benzerleri ve benzerleri.
Bunları “konu değiştirme çabası” olarak görmek bana son derece yanlış geliyor. Bunlar ve yığınla benzerleri konu değiştirmek filan değil, tersine, konuya tam “esastan” girmek. İktidarın dünya görüşü çerçevesi içinde, bunlar, kurulması istenen toplumun ideolojisinin temel taşları. İktidar neyi seviyor, sonuna kadar destekleyecek, neyi sevmiyor, dolayısıyla koparacak atacak, yaşatmayacak; bize bunları gösteriyor.
Dersler biraz sert cereyan ediyor. E, o kadar olacak. Yıllar yılı yanlış patikalarda sürüklenmiş, kafası yanlış fikirler, yanlış değerlerle tıka basa dolu bir toplum bu. Düzeltmesi de kolay değil.
Aslında şu TÜSİAD olayı bu plan çerçevesinde, deyim yerindeyse, “cuk oturdu”. AKP Batı’dan gelen aşağı yukarı her şeye düşman: demokrasi falan başta gelmek üzere. Ama kapitalizmle böyle bir derdi yok. Öte yandan, birçok meziyeti olan kapitalizmin de “liberal” dedikleri biçiminden hiç hazzetmiyor. Türkiye’de bu “İAD”lardan “TÜS”ünü değil de “Müs”ünü seviyor. Kapitalizm uygulamasıyla toplumu kırıp geçirirken oylarıyla kendini yıllardır iktidarda tutan yoksul ve orta halli seçmenlerine TÜSİAD’ı sevmediğini bildirmesi gerekiyordu. Bildirme fırsatı böyle çıktı. Disiplinli ve milliyetçi sermaye tarihte nerelerde görülmüş, ne işler yapmış, yakın tarih bunun örnekleriyle dolu.
Yazıya “taarruz”la başladım, “sert geçmek”le devam ettim. Diyelim iktidarın pek hoşlanmadığı birine Cumhurbaşkanı’nın verdiği mesaja dava başlatılmış (yeni oluşturulan savcı müfrezesi tarafından). Davanın yargıcı da adamın tutukluluğunu kaldıracak olmuş. Yargıç görevine başka bir yerde devam etmek durumunda kalıyor. Bu kategoriye giren olaylar da son günlerde iyice sıklaştı.
Hepimizin bildiği bu örnekleri çoğaltmaya gerek yok. Bu gibi hukuk felaketlerinin göz çıkartacak bir üslupla yapılıyor olması da politikanın bir kısmı aslında. Götürüldüğümüz AKP Türkiyesi’nde nasıl bir hukuk düzeni kurulacağının işaretini veriyor bu gibi uygulamalar. Epeyce yol aldık zaten.
Bir iki “tadilat” daha yaptık mı istenen toplumun kurumsal yapısı yerleşmiş olur.
Geriye “ad”ını koymak kalır.
Ama madalyonun öbür yüzüne bakmadık. “Öbür yüzü”, yani bu değerleri benimsemeyen Türkiye. O Türkiye’yi, bunun olabilecek en iyi Türkiye olduğuna ikna etmek pek mümkün değil sanıyorum.