Murat Belge

11 Aralık 2021

Tekmili birden

Antalya'da "yurt" mu diyeceğiz, ne diyeceğiz, o tuhaf yerde işlenen korkunç cinayet bence Türkiye’nin son on yılının özeti gibi

Bütün "olay"lar böyle midir? Düşünmesi, karar vermesi kolay değil; ama bazen bir olay oluyor, olurken, olmakta olan daha birçok olayın nasıl olup da olduğu hakkında bir yığın bilgi veriyor. Antalya'da "yurt" mu diyeceğiz, ne diyeceğiz, o tuhaf yerde işlenen korkunç cinayet bence bunlardan biri: Türkiye'nin son on yılının özeti gibi. Bütün belirleyici olgular yerli yerinde.

Yayın yasağı gelmiş. O çocuğun nasıl öldürüldüğünü yazmak böylece yasaklanmış. Ama bu da şu ana kadar bir "sır-ı aşikâr" oldu herhalde. Herhalde bunun nasıl olduğunu bilmeyen yok. "IŞİD" üslubu dediler. Yeterince açıklayıcı. Burada mide bulandıran, insanı kötü eden kim bilir ne ayrıntılar var ve bu bakımdan insanın bu olayın anlatılmasının yasaklanmasını onaylayacağı geliyor.

Ama olay üstüne yorum yapanlar (bütün "yorum yapanlar" değil herhalde, çünkü "iktidar" tarafında olanların böyle yorumlara rağbet etmesi beklenemez. Ama onlar zaten yorum da yapmıyor) ağız birliği halinde, bu yasaklama "tedbirinin" halkı ya da öldürülen kişinin ailesini olayın korkunçluğundan esirgemek için değil, olayın bütününü gözden gizlemek üzere alındığını söylüyorlar. Gidişata bakınca epey akla yakın bir önerme. 

Şimdiye kadar olmuş bazı benzer olaylarla uyumlu. Şunlar da var: Vali açıklama yapıyor. Ee, hani yasaklanmıştı! Vali olayın nerede olduğunu söylemiyor, öldürülenin bıçaklandığını söyleyerek cinayet biçimini olağanlaştırıyor, katilin akıl hastası olduğunu söylemekle faili olağandışı ilan ederken cinayeti de olağanlaştırıyor. "Delinin teki, öyle esmiş, yapmış…"

Vali yasağı dinlemeyip bunları açıkladığına göre, bununla varmak istediği yerler olmalı. Bu, şaşırtıcı bir şey mi? Değil. Söz konusu yıllar buna benzer vali (genel olarak "yetkili") davranışlarıyla dolu. Açıklamanın metnine baktığımızda da "olağanlaştırma" çabası göz çıkarırcasına duruyor orada.

Bu olayın olduğu yerin bir "yurt" olduğu söyleniyor, demiştim. Yurt ama tuhaf bir yurt. Yurt olduğunu kayda geçiren hiçbir belge yok. Yani "kaçak" yurt. Bir tarikat bir apartmanın aşağı yukarı tamamını kiralamış; bir kısmı tarikatın ofisleri; ama bunun dışındaki bölümlerinde 39 Öğrenci kalıyor. 39 öğrencinin kaldığı bu yerde, bir yurtta olmasını bekleyeceğiniz güvenlik tedbirlerinin hemen hemen hiçbiri yok. Bu da şimdiye kadar görüp tanıdığımız olaylarla (örneğin yurtta "yanan" öğrenciler) uyumlu değil mi? 

Anladığım kadarıyla söz konusu tarikat "Yurt değil" diyor. 39 öğrenci birbirlerini bulmuşlar, bu apartmanda bu yerleri tutmuşlar. Bravo! Türk milletinin zorluk karşısında nasıl kolay örgütlenebildiğinin kanıtı! Ama bir de aşçı var (yani korkunç cinayeti işleyen kişi). Onu da bu 39 kişi mi tuttu? Pişecekleri onlar mı alıyor? Nasıl oluyor bu işler?

Ayrıca, ne olmuş bu 39 öğrenciye? Onlar aynı yerde kalmaya devam ediyorlar mı? Hayır. Cinayetin galiba ertesi günü yurt boşaltılmış ("yurt" mu diyeceğiz, nasıl bir adla anacağız bu "kurum"u, hâlâ zihnimde netleşmedi). Tarikat taşımış eşyaları. Öyle anlaşılıyor, TV'ye yansıyan görüntüler öyle gösteriyor.

Kolay iş değil, 39 kişiyi alıp götürmek, başka yere yerleştirmek. Çünkü mantıken, zaten orada (Kepez'de) yurtlarda yer bulunamadığı için bu gençler bu tuhaf yere yerleştirilmiş. Ama yeni durumda, 39 kişiye yer açılmış. Başka bir yerden 39 kişiyi atıp yerlerine bunlar koyduklarını ya da bir yatağa üç dört kişi sığdırmak gibi tedbirlere başvurduklarını sanmıyorum. Herhalde o yerler hep vardı, ama öğrencilerin "tarikat yurdunda" kalması isteniyordu öyle tercih olunuyordu, öyle oldu (kim tercih ediyordu acaba?). Bu da daha birçok yerde "olmakta olan"la uyumlu değil mi? Üniversiteler açılıyor, devlet eliyle, özel girişim eliyle. Mezunlarına iş bulamasak da üniversite açıyoruz. Açıyoruz da nerede yatıp kalkacaklar, devlet bu konuda çok dikkatli, çok hızlı v.b. değil. Hatta "ağırdan aldığı" da söylenebilir. O zaman özel yurt aranacak. O yola girince de zaten çeşitli tarikat, belirli mahiyette vakıflar v.b. çıkıyor karşınıza.

Kepez'deki bu "kurum"un kuralına uygun, düzgün bir "yurt" olmadığı belli. Bu, Valilik açıklamasında açıklanmamasının nedenlerinden biri olabilir mi? "Biri" olabilir. Çünkü bu koşullarda Vali'nin yapması gereken cinayet haberine yasak getirmek değil, cinayet işlenmeden önce tedbir almak. Valilik varolduğunu ve hangi koşullarda varolduğunu bilmemesi imkânsız bu "kurum" hakkında "kapatma" kararı vermeliydi.

Bu arada İsmail Saymaz'ın apartman sahibinin emekli bir polis müdürü olmasını tespit etmesi de hatırlanması gerekli ayrıntılardan. O da genel karakterin tamamlayıcı ögelerinden biri. Adama telefon ediyor ve emekli polis müdürü "Ne cüretle beni arıyorsun?" diye sorma cüretini buluyor.

Türkiye'de özellikle son on yılda olup bitenlerin sanki bir "alegorik anlatımı" gibi karşımıza çıkan bu olayda bir anlamlı öge de çocuğunu bu yurda teslim eden aile. Çocuğun "emin ellerde" olacağını düşünerek buraya vermişler. Aile kendisi söylüyor. Ve bunu söylerken "meğerse 'emin' filan değilmiş" de demiyor. Bu durumdan anladığıma göre ailenin gözünde yurdu işletenler "emin" insanlar. O halde? O halde aşçı deliydi. Bu da "olabilecek" bir şey.

Sahiden, "olabilecek" bir şey mi? Baba, "Niçin doktora, denetime gitmemiş?" diye soruyor (neyse, onun da sorduğu bir şey var). Peki, oraya varmadan önce, aşçının bu özelliği hakkında onu işe alıp mutfağı teslim eden tarikatın haberi yok muydu? Olmaması mümkün mü? Hem adamın sabıkası da varmış. Sabıka cana değil de mala zarar vermekle ilgiliymiş. Öyle olsun. "İşveren" konumundaki kurum bu keyfiyetle ilgilenmez mi? Yoksa gene ortada bir tanışıklık, bir çeşit himaye durumu mu var?

Adam yapacağını yapıyor, sonra "Deccal'ı öldürdüm!" diye bağırıyor. Bu ayrıntılar adamın deli olduğunu, dolayısıyla olayın olağandışı olduğunu, hani bir "kaza" olduğunu anlatmak için anlatılıyor. Cinayet için "IŞİD tarzında" dedi arkadaşlar. IŞİD'de İslam adına kelle kesenler, diri diri insan yakanlar için "deli" falan denmemişti. Dinci fanatiklerin böyle şeyler yapmasının (elbette psikolojiye giren temelleri vardır ama) ille deliliğe dayanması gerekmiyor. Deli, şu bu, "Deccal" terminolojisi, buradaki katilin yaptıklarını din adına yaptığını gösteriyor.

Bana kalırsa, bu işin bir evveliyatı olduğunu da gösteriyor. Yani adamın o dakika sapıttığı, önce geçmiş herhangi bir olay olmaksızın bu gencin "Deccal" olduğunu tespit ederek ona yöneldiği gibi bir hikâye bana inandırıcı gelmiyor. Herhalde bazı olaylar oldu ve bu olaylar üstünde de durulmadı.

"Dindar nesil yetiştirmek" gibi bir idealimiz varsa, ağaç yaşken eğildiğine göre, bu "dindarlaştırma" programını genel eğitim sürecinin içinde bir yerlere yerleştirmek akla yakın bir yöntemdir. "Yurt" gibi bir kurum da çok önemli bir rol oynayabilir. Dolayısıyla bu olayda karşımıza çıkan çeşitli ayrıntılar rastlantı olarak değil, bu süreçte işlevsel oldukları için karşımıza çıkıyor. İktidarın "oy hesabı" yaptığı için bu gibi uygulamalara göz yumduğu, üstüne gitmediği yolunda birçok açıklama dinledik bu işlerin başlamasından bugüne kadar. Tabii olacak böyle bir şey, ama olay bundan ibaret değil. İktidar yalnızca oy beklediği için böyle davranmıyor; en genel ve en temel anlamda zaten aynı fikirde olduğu için bu politikayı uyguluyor.