Şimdi de Tarhan Erdem bizim bu dünyamızdan ayrılmaya karar verdi. Ne oluyoruz yahu? Benim yakın çevrem saydığım çevreden ilkin Aydın Engin çekti gitti. Aydın bana dinç görünüyordu. Neşesi yerindeydi. Aslında yaşı az değildi ama yaşıyla başa çıkacak bir yapısı da vardı.
Latif öyle sayılmazdı. O da çocuk değildi ama bizlere göre epey gençti. Yüzüne bakınca insanın aklına ölümü getirecek bir adam değildi. Okuduğumuza göre ağır kalp ameliyatı geçirmiş; herhalde böyle, uzaktan bakınca anlaşılmayan rahatsızlıkları vardı. Onun da acısı oturdu içimize.
Tarhan Bey bu sefer... O en yaşlımızdı ama bu işin doğrusunu Cemal söyledi zamanında: Her ölüm erkendir. Tarhan Bey'i ne zamandır göremez olmuştum ama yaşından ötürü elden ayaktan kesildiğine dair bir şey duymamıştık.
Ölümün mevsimi mi var, nedir?
Ölümün mevsimi yok ama insan belirli bir yaşa gelince, bu olayın "bekleme odası"na gelmiş, girmiş oluyor. Bildiğimiz dünyayı meydana getirmiş kişiler bunlar, "dünya" deyince tanıdığımız, aklımıza getirdiğimiz kişiler. Bildiğimiz şekliyle dünyayı birlikte yapmışız diyebiliriz. Birlikte yaşamış ve yaşamışız. Derken bir evreye giriyoruz. Bu kişiler teker teker veda edip aramızdan eksilmeye başlıyor. Bu noktaya gelmeden önce de sinyal vermiş olanlar yok değil, ama tek tük, görece seyrek, dolayısıyla şaşırtıcı. Sonra şaşırtıcı olmaktan çıkıyor. "Şaşırtıcı" olmaktan çıksa da "alışılmış" bir şey değil. Daha az acıttığı da söylenemez. Ama geride kalanlar bunlara baka baka ölmeyi öğreniyorlar sanki.
Bayat felsefeler yapıyorum. Bilinmeyen, akla gelmemiş şeyler mi bu söylediklerim? Yoo. Herkesin bildiği, herkesin aklından geçirdiği şeyler. Ama ona bakarsanız: güneşin altında söylenmemiş hiçbir şey yoktur… denmiş. Ve acaba bu laf da kaç milyon kere söylendi!
Tarhan Bey'i "hatırlamak" söz konusu olduğunda, "akıl-mantık", "itidal", "sağduyu" gibi kelimelerden örülü bir bağlam içinde hatırlamak durumundayız. Ayrıca "dürüstlük", "nesnellik", "hakşinaslık" gibi insan özellikleriye.
Tarhan Bey bir aralık "Milliyet" gazetesinde çalışmaya başlamıştı. Ben de onu Ecevit hükümetlerinden birinde bakanlık yaparken tanımıştım. "Tanışmak" anlamında değil de, hani bir yurttaşın bir bakandan haberdar olması şeklinde. Olumlu bir imgesi vardı gözümde. Bu "Milliyet" faslında haftalık bir siyasi ek çıkarmayı düşünmüştü. Bunun yayın yönetmenliğini bana da verebileceğini düşünmüş, görüşmek üzere çağırdı. Tanışmamız böyle oldu. Bu görüşmeden bir anlaşma çıkmadı. Bilmiyorum, sonradan da hiç konuşmadık ama onun gözü tutmadığını sanıyorum. Bundan ötürü hiç kırgınlığım olmadı. Neden bilmem, o ek projesi de gerçekleşmedi.
Sonraki yıllarda çeşitli olaylar, gelişmeler Tarhan Bey'le görece daha sık karşılaşmamıza, görüşmemize vesile oldu. Bir aralık ikimiz de bir anayasa projesinin içindeydik: ana fikri, 12 Eylül anayasasının Türkiye için bir felaket olduğu ve mutlaka değişmesi gerektiği idi. Ama onun yerine geçecek anayasanın harcında toplumun bulunması gereğini vurguluyorduk. Bu demokratik anayasanın nasıl bir anayasa olması gerektiği konusunda bütün toplumu tartışmaya davet eden bir kampanya düşünmüştük. Neredeyse her hafta toplanıyor, tartışıyorduk.
Tarhan Bey Halk Partili bir aile ve bir geçmişten geliyordu. Ama herhangi bir konuda olmadığı gibi bu konuda da "fanatik" denecek bir tavrı yoktu. Atatürkçü ideolojinin "din"le bağlantılı her türlü yaklaşıma şüpheyle bakması onun da belirli ölçüde paylaştığı bir tavırdı (Tayyip Erdoğan'ın bu konuda gösterdiği performans bunun pekala yerinde bir şüphe olduğunu kanıtladı), ama Tarhan Erdem bundan ötürü şunu bunu yasaklamayı öneren veya düşünen biri değildi. Bu çalışmalarda daha sık buluşup konuştuk, birlikte yemeğe de çıktık, rakı da içtik. Böyle buluşmalarda Tarhan Bey'in nüktedanlığını yakından görmek, tanımak mümkün oldu. Son derece güleryüzlü, gülmeyi seven, güldürmeyi de bilen bir insandı.
Zaman içinde Konda kuruldu. Tarhan Bey'le Bekir Ağırdır arasında verimli bir işbirliği başladı. Bunları belirli bir mesafeden ama hep takdirle seyrettim. Hayatını doğru yaşamış, Bekir'in de yazdığı gibi kendini öne çıkarmaktan özenle kaçınmış, dengeli, izanlı Tarhan Bey'i kaybettik.
Ben de "ağıt" yazmaktan bezdim galiba.
Murat Belge kimdir? |