Cumhurbaşkanı, özellikle Gezi Protestosu’ndan bu yana, kendine bir tavır seçti, beğendi: sertlik. Konunun ne olduğu bir şey fark ettirmiyor. Konu ve özellikleri ne olursa olsun, Cumhurbaşkanı, ”Daha sert! Daha sert!” diyor. Bu sertlik içinde, diyelim, adam mı öldü, ”Bakın, bu kötü oldu” demek yok. ”Ölür, böyle giderse daha çok ölecek” üslûbuyla, yangına körükle gidiyor.
Gene Gezi Protestosu’ndan bu yana, onun bu tavrı, kendi partisindeki ya da kendi hükümetindeki çeşitli bireylerin aynı olaylar karşısında aldığı tavırlarla uyuşmadı. Uyuşmamanın biçiminde değişen bir şey yok. İstisnasız her seferinde, Cumhurbaşkanı mümkün olan en fazla sertlikten yana.
Ahmet Davutoğlu’nun aktif siyaset içinde olmadığı herhalde söylenemez. Gel gör ki, içinde olduğu da pek söylenemiyor. Çünkü tepesinde bir tür 'demokles' var
Uyuşmadıkları, sözgelişi Gül, Arınç şimdi aktif siyaset içinde değiller. Ama, örneğin Ahmet Davutoğlu’nun aktif siyaset içinde olmadığı herhalde söylenemez. Gel gör ki, içinde olduğu da pek söylenemiyor. Çünkü tepesinde bir tür ”demokles” var.
Aslında Davutoğlu Erdoğan’ın saldırdığı çeşitli hedefler arasından, tabanın da öfkelendiğini bildiklerine, Erdoğan’ı aratmayacak bir şiddetle yükleniyor. Sanırım sorunu ”ondan geri kalmamak.” Tayyip Erdoğan’ın her gün yeni baştan gerilim yükselttiği bir ortamda, bu gerilimlerden bazılarını aynı şiddetle tırmandırmayı gerekli ve yararlı görüyor olmalı. Ama bazı konularda, ya kanunun kendi mahiyetini farklı değerlendirdiği için ya da gidişatın dünyada yerleşik teamüllere ters olduğu için, ”daha ılımlı”denecek şeyler çıkıyor ağzından.
Örneğin ”bildiri imzalayanlar tutuksuz yargılansa iyi olur” mu diyor? Kılıç öyle yukarıda, tepede sallanmakla kalmıyor; aşağı inip kafasına pek yumuşak da denemeyecek bir biçimde çarpıyor. Tayyip Erdoğan, tutuklu yargılanmalarından yana. Ve bunu olağanca açıklığıyla ortaya koyuyor. ”Kelepçe takılmasa” deseler, ”Kelepçe takılmasın, pranga vurulsun” diyecek.
Net mi net.
Herhangi biri Erdoğan’ın karşısına çıkıp 'Bu iş senin bildiğin gibi değil' dediği anda kişisel olarak kinleniyor
Merakım şu: izlenecek siyaset bu ise, niçin ”Barış Süreci” diye bununla hiçbir benzerliği olmayan bir siyaset telaffuz edildi? Niçin bu sorunun çözümünde devletin yanlışları olduğu söylendi? Daha iki gün öncesine kadar öyle bir şeyler olabiliyordu da, niçin şimdi kesinlikle olamıyor?
O zaman Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçleri bugün olduğu kadar etkili değiller miydi? Silahları mı eksikti, zaafları mı vardı?
Böyle olduğunu düşünmek için bir neden yok. Peki, şimdi bugün ”Böyle olacak! Bundan başka hiçbir şey olamaz!” diye önümüze sürülen yöntem o zaman da uygulanabilir değil miydi?
Uygulanabilir idiyse niçin uygulanmadı?
Bu, Devlet Bahçeli’nin elini kuvvetlendirecek bir şey. Demek ki böyle bir gücünüz vardı, ama kullanmadınız. Hani, ”baş üstünde baş bırakmama” siyasetini o gün de gerçekleştirebilirdiniz.
Uzun boylu sorgulayacak bir şey yok; uzun boylu merak edecek bir şey de yok. Bunların hepsi AKP’nin ”efsane lider”i Tayyip Erdoğan’ın kişiliğinden ileri gelen şeyler. Tayyip Erdoğan her konuda haklı olduğuna inanan biri. (Davutoğlu ”Barış Süreci” de doğruydu, şimdiki siyaset de doğru, diyerek, ondan pek aşağı kalmadığını kanıtlamış) Herhangi biri Erdoğan’ın karşısına çıkıp ”Bu iş senin bildiğin gibi değil” dediği anda kişisel olarak kinleniyor. Bir ”devlet adamı”nda hiç olmaması gereken bu tavır Tayyip Erdoğan’ın tanımlayıcı özelliği.
Kürtler Tayyip Erdoğan’ı kızdırdılar. Şu halde cezasını da çekecekler. Mesele bundan ibaret.