Murat Belge

28 Ağustos 2018

Malazgirt

Yakında Abdülhamid’in doğum gününü ya da Yıldız’da patlayan bombadan zarar görmediği günün yıl dönümünü kutlamaya başlayabiliriz

Malazgirt Savaşı’nın yıl dönümüymüş. 947. Yıl dönümü. Bayağı zaman geçmiş yani. Ama çok mu geçmiş, az mı geçmiş, böylesine eskimiş bir olay yad edilir mi, edilmez mi bakmadan, hatırlanacak ve kutlanacak bir olay haline getirildi. Getiren, Cumhurbaşkanı.

Milliyetçi ideolojilerde “köken” konusu önemlidir. Malazgirt de “köken” konusu açısından önemli sayılacak bir olay. Çünkü genel kabul, bu savaşı kazanmanın belirli Türkik boyların (ağırlıkla Oğuzlar ) Anadolu’ya yerleşmesinin önünü açtığı yolunda. Büyük kısmı “Osmanlı tarihi” olan 950 yıl.

Erdoğan, Malazgirt üstüne birikmiş tozu toprağı silkeleme gereği neden duyuyor? Bunun da temelinde Atatürk fobisinin yattığını sanıyorum. 600 yıllık bir imparatorluğun ardından kurulmuş bir cumhuriyetin bir “meşruiyet” sorunu olmadı doğaldır. Böyle bir sorun vardı. Atatürk bir yandan sonraki Osmanlı padişahlarını memleketi geri bırakmakla suçlayarak, bir de içinde Osmanlı’nın küçük bir parça haline geldiği “genel Türk milliyetçiliği” yaparak, bu sorunu çözmeye çalıştı. Bu “genel Türk milliyetçiliği” Atatürk’ün denetimi altında kültürel bir ırkçılık olarak kaldı ve bir siyasi programa dönüşmedi. (“Atatürkçü-olmayan ırkçılar” bundan siyasi bir öğreti çıkardılar.)

Aslında Tayyip Erdoğan da sarayında “16 Türk devleti”ni temsil eden pala bıyıklı adamaların arasından geçerek v.b. bu ideolojiye gerekli saygıyı gösteriyor (çünkü milliyetçilikle sıkı fıkı bir ittifakı sürdürmeye karar verdi) ama işi daha ileri götürmeye niyeti yok gibi.

Osmanlı padişahlarının yozlaşması ve memleketi ihmal etmesi hikayesine karşılık da Abdülhamid’e sarılma kararına vardı.

Yakında Abdülhamid’in doğum gününü ya da Yıldız’da patlayan bombadan zarar görmediği günün yıl dönümünü kutlamaya başlayabiliriz. Erdoğan, milletine, tarihte Atatürk ile ilgili olmayan kutlanası olaylar da bulunduğunu göstermeye ve belletmeye kararlı.

Önceki dönemin abartılı politikalarına karşı abartılı bir tepki. Görünürde “Tarih nasıl yazılmalı” sorusu üstüne bir çekişme. Ama bu “doğru bir tarih yazma” arayışı değil. Kimin uydurma tarihinin egemen olacağı kavgası.

İnsanlarda “geçmiş başarılar”la övünme ihtiyacı vardır. Bu, her zaman, gerçek bir başarı olmak zorunda da değildir. Neyle övünülür? Akla en kolay gelen şeylerden biri, askeri başarı, kahramanlık v.b. Bunun gibi bir de “medeniyet” var, insanlığa yararlı buluşlar, fikirler v.b. Atatürk’ün Türk milletine biçmeye çalıştığı tarihte medeniyet vurgulanmıştı. Gerçek tarihte böyle bir olaya pek rastlanmadığı için, medeniyet kuran herkesin aslında Türk olduğu iddia edilmişti: Çin, Hint, Mezopotamya, Mısır, Hitit Elen, Roma medeniyetlerinin aslında Türk olduğu söyleniyordu.

Tayyip Erdoğan’ın övünmelerinde ise askerlik öne çıkıyor. Şimdi bu Malazgirt kutlamaları da böyle. Kutlanan olay, bir askeri zafer. Bunu hatırlamamız gerekiyor. Bunu unutursak ne öncemiz ne sonramız kalırmış. Tayyip Erdoğan bunu büyütmeye karar verinceye Malazgirt’le yatıp kalkmıyorduk ama öncemizle sonramızla ilgili bir sorunumuz da olmuyordu.

“Malazgirt ruhuyla 2017’e yürüyeceğiz” gibi laflardan büyük bir “askeri zafer” özlemi yayılıyor. “Malazgirt’te bir millet olduğumuzu tüm dünyaya ilan ettik” gibi sözlerin de gerçeklikle bir ilgisi yok. O tarihte “millet” olduğunu düşünen kimse yoktu “tüm dünyada.”

Malazgirt’ten 5 yıl önce 1066’da Normanlar Britanya’yı fethetmişti. Bugün Britanya’nın tarihini bizim terimlerimizle yazmaya kalkışan birileri olacağını bir düşünün. Bir İngiliz Bahçeli “Sakson varsa Norman da vardır” mı derdi acaba? Herhalde demezdi çünkü onlar “İngiliz”in “Norman’la “Sakson”un karışımı olduğunu düşünürler. Peki burada hiç karışım olmadı mı?

Türkler “Türk milleti” olduklarını ilan ederek geldiler ve sonra hiç kimseyle karışmadılar mı? Kaç bin Türk Anadolu’ya geçti? Bu sırada Anadolu’da Türk olmayan kaç milyon kişi yaşıyordu?

“Anadolu bir benttir ve bu bent yıkılırsa ne Orta Doğu ne Orta Asya ne Balkanlar kalır” sözlerine bakıyorum. Bunun bir “siyasi analiz” olduğu sonucuna varıyorum. Ama ne anlama geldiği, ne gibi gelişmeler öngördüğü konularında hiçbir şey anlamıyorum. Hedefinin kim olduğu da anlaşılmayan bir “savaş” tavrı olmasından başka.