Murat Belge

17 Ekim 2018

Kaşıkçı esrarı

Sonunda ister misiniz, Suudi Arabistan devleti değil, bir tür “derin istihbarat timi” bu işi yapmış olsun, hikâye de böyle bir açıklamayla kapansın?

Kaşıkçı olayı aklın, tasavvurun kavrama sınırlarını zorlayan bir olay. Her şey, adamcağızın girdiği Kaonsolosluk’tan sağ çıkamadığını gösteriyor. Ama böyle bir şeyi yapmak için bir konsolosluk seçmek nasıl bir cesarettir, anlamıyorum. Sorun bilemediğim nedenlerle bu insanı ortadan kaldırmaksa, bu işi yapmak için konsolosluk gibi bir yeri kullanacağına herhangi bir yerde hareket etmek çok daha akıl kârı değil mi? Konsolosluk doğrudan doğruya devleti işaret ediyor, herhangi bir “acaba”ya yer bırakmıyor.

Benim anlayamayacağım nedenlerle Konsolosluk’ta karar kıldın… Aynı nedenle olağanüstü titizlik gösterip iz bırakmamak gerekmez mi? Ama bu olayda “iz”den geçilmiyor. Tam o saatlerde kameraları çalıştıran sistemin duracağı tutmuş, buna kim inanır? Dolap kapaklarını açıp kapayarak (işte bakın burada da yok” diyerek) dolaşan Konsolos mizahi bir görünüm çizmiyor mu? Ta Suudi Arabistan’dan gelen, hepsi devlet memuru adamlar (aralarında bir de “Adli tıpçı!”) tam o saatlerde Konsolosluk binasına gelip hemen sonra da dönüyorlar… Konsolos’un konutuna gelen minibüs… İçinden çıkan iş gömlekli çantalı adam… Minibüsün fazladan tur atması… Daha da bir şeylerden söz ediliyor ama kesinleşmeden sözünü etmeyelim.

Personele verilen izinler?.. Bütün bu ayrıntılar bir polisiye romanda yer alsa romanın tadı kaçar. “Amma çok ipucu verdin, birader” derler.

Ya da, “Biz böyle bir iş yapacaksak, aha bunun gibi göstere göstere yaparız. Kimseden de çekinmeyiz” mesajı mı bu?

Olayın bir ucu Trump’ta (bir ucu Trump’ta olan şey çok aslında.)  İşin ucunda bir damat var. Trump’ın şimdiye kadar Suudi Arabistan hakkında söylediği övücü sözler var (tabii, bunların tersini de söyledi.) Ama bu olay karşısında ağzını açtığında epey cılız bir ses çıkardı. Buna da “şükür” mü demeli? Suudi Arabistan’ın Yemen’de yaptıklarına “cılız ses” de çıkarmıyor. Herhalde bu son olayda doğan şüphe, Trump’a dahi fazla geldi. Ama silah satışını durdurmayacağını da söyledi.

Trump’ın damadı Kushner, şu sıralar Suudi Arabistan’ın “gelecek umudu” pozlarında dolağan Veliaht’la sıkı fıkıydı: Muhammed Bin Salman’la (Bunu MBS diye kısaltıyorlar.) Veliaht, Arabistan’ı “muasır medeniyet seviyesi”ne getirme sözü vermiş ve kadınların otomobil sürmesine göz yumarak “Büyük Çağdaşlaşma Atımı”nı başlatmıştı. Kaşıkçı ile arası bozuk olan da oydu.

Popülizmden, demokrasinin yerlerde sürünmesinden yakınıp duruyoruz ne zamandır. Yakınacak olaylar çok ve birikip duruyor. Bu arada birtakım cinayetler de gidişata tuz biber ekiyor. Putin belli ki sabıkalıların başında. Ama Bulgaristan’da öldürülen (tecavüzden sonra) kadın gazeteciyi unutmayalım. Şimdi de Kaşıkçı…

Bir “ölüm haberi” gelmemekle birlikte Çinli Interpol Başkanı olayı da bir tuhaf. Anlaşılan o da Çin’in diktatörünün hoşuna gitmeyen bir şeyler yapmış. Bir ülkenin başında olmak, aklına estiği gibi davranmak hakkını veriyor bu adamlara. Uluslararası hukuk, adap, erkân yok; belirleyici olan “güç ilişkileri.”

Neyse, Kaşıkçı’dan başlamıştık, onunla devam edelim. Bu olayda Türkiye’nin ne yaptığını da anlamış değilim. Anlamayı güçleştiren, öncelikle Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Suudi Arabistan’a bir çağrıda bulunması: “Gelin birlikte çözelim” diyor. Bu bir diplomatik jest mi (olabilir tabii), yoksa ciddi bir çağrı mı? İkincisi tuhaf görünüyor, çünkü Kaşıkçı öldürüldüyse (bütün ipuçları da bu sonucu gösteriyor) lunaparkta ya da pavyonda filan öldürülmedi; Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluk binasında öldürüldü. Katiller, çete midir, her kimse, adam öldürmek için geçici olarak bir Başkonsolosluk kiralamayacağına göre, bu işin içinde bir biçimde devlet var: O halde, “Gelin birlikte çözelim” demek ne demek?

Türkiye’de iktidar çevreleri olayı ciddiye aldıklarını dışavuran bir tavır takındılar ve söylem tutturdular. Suudi Arabistan’la çeşitli anlaşmazlıkları bir süredir var. Söz gelişi Müslüman Kardeşler’e, Mısır’da Mursi olayına bakışları, Katar karşısında aldıkları tavırlar uyuşmuyor. Gene de belli olmaz tabii.

Sonunda ister misiniz, Suudi Arabistan devleti değil, Veliaht filan da değil, bir tür “derin istihbarat timi” bu işi yapmış olsun, hikâye de böyle bir açıklamayla kapansın?