Genco Erkal demek, “Türkiye’de tiyatro” demek gibi bir şey. Oynadığı her oyunu görmek herkese nasip olmaz, çünkü çok fazla. Ama kaçına gidebildiyseniz, “İyi ki geldim” diyerek çıkmışsınızdır. Kaç yıldır bu böyle, hesabını tutamıyorum. Ben ama “kendimi bildim bileli” diyebilirim. Ben tiyatroya gitmeye başladığımda Genco Erkal tiyatroda vardı, bugün de var.
Konu sadece Genco Erkal’ın çok uzun süredir tiyatro oyunculuğu yapmış olması değil. Tabii bu iki şeyi birbirinden ayıramazsınız ama Genco’da bir de oyunculuğu “nasıl” yaptığı sorunu vardır. Evet, bunca yıldır bunca birbirinden farklı role çıktı, girmediği kılık (bürünmediği karakter) kalmadı. Ama her zaman, Genco sahneye çıktığı zaman insanın içine bir rahatlama yayılırdı. Bir tarihte (galiba “Keşanlı Al” zamanıydı) biri, bir tiyatro eleştirmeni, “sahne sempatisi” miydi, neydi, öyle bir söz bulup söylemişti. Evet, bir sevimliliği vardı Genco’nun.
Canlandırdığı kişiden bağımsız, kendinden gelen bir sevimlilik.
Geçen gün mahkemedeydi, yargılanıyordu. Genco’nun tiyatrocu olarak geçmişine bir göz attığımızda uzun mu uzun bir listeye karşılaşıyoruz. “Demek bu kadar iş sıkıştırdı hayatına” diyoruz. Ama bu listeyi sözünü ettiğim davayı açtıran kişinin “Bana hakaret etti” diye mahkemelerin ve açtığı davaların listesinin yanına koyunca Genco’nun bize kalabalık görünen oyunlarının solda sıfır kaldığını görüyoruz: 38.000 miydi, neydi rakam? Eh, herkesin kendine göre farklı marifetleri var. Biri oyunlarıyla tarihe geçecek, biri açtırdığı (kendisine) hakaret davalarıyla.
Mekanizma nasıl işliyor, bilemiyorum. Tayyip Erdoğan kendisi mi karar veriyor, “Falanca’ya dava açın” mı diyor; yoksa bir “avukatlar ekibi” var, onlara talimat mı verilmiş? “Aleyhimde laf edene dava açın” mı denmiş? Hangi yöntem yürürlüğe sokulmuş olursa olsun, dava sayısı insan havsalasını zorluyor.
Benim havsalamı asıl şu zorluyor. Sonuç olarak avukatlar var işin içinde, öyle ya da böyle, dava açılmasını isteyenler onlar. Dava açtıkları arasında Genco Erkal var; Metin Akpınar da var. Üstelik Metin Akpınar bir komedyen; yıllardır insanları kahkahalarla güldürüyor. Avukatlar bunlara aldırmıyor, dava dilekçeleriyle yola düşüyorlar. Düştükleri o yolun ucunda “savcı” dediğimiz kişi oturuyor. O da bu ülkenin bir yurttaşı. Yolu düşmüştür, Genco Erkal’ı, Metin Akpınar’ı sahnede görmüştür” diye düşünüyor insan. Görmüş ya da görmemiş, karşısında Cumhurbaşkanının avukatını görüp talebini duyunca o da davanın açılmasını gerekli görüyor.
Kimbilir, “Ben davayı açayım da başım derde girmesin. Gerisini yargıç halletsin” diye mi düşünüyor, nedir. Çünkü ne kadar zayıf yetişirse yetişsin, olaya meslek bilgileri çerçevesinde bakıyorsa, burada gerçekten davalık bir hakaret olmadığını herhalde görüyordur (görmüyorsa başka türlü endişelere kapılmamız gerekiyor). Ama açıyor davayı.
Türkiye’nin kültüründe bu insanların oynadığı rol, yaptıkları iş, verdikleri emek. . . Saydığım bu kişilerin gözünde (avukat, savcı, muhtemelen yargıç ve tabii ilk emri veren) bunların bir değeri olmadığı anlaşılıyor. Değeri olmamaktan öte, belki de düşman gibi görüyorlar bu sanatçıları. “İlk emri veren” bir “kültür savaşı” başlatmamış mıydı? Herhalde, örneği “Aslan Asker Şvayk”ın onun istediği kültürde bir yeri yok. “Bir Delinin Hatıra Defteri” Türkiye’de temsil edilmiş ya da edilmemiş, onun “kültür”den anladığı şeyle bunların bir ilgisi yok.
Hatta böyle şeylerin o kendi “kültür” dediği şeye hakaret ettiğini de düşünüyor olabilir.
Makamında kaldığı sürece böyle şeyleri bu toplumdan kazımaya kararlı olduğu belli. Evet, “kazımaya”. Çünkü o emrini verdi ve savaşını başlattı. Ama daha yakın zamanda, istediği sonuçlara (neyse onlar) varılamadığına dair bir beyanat verdi. Bu gibi insanların genel bir çizgisi vardır: madem istenen kültüre erişilememiş, istenmeyen kültürü yasaklamak. Onun için o Osman’lar, Abdülhamid’ler üstüne beter bir edebiyattır gidiyor. İşte, geleceğin sağlam kültürünün üzerinde kurulacağı sağlam temel.
Bunları düşünüyorum ve bu sonuçlara varıyorum. Ama gene de, bu ülkede yaşayan bir insanın Genco Erkal ya da Metin Akpınar gibi insanları nasıl edip de sevemediğini, böyle insanları hapse atmayı akıllarından geçirebildiklerini anlamıyorum.