Tayyip Erdoğan ve AKP birkaç yıldır “kafalarına göre takılıyorlar.” Yani, “Bu işler dünyada (“demokraside”, “medeni memleketlerde” vb.) böyle yapılır” düşüncesini bir yana bıraktılar; “Ben böyle istiyorum” diyen bir önder ve onun istediklerinin dışına çıkamayan bir örgüt var. Şimdiye kadar herhangi bir yerde Tayyip Erdoğan gibisi olmadığı için, bu şimdiki “iş yapma” tarzının da bir örneği yok. Tayyip Erdoğan “Şöyle olsun” diyor, onun dediği gibi olduruluyor.
Beşiktaş’ın stadyumu açıldı. Açılış töreninin olduğu gün: Tayyip Erdoğan sahada. Tribünler boş. Stadyumu yapılan (ve bir büyük bağış yapma havasıyla “armağan edilen”) takımın taraftarları içeri alınmıyor.
Futbol ve benzeri oyunlar kimin içindir?
Bu arada trafik yasakları konmuş, şuralardan geçmek yok! Stadyum açılışı olacak, bunun töreni yapılacak diye bir büyük kentin en işlek kanallarına böyle bir yasak getirilebilir mi?
Erdoğan’ın Beşiktaş’ın "Çarşı grubu” diye tanınan taraftarlarıyla Gezi günlerine uzanan (ve belli ki devam eden) bir “hesabı” var
Getiriliyor. İki gün sonra da o stadyumda maç oynanacak. Gene yasaklar.
Peki ne olacak bu? İnönü Stadı’nda her maç yapıldığında kentin ana arterleri kapatılacak, yasaklanacak mı? Böyle bir kent hayatı olabilir mi?
Ama herhalde böyle bir şey olmayacak. Şu geçtiğimiz iki günde olanlar stadyumun kendisi, kent merkezindeki yeri gibi -aslında sorunlu olan- etkenlerden ileri gelmiyor. Bunlar doğrudan doğruya Tayyip Erdoğan’a bağlı. Tayyip Erdoğan’ın Beşiktaş’ın “Çarşı grubu” diye tanınan taraftarlarıyla Gezi günlerine uzanan (ve belli ki devam eden) bir “hesabı” var. Herhalde istihbarat alındı ki bu grup Tayyip Erdoğan’la aynı mekânda buluşursa “Yaşa, varol Erdoğan! Yıkılmaz satvetinle” şarkıları söylemeye niyetli değil. O halde Tayyip Erdoğan oradayken taraftarlar orada olmamalı. Toplum, aralarından bazılarının “Big Brother” aleyhinde tezahürat yaptığından haberdar olmamalı.
Onun için Beşiktaş’ın Bursaspor maçını oynadığı gün bunlar yeniden yaşandı. Tribünler de Tayyip Erdoğan aleyhine epey ağır sloganlarla inledi.
Tayyip Erdoğan’ın Çarşı ile Gezi’den kalan bir hesabı olduğu gibi, polisin de kapanmamış bir hesabı vardı. Dolayısıyla stadyum çevresinde gene gazlar, tazyikli sular, uzun süre arbede yaşandı. “Sık bakalım” şarkıları stadyumun içinde de söylendi. Stadyumun yenilenerek açılma “bayramı” böyle kutlandı.
Böyle kutlanması şu günlerin genel gidişine aykırı değil. “Yasak” demek, bu iktidarla birlikte, “merhaba” demek gibi, gündelik, sıradan bir anlam edindi. Anında “yasak”, her şeye “yasak.” Bu, Tayyip Erdoğan’ın hepimize vadettiği “demokrasi”nin sinyali ya da simgesi.
“Arbede” de öyle. On beş yirmi güne 1 Mayıs arbedeleri çıkacak. Orada, o konuda, “ille Taksim” diyenlerle de bir tartışma gerekli olabilir, ama elbette ki en büyük sorumluluk “yasak”tan başka kelime bilmeyen “yetkililer” tarafında.
Huzur için, istikrar için, “tek-parti” iktidarı gerekliydi. On dört yıl oldu, işte tek parti, işte istikrar, işte huzur
Birkaç gün sonra İslâm Konferansı mı toplanıyor. Gene trafik yasakları: Oradan geçiş yok, buradan geçiş yok. Bir toplantı olacak diye koca şehrin hayatını felç etmekten başka tedbir, çare düşünemiyorsanız, toplantı düzenlemekten vazgeçin.
Bu olaylardan bağımsız olarak, asıl arbede Güneydoğu’da sürüp gidiyor. “İş inada bindi” hesabı, kimsenin durmayı düşündüğü yok. Bu gelinen aşamada “durmak” zaten en zor şey.
Yetkililer bir yandan bu “savaş” durumuyla başa çıkmaya çalışıyor, bir yandan da, “turizm” falan gibi dertlerle, “Merak etmeyin, bir şey yok” mesajı vermeye çalışıyorlar. Çağrı yapan yapana: “Sokağa çıkın, gezin. Hiç çıkmadığınız kadar çıkın” vb. Bir yandan onlara bakıyoruz. Bir yerden bir yere gittiklerinde çevreleri bir orduyla sarılı. Bilmem kaç sokak, caddeden yasaklar başlıyor. İşte şu son stadyum saçmalığı: Tayyip Erdoğan aleyhinde bir tezahürat olmasın diye alınan gülünç tedbirler. Derken o korkulan tezahürat oluyor. Bu sefer olmamış gibi davranarak olayı örtbas etmek, saklamak... Kıyamet kopuyor, ama spikerler sarı, pembe güller içinde yeşil panjurla İnönü Stadı ile el ele dans eden Beşiktaş taraftarlarını anlatıyor.
Huzur için, istikrar için, “tek-parti” iktidarı gerekliydi. On dört yıl oldu, işte tek parti, işte istikrar, işte huzur. Doğuda bombardıman, uçaktan, toplardan; uzaktan bina yıkacak bir tip bombardıman konuşuluyor; TOMA’sız, gazsız bir maç yapılamıyor. Ve her yerde “yasak.” Bunlar, Tayyip Erdoğan’ın hazırladığı “tek-adam-sultası”nın uvertürü.