Türkiye her gün geçen biraz daha "zenofobik" bir toplum olmayı başarıyor. Bu "Frenkçe" terim Yunanca "xeno-" yani "yabancı" ile "phobia" yani korku kelimelerinin birleştirilmesiyle türetilmiştir. Buna "ecnebilerden hoşlanmamak" ya da "ecnebiye güvenmemek" de diyebilirsiniz. Bizim ülkede bu "ecnebi" kelimesi gerçekten de ciddi olumsuz anlamlar yüklenmiştir: Bir şey yabancıysa kötüdür!
Türkiye gitgide "zenofobik" oluyor. "Zenofobi"nin en gür kanalları da Cumhurbaşkanı'nın konuşmalarından doğuyor. Olaylar da bu kanalları büyütüyor, besliyor. İşin "fobya" tarafı güçleniyor. "Oraya gitmeyin! Falanca taşıta binmeyin!" vb. Ama "fobya" güçlenirken, "zeno"" kısmı da daralıyor.
Bu "zeno" için çeşitli terimler icat edildi. Önde gelen "mucit" gene Cumhurbaşkanı. Bu yeni sürecin başında Gezi direnişi vardı: Bu direnişi perde arkasından yönlendiren de "faiz lobisi" adında, çoğumuz açısından bilinmedik bir düşmandı. Derken "Üst Akıl" adında, bir başka korkunç düşman peyda oldu. Uzun süre "Kimdir bu? Nerede oturur? Ne yer, ne içer?" diye düşünmemize gerek kalmadı. Bizim "Emperyalizm," "Batı" gibi adlarla tanıdığımız (ve bazılarımızın çoktan beri "düşman" ilân ettiği) dünyanın "yeni adı" olduğu ima edildi - "ima edilmek"ten öteye, tekrarlana tekrarlana toplumsal zihne nakşedildi.
Bu "zeno"lar "ecnebi" olmaktan çıktılar. Şimdi bu kötü işleri yapanlar komşularımız. "FETÖ"nün "gerçek mahiyeti"nin anlaşılmasıyla başladı yeni süreç, "fetöfobi" süreç. Bu "kötü komşular" kendilerini belli etmiyorlar, ama her köşe bucakta varlar. "FETÖ'cü" diye tutuklanıp bir yerlere tıkılanlara bakın, durumu anlarsınız. Hiç aklınıza gelir miydi, yazılarıyla, entelektüel emekleri ve ürünleriyle tanıdığımız bu kişilerin "FETÖ'cü" olacağı? Hem de, hapse atıldıklarına göre, "tehlikeli" FETÖ'cüler olacakları?
Gitgide yanımıza sokulmakta olan "zeno"lar dün bir adım daha attılar. "Döviz teröristleri" çıktı karşımıza. Kim bunlar? Nedir eylemleri? Doğrusu, bunların hiçbirinin kesin bir tanımı yok. Onun için kim olduklarını da iyi bilmiyoruz. Döviz fiyatlarını yükseltenler, bunlar olmalı, mantıken. Ama bunu nasıl yapıyorlar, bilmiyorum. Cumhurbaşkanı bir konuşuyor, döviz fiyatları yükseliyor. Demek işte orada, tam o anda bir şey yapıyorlar. Neyse o yaptıkları, Cumhurbaşkanı konuşur konuşmaz başlıyor "Dolar oldu bilmem kaç lira" teraneleri.
Ama bir eylemlerinin daha olduğunu tahmin edebiliriz. Bu bir "eylem"den çok bir "yok-eylem"; Cumhurbaşkanı "Dolarınızı bozdurun" demişti. Bunlar, bozdurmadılar. Bozdurmuyorlar. Neden? Çünkü, söylendiğine göre, bozdurmayarak terör yapıyorlar. elde silâh terör yapacaklarına, "cepte dolar terörü" yapıyorlar. Ve gene söylendiğine göre, öteki, "elde silâh" terör yapanlardan bir farkları yok.
Bir "aynılaştırma" süreci devam etmekte: "Bunu PKK yaptı, şunu da IŞİD yaptı" demek yok! Neden? Çünkü hepsi "aynı." FETÖ? O da "aynı." Bir zaman "Barış Süreci" denen bir şey vardı. Başlamış giderken birdenbire yığınla Kürt tutuklandı. Kürt kimliğiyle siyaset yapan herkes içeri girmediyse de bir belirsizliğe girdi. O zaman anladık ki - bize anlatıldı - bu tutuklamaları yapanlar Gülen hareketine bağlı savcı ve polisler. Milliyetçi oldukları için "Barış Süreci"ni baltalamak istiyorlar, bu tutuklamalar da bunun için. Bakındık çevremize, doğru olabilir mi? Evet, olabilir gibi görünüyor - "olabilir" değil, "oldu" gibi görünüyor.
Ama şu kısa sürede görüyoruz ki (ya da görmüyoruz" ama bize öyle söyleniyor) PKK ve FETÖ "aynı" şeydir. Bunlar zaten birlikte çalışırlar... diye durumu anlamaya çalışırken "Ben de! Ben de!" diye haykırarak IŞİD gelip katılıyor! Yahu, bunlar Kobane'de birbirlerini öldürmüyorlar mıydı? Amerika "IŞİD'e karşı güvenebileceğim kara gücü" demiyor mu? Ve biz bu nedenle Amerika'ya fena halde gıcık olmuyor muyuz?
Derken, bir sabah uyanınca görüyoruz ki doları bozdurmayanlar da bütün bu silâhlı terör örgütleriyle aynı safta, aynı hain amaçlar çevresinde örgütlenmişler. Onlar da "aynı!" Ha Reina'yı tarayan adam, ha dolarını bozdurmayan (ve esrarengiz yöntemlerle doların değerini artıran) adam, hepsi bir.. Hepsi aynı kapıya çıkar...
Neresi bu kapı? Kimin kapısı?
Tabii Üst-Akıl'ın ve ona benzer çeşitli adlar, sıfatlarla donattığımız "düşman"ın kapısı.
"Aynılaştırmak" demiştim. Böyle bir "aynılaştırma"nın bir yöntemi olmalı. Niçin, birbirinin gözünü oyacağını düşündüğümüz kişiler "aynı" kapta son buluyor? Bu yöntem, "ötekileştirme" olabilir. Herkes öyle bir "ötekileştirirsin" ki, herkes "aynılaşır."
Burada olan bu mu, böyle bir şey mi? Galiba öyle.
Dolayısıyla bu iki işlem, ister istemez tek bir merkezin yapabileceği bir şey. Bir "merkez" diyorum. Ortada bunları düşünen ve böyle adlandıran bir "merkez," bir "ben" olmalı ki, o "ben" çevresinde kim ondan yana, kim değil, buna karar versin. Ondan olmayanları önce "öteki"leştirsin; "bunlar benden değil, bana karşı" desin; öyle olduğuna karar verince de, hepsini "aynı"laştırsın. "Bana karşı olduklarına göre, hepsi aynı, hepsi birbiriyle özdeş!"
İmkânımız olsa da gidip bu "düşman"lara sorsak. "Siz birbirinizle iyi geçinebiliyor musunuz? Birlikte iş yapabiliyor musunuz?" diye sorsak, olumlu cevap almamız mümkün değil gibi görünüyor bana. IŞİD falan filan nedenlerle Türkiye'ye kızıyor ve Türkiye'yi cezalandırmak istiyor olabilir: PKK da filan falan nedenlerle Türkiye'ye kızıyor ve Türkiye'yi cezalandırmak istiyor olabilir. Bunları ve ötekileri aynı torbaya atmamız ve "hepsi aynıdır" mantığı üstünden gitmemiz için neden değil bunlar.
Bunun adı da artık "zenfobi" falan değil. "Bütün dünya bana düşman" kompleksinin tıpta farklı bir adı var. Ancak ben bunun -sadece- bir kompleks olduğu kanısında değilim, çünkü bu düşünce tarzının siyasî faydası var. Bu mantığa göre kötü giden hiçbir şeyden sen sorumlu değilsin. Kötü giden her şey düşmanlardan ötürü kötü gidiyor. Peki niye bu kadar çok düşman var? Çünkü sen iyisin, onlar kötü. Dolayısıyla ben ne yapsam iyidir, onlar ne yapsa kötüdür.
Her "ben"in bir "biz"i vardır-hayali de olsa. "Ben," bu mantığı "biz"e kabul ettirebiliyorsa, ettirebildiği sürece, ne kadar işe yarar, her derde deva bir açıklama bu! Kabul ettirebildiklerin azalınca, gene aynı mekanizma çalıştırılır: Önce "öteki"leştirilir, sonra "aynı"laştırılırlar...
Sonra...