Murat Belge

18 Ağustos 2021

Dil yaresi (3)

Dil, kuralları, kendi mantığı olan nesnel bir fenomen; ama fena halde öznel de olabiliyor.

Seller, yangınlar, Afganistan manzaraları gibi insanın içini burkan olaylardan ve sahnelerden bu seferlik daha uzaklaşıp gene Türk dilinin bunlar kadar iç parçalayıcı olmayan (ama onlar da yeterince ciddi) görece halim selim sorunlarına geçeyim.

Bugün söze “umut etme” fiilinden gireceğim. Çok sık kullanılan bir söz bu.  Ama sık sık söylenmesi, kullanılması, “yanlış” olmasına engel değil. “Öz Türkçe” diye bir sorunumuz (çözümü bir “devrim” gerektiren) olmadan önce daha çok “ümit etmek” derdik.  “Etmek”, Türkçe’de bir ismi bir fiile dönüştürmek için başvurduğumuz yöntemdir. “Ümit” gramerde bir isimdir. “Etmek” eklenince fiil olur.  Genellikle yabancı kökenli kelimelere uygularız bu yöntem.  İlle “isim” olması da gerekmez:  bir sıfatı da fiile çevirebiliriz:  “perişan etmek” ya da “ambale etmek” gibi.  İlle yabancı dilden kelime olması da gerekmez:  “alt üst etmek” gibi.

“Ümit etmek”, her zaman istenen sonucu vermese de, insanların sık sık yaptığı bir şey. Pandora’nın kutusunun dibinden çıkmasaydı, onun olmadığı bir dünyada ne yapardık, nasıl yaşardık?  Bu kadar fazla ihtiyaç duyduğumuz, bu kadar temel bir fiili dile getiren bir kelimenin “Öz Türkçe” diyebileceğimiz bir kelimesi yok muydu da” “ümit etmek” dedik?

Hayır, vardı: “ummak”. Ama bu da bir “fiil”di;  “isim” değildi. Bir isim şekli olmaması da bir eksiklikti. Dolayısıyla dil devrimi sürecinde bu eksikliği gidermek üzere bir şey yapılacağı tahmin edilebilirdi. “Binit”, binilen şeydir; “uçak” için önce “uçut” denmiş, ama nedense “mekan” bildiren “-ak” ekiyle türetilen ve “hava meydanı”anlamına gelmesi önerilen “uçak” bu anlamda kullanılır oldu;  “uçut”, tutmamış öz Türkçe kelimeler mezarlığına gönderildi. Epey zengin bir mezarlıktır burası ve epey eksantrik sakinleri vardır: “eşya” için önerilen “pılı” ve “elbise” olsun diye önerilen “pırtı” gibi. . .

“Umut” da böyle türetildi. Yani, “umulan şey”; “konut”, “boyut”. “yazıt” gibi yeni kelimeler sırasına katıldı.

Kelimeler tuhaf şeyler: dikbaşlı oluyorlar. “Şu anlama gelsin” diye türetiyorsun. Oldukça başka bir anlam beğeniyor, oraya kayıyorlar. Örneğin İnglizce’de “stool” kelimesi eskiden “taht” anlamına gelirdi;  şimdi mütevazi bir “tabure”ye dönüştü.  Bizim bu örnekte “umut” yeterli ağırlığı taşıyor.  Yeni olan o, ama yerine oturdu.  Tam oturmayan “ummak”. Ummak, “ümit etmek” gibi en önemli beklentileri de kapsayamadı. “Onunla çok mutlu yaşayacağımı ümit ediyorum” cümlesinde “ümit ediyorum” çıkarıp “umuyorum” dediğinizde aynı şey olmuyor.

Gene de “umut etmek” doğru değil.

Bu konu, aslında bu dil yazılarını yazmaya başladığım zaman değinmem gereken bir konuya doğru ilerledi. “Şu yanlış, bu yanlış” derken muhafazakâr bir gramerci konumuna düşmek istemem. Hayatta her şey gibi dil de değişir. Kendi kuralları, kendi mantığı içinde değişir: telaffuz değişebilir, anlamlar kayabilir, yeri olan kelimeler yok olabilir; hiçbir yeri olmayan kelimeler kelime haznesine katılabilir. Üstelik bunlar her zaman olur, olmaktadır. Ancak “ölü diller” değişime karşı bağışık olabilirler. Dilde nihai “yargıç”, kullanımdır. Bunun da kendine göre bir işleyişi, kuralları vardır. Örneğin, Türkçe’de “vesvese yaptım” demek kurallara aykırıdır, yanlıştır. Büyük bir ihtimalle, bu cümleyi söyleyen kişi de böyle olduğunu biliyordur.  Ve yenilerin eklendiğinden şüphem yok. Bile bile, etkili olması için böyle bir cümle kurmuştur. İlk “vesvese yaptım” mı kullanıldı, ne kullanıldı, bilmiyorum ama şimdilerde.  “Telaş yaptım”, “heyecan yaptım” v.b. cümleler bol bol kullanılıyor.  Kullanılıyorsa, “gramere uygun mu, değil mi?” sorusu anlamsızlaşıyor. Bu, klasik gramercilere karşı modern dil bilimcilerin kazandığı önemli zaferlerden biri oldu.

“Oldu” dedim ya, sahiden oldu mu? Belki “genel olarak” diye düzeltmeli. Çünkü hâlâ kurallardan yana ve dolayısıyla “kuralcılar”dan yana çok kişi var dünyada. Ben de zaten bu gibi yazılar yazarak onlardan bir olmaktan ya da öyle görünmekten korkuyorum. Bu konu çetrefil bir konu... Ne dedim?  “Çetrefil bir konu” mu?  Bu “çetrefil” konusu bu yazılardan birinde ele almayı düşündüğüm konulardan biriydi, şimdi ağzımdan çıkıverdi!  İyi madem öyle, biraz durup bakalım, geldiğimiz yere.

Kelimenin nereden geldiği belli değil.  “Çetr” Farsça’da “gölge” ya da “çadır” ya da “gece” anlamına geliyor. Ama bu kelimenin bu köklerden türemesi mümkün olsa da muhtemel değil. Türkçe izlenimi vermiyor. Neyse, zaten bizi ilgilendiren etimolojisi değil, kullanımı. ”Çetrefil” bir sıfattır, Türkçe’ye bu kimlikle girmiştir ve herhangi bir takı almaz.  Son zamanlarda sık sık “çetrefilli” gibi olmayan bir kelime kulağıma çalınıyor.  “Çetrefilli” ya da “çetrefilsiz” durumlar yok dünyada. Sadece “çetrefil” olanlar var ve bizim de zaten “çetrefil” olan kelimeyi “çetrefilli” hale getirmemizin alemi yok.   

Evet, dönelim deminki konuya.  Konu bizi “çetrefil”e taşıdı, çünkü dilde kuralcı muhafazakâr olmak doğru bir şey değil ama bir yandan da dilin kuralları var.  Dilin kuralları olmasa insanların birbirlerini anlamalarının imkânı kalmaz. “Dil, iletişim aracıdır” der dururuz.  Öyledir, çünkü herkesi bağlayan ve herkesin bildiği için anladığı kuralları vardır.  Bunların keyfi bir biçimde yok edilmesine de seyirci kalınamaz. “Galat-ı meşhur” demiş atalarımız—modern dil bilimin ortaya çıkmasında yüzyıllar önce. Yani yaygınlaşmış yanlışın doğru sayılması gerektiğini anlamışlar.  Ama dil “galat”tan geçilmez hale gelirse iletişim de mümkün olmaktan çıkar.

Dolayısıyla bu dil konularında ahkâm kesmek biraz ip cambazlığı gerektiriyor.  “Mevzusu” demek zihnimdeki klasik örneklerden biri. Arapça dil bilgisine göre “mevzuu” demek gerek.  Ama Gökalp’tan bu yana diyoruz ki. “kelime alınabilir, ama gramer kuralı almamalıyız.”  Doğru. “Camisi” demeye alıştık (çünkü çok sayıda insan öyle konuşuyor, artık yadırgamıyoruz.  “Sanayii” yerine “sanayisi” dedi diye kimseye cahil muamelesi göstermiyoruz.  Ama biri “filmin mevzusunu anlatma” dediğinde ben dilsel liberalizmimin Sonuna dayanmış oluyorum.

Dil, kuralları, kendi mantığı olan nesnel bir fenomen; ama fena halde öznel de olabiliyor.