Başlık, Hakkı Devrim'den ödünç alınma. Ben de onun gibi ara sıra Türkçe'nin "istimal"i değil de "sui-istimali" üstüne yazacağımı söylemiştim. Ama galiba ötesini getiremedim. Şimdi, Aydın'ın da T24'te bir "Türkçe savunması"na ihtiyaç duyduğunu görüyorum. Aydın bu yazdığında "me-ma yapmak" kullanımına takılmış.
Dilin "doğru kullanımı" şüphesiz önemlidir. Ama hayatta her şeyin bir de "öbür tarafı" var. "Değişim"! Değişmeyen tek şeyin değişim olduğu klişesini biliyoruz. Dilde değişim de çok zaman, "kural" olarak bellenmiş şeyin bir değişime uğraması/uğratılması olarak gerçekleşir. Burada "gramer/kullanım" ikilemiyle karşılaşırız. "İlle de gramer" demek bir muhafazakarlığa götürebilir.
Yakup Kadri'yi hatırlıyorum. O da Aydın'ın son yazısında üstünde durduğu kullanıma takıktı. Örneğin, "konuşmak" fiilinden "konuşma" diye bir isim yapılmasına sinirlenirdi. "Yakında 'gelme' yaptı, 'gitme' yaptı diye konuşacağız" diye söylenirdi. Yıllar önce bir yere trafik polisinin koyduğu "Bekleme yapılmaz" levhasını görünce ben de sersemlemiştim. Sonra alıştık, hoparlörden gelen bet bir sesin "316! Bekleme yapma" diye bağırdığını işite işite.
Burada, tabii, semantik bir uyumsuzluk da var: "Bekleme" dediğimiz durum bir şey yapmamayı içerir.
Ama bu yolla türetilen her yeni kullanımı reddetmek gerekiyor mu? Örneğin Aydın'ın verdiği örnekler arasında "heyecan yapmak" var. Ben bunu sevimli buluyorum. Çünkü zaten kuralı bozduğunun kendisi de farkında. Özellikle bozuyor. "Böö oldum" gibi kullanımlar da aynı nedenlerle bana itici gelmiyor. Kentli bir "yarı-argo"; dilde yaratıcı olmanın bir yolu. Dille şakalaşır gibi.
Peki, şimdi şuna ne diyeceğiz? "Gelin ve damat" hikayesi. Bunlar bir akrabalık ilişkisi anlatan kelimeler, bir yandan: Ali, Mehmet Bey'le Seniha Hanım'ın kızı Gonca ile evlidir: Dolayısıyla onların damadıdır. Damat burada bir akrabalık, hısımlık türünü anlatır. Aynı şekilde Gonca da Ali'nin anası, babası olan Nevzat Bey ve Hayriye Hanım'ın gelinidir. Gene aynı şeyi anlatır.
Peki, "Gelinle damat 'komparsita' ile (ne kadar "eski kafalı"yım) düğünde dansı başlattılar" cümlesi ne demek oluyor? Burada "damat" denmez. "Güveyi" diye kelimesi var. Bu, evlenme törenindeki, evlenen erkeği anlatıyor. Ama böyle olduğu, böyle bir kelime olduğu, yavaş yavaş (ya da hızlı hızlı) unutuluyor. Kullanım alanı zaten sınırlı olan "Güveyi" (imlası da epey değişken) böylece yavaş yavaş dilin dışına itiliyor.
Bu iyi bir şey mi? İyi bir şey olduğunu söyleyemem. Peki, kaçınılmaz bir şey mi? Bak, onu bilemem. Kaçınılmaz olabilir. Bu dilin içinde yatan, gözle görünmeyen, neye dayandığını da pek bilmediğimiz dinamiklere bağlı. Bu dinamikler öyle karar vermişse, biz burada "Güveyi kelimesinin yok olması ile mücadele derneği" kursak da gidişatla başa çıkamayız. Dolayısıyla gelecekte ('Komparsita' hâlâ hatırlanıyorsa) o tangoyla dansı başlatanlar gelinle damat olacak demektir. Güle güle güveyi!
Muhtemelen başka dillerde de örnekleri vardır: Yabancı bir dilden aldığın bir dilsel ögeyi kendi dilinin kurallarına göre değiştiriyorsun. Bunlar bazan çok hoş olabiliyor. Hemen aklıma gelen örnek "sosyetik"! Sosyete (society/société) kelimesini almışsın. Hani sık sık kullandığın da yok, çünkü kendi dilinde oturmuş "cemiyet" kelimesi var, Frenkçesine ihtiyaç duymuyorsun. Ama senin toplumunda bir insan tipi var ki Frenkçe ile de frenklere özgü başka her şeyle de pek bir ilgili. O tipi anlatan bir sıfat olarak uyduruyorsun "sosyetik" kelimesini. İlginç. Kelime belli ki Fransızca'dan, ama Fransızca'da böyle bir kelime yok. Yalnız Türkçe'de bulunan Fransızca bir kelime. Bunun benzerleri İngilizce'de de bulmak mümkün (parleyvu gibi mizahi kullanımlar).
Neyse, Aydın'ın Aziz Nesin'den esinlenerek söylediği gibi dili dil bilincinde olarak kullanmak önemli bir şey. Onun için ara sıra bu konuya girmekte yarar var. "Doğru Türkçe" diye bir davamız olacaksa, önde gelen hasmımız, başta spikerler, televizyonda konuşanlar olacak.