Murat Belge

07 Kasım 2020

Bir soluk alabildik

Muhtemelen çok hızlı değil, ama makul bir hızla ilerleyen bir "domino efekti" beklemek aşırı iyimserlik mi olur?

Kesinleşmedi henüz, ama belli oldu.

Kesinleşmesi daha birkaç gün uzayabilir. Hatta, "olay karakolda biteceğine göre", mahkemeye başvurma, dava açma vb. itiş kakıştan ötürü daha da uzayabilir. Ama, evet, belli oldu. Dört devletin oylarını beklemekteyiz şimdi. Bunların dördünü de Biden kazanabilir.

"Belli" olan, bence, Biden'ın kazanması değil, Trump'ın kaybetmesi. Biden gibi bir adamın, bir politikacının, Amerika'nın başkanını belirleyecek seçimi kazanması karşısında bu kadar sevineceğimi, kırk yıl düşünsem akıl edemezdim. Normal koşullarda omuz silker işime bakardım ama "normal" olmayan "mevcut" koşullarda insan nasıl bayram edeceğini şaşırıyor.

Donald Trump'ın kaybetme üslubu da, bunun niçin büyük bir bayram olması gerektiğini gösteriyor. Bunları yapan adam daha neler yapmaz! Oy sayımı daha yeni başlamışken "zafer"ini ilan eden, sonuçlar beklediği gibi çıkmamaya başlayınca "hile var!" diye bağıran, ama "hile"nin ne olduğuna dair herhangi bir (inandırıcı) kanıt göstermeyen, en hoşu da, "Sayımı durdurun" diye feryat eden bir adam. Bir insanın olgunluk derecesini, etik yapısını en iyi gösteren konumlardan biri, belki birincisi, kaybetme anıdır. Trump'ın nasıl kaybettiğini temaşa edince, nasıl kazanacağını ve her yaptığını nasıl yaptığını ve yapacağını da görmüş gibi olduk.

Bu tiyatroyu seyredince, Trump'ın ya da kampanya komitesinden birilerinin "yenilme" ihtimali üstüne derin derin düşündüğü izlenimini ediniyorum. Trump'ın tavırları, zafer ilan etme biçimi ve zamanlaması, seçimi kazanacağından emin olduğunu düşündürüyordu. Ama aslında bize bunu düşündürecek bir taktik olarak tasarlandığını da hesap dışı tutmamalı. Çünkü sanırım Trump ve danışmanları başkanlığı bırakmama strateji ve taktiği üstüne kafa yormuştu. "Seçimi kaybedebiliriz; iktidarı kaybetmeyelim" mantığı. "Postalanan oylar" üstünden gitmeye de karar vermişlerdi. Bütün bunlar oy verme gününden çok önce biliniyordu, tartışılmıştı. Korkulan sonuç belirince, Trump "galibiyetimizi çaldılar!" feryadıyla "kötü gün" senaryosunu başlattı. Şu anda bununla bir yere varamayacağı izlenimi veriyor. Örneğin, Georgia seçiminin sonuçları... Bunun bir hile sonucu olduğunu iddia ederek dava açacakları söyleniyor. Buyurun! Georgia'nın valisi Cumhuriyetçi, postanesi Cumhuriyetçi, oy sayanlarının arasında yeterince Cumhuriyetçi var. Cumhuriyetçiler mi Trump'a karşı komplo halindeler?

Başka yerlerde yapacakları itirazlarda gösterecekleri kanıtlar da bundan daha sağlam olmayacak. Ama Trump dört yıllık icraatında çok sayıda atama yaptı-özellikle de yargı alanında. Onun için hukuk bakımından tamamen içi boş olsa da, bu gerginlik ortamında etkili olabilir. Dünyanın bugünlerdeki siyasi yapılanmasında bunun çeşitli örnekleri var-pek uzaklarda da sayılmaz. Amerika'da Trump ve başka ülkelerdeki benzerleri gözü kara adamlar! İktidarı elden kaçırmamak için her şeyi yapabilirler, buna hazırlar. Tutturabilirlerse... Trump'ın "Haydi eyvallah" deyip kendi malikanelerine çekileceğini düşünmüyorum; yani Amerika'da birtakım kargaşalıklar çıkarsa şaşırmam. Ama onun bu direnişinin uzun vadede başarılı olacağına da ihtimal vermiyorum.

Şu durduğumuz noktada Donald Trump'ın elde edebileceği başarıyı zaten elde ettiğini düşünüyorum. Böyle bir adamın başkan seçildiğini hayretlere düşerek seyrettik, dört yıllık iktidarını her gün yeni hayretlere düşerek seyrettik. Dört yıllık siciliyle seçime girdi ve şu gördüğümüz kadar oy topladı. Daha ne yapacak?

Onunla birlikte Amerikan halkını da tebrik etmek gerekiyor.

Zaten bu popülist badirede, her yerde, "seçilen" popülistlerin yanında ya da onlardan önce "seçen" halkları tebrik etmeliyiz. Bolsonaro, Orban vb. seçenlere armağan olsun.

"Popülist" diyoruz, yani "halkçı"... Trump'ın kaybetme üslubu bu "halkçılık" konusunda da soru işaretleri yaratıyor. Şu sayılara bakın. Bunlara erişmek için kaç tane "oy hırsızı" olmalı? Amerika'nın yarısından fazlası komplonun içinde yani! Bu kadar namussuz adam barındıran bir toplum mu bu? Öyleyse, böyle bir toplumu "yeniden büyük" yapmak için çalışmaya değer mi? "Patriot" Trump karşısında yer alan Demokrat Parti "parti marti" değil, düpedüz bir çete! Soyguncu çetesi!

Bütün bu popülist" önderler açısından "populus" olmanın onsuz edilmez koşulu "büyük önder"e tapınmak. Bunu yapmıyorlarsa çekiver gitsin. Memlekette öylelerine ihtiyaç yok. Trump bu tavrı açık açık gösteriyor.

Amerika Birleşik Devletleri, denebilir ki (ve sık sık deniyor ki), bir değil iki toplumdur. Bu seçim de bunu sergilemektedir. Yabana atılır bir iddia değil bu; aynı zamanda, belki yalnız Amerika'yı betimleyen bir tesbit de değil.

Oy dağılımına baktığımızda "yerli ve milli" Amerika'nın Trump'ın arkasında olduğunu görüyoruz: Orta ve Güney orada. Siyahlar ve başka "rengibozuklar", okumuşlar, daha "kozmopolit" olanlar, kentliler Biden'a oy verdiler. Böyle sayınca, Britanya'da "Brexit"e "evet" diyenlerle "hayır" diyenleri listelemiş gibi oluyoruz.

Ama şu son seçimde bazı düşündürücü olgular var: Örneğin Arizona'yı Biden'ın kazanması. Tamam, burada Trump'ın sevilen Cumhuriyetçi senatöre güttüğü düşmanlığın payı olmalı; ama Cumhuriyetçi Parti'nin sadık kalesinden Demokrat Galibiyeti çıkması şaşırtıcı. Georgia da az buz "sürpriz" değil. Yakın tarihte Georgia Demokratlar'dan Kennedy'ye oy vermiş, 1960'ta. Sonra Carter'ı seçmiş ama Carter zatan oralı, Georgia'nın kendi çocuğu. En son da Clinton'a vermiş. Başka kazanan Demokrat yok. Acaba Georgia'daki bu beklenmedik davranış Güney'in öteki devletlerine "sirayet" eder mi? Yoksa bunu yalnız Atlanta ile mi açıklamalıyız?

2020 seçiminin Amerika'da bir tür "seferberlik" havası yarattığı belli. Oy kullanma oranı gitgide düşen ülkede bu seçim insanları dürtükledi, ayaklandırdı. Öncelikle Trump kendisi bunun "Amaan, boşver" denecek bir durum olmadığını gösterdi.

Biden da, "Seçilirsem Amerika'nın Başkanı olacağım" demekle, kendinden olmayanı düşman ilan eden Trump'a karşı söylenmesi en gerekli sözü söylemiş oldu. Ve belli ki bunu söylemekle başarılı da oldu. Yani, sonuç olarak, bu seçimin, belki de, iki farklı toplum olarak yaşamaktan vazgeçmenin bir ilk adımı olma ihtimali olduğunu ima etmek istiyorum.

Amerika bugün hâlâ dünyanın "öncü" ülkesi. "Öncü" olmak, ille de olumlu davranışlara yol açmak demek değil; olumsuzluklara da öncülük etmek de mümkün. Amerika'nın bugüne kadar dünyada oynadığı rolün kapsamında bunun da çok sayıda örneği var. Dünyanın popülizm badiresine saplanmasında da payı oldu. Ama bu "en güçlü" dünya devletinde halkın diktatöre sepet havası çalmış olması başka ülkelerde de birtakım yankılar yaratacaktır diye düşünüyorum. Muhtemelen çok hızlı değil, ama makul bir hızla ilerleyen bir "domino efekti" beklemek aşırı iyimserlik mi olur?

Olur ya da olmaz. Bekleyecek, göreceğiz. Ama şimdilik, aklımın kıyısında Floyd, "bir soluk alabildim" diyorum.